1905 yılında yüzbaşı rütbesi ile Akademi’yi bitiren Mustafa Kemal, 1905 yılı ile 1907 yılları arasında Şam’da 5. Ordu’nun emrinde görev yapmıştır. Orduya ilk katıldığı günlerde "Benim hayatta yegane fahrim, servetim, Türklükten başka bir şey değildir" sözleri hafızalardan silinmeyen ulu önder Atatürk'ün "Türklük şuuruna erdim" dediği, bugün de örnek alınması gereken o anısı şöyle:

"Orduya ilk katıldığım günlerde, bir Arap binbaşısının 'Kavm-i Necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın' diye tokatladığı bir Anadolu çocuğunun iki damla göz yaşında Türklük şuuruna erdim. Onda gördüm ve kuvvetle duydum. Ondan sonra Türklük benim derin kaynağım, en derin övünç membaım oldu. Benim hayatta yegane fahrim, servetim, Türklükten başka bir şey değildir."

ARAPLARIN TÜRK DÜŞMANLIĞININ KANITI GİBİ...

O tokadın arka planında ise Türk düşmanlığı yatmaktadır. Bunun farkında olan Atatürk de bu yüzden "Benim hayatta yegane fahrim, servetim, Türklükten başka bir şey değildir" ifadelerini kullanarak Türklük bilincinin önemine vurgu yapmıştır.

Eli kalem tutan Araplar, yüz yıllardır Türkleri kötülüyor, hakaret ediyor, başlarına gelen her felaketten Türkleri sorumlu tutuyor!

Bu tavır, Arap kültürünün ayrılmaz parçasıdır.

İslam alimlerinden örnekler vermek gerekirse İbn Hacer ve Taberi Türklerin Yecüc ve Mecüc ile bir tutulup aşağılandığı hadislere de yer vermektedir.

Örnekle;

Zülkarneyn seddi yapılınca, Ye'cûc-Me'cûc kabilelerinden seddin dışında kalanlara / terk edilenlere, Türk denildi. (İbn Hacer, a.y)

Türklerle Ye'cûc-Me'cûcün amca çocukları olduğu, ikisinin de Hz. Nuh’un oğlu Yafes’in neslinden geldiğine dair, özellikle bu konuda Dahhak, Said. b. Müseyyib, Vehb b. Münebbih’ten gelen bilgiler vardır. (Taberi, Tarih, 1/201)

Arapların Türk’e düşmanlığı da aşağıda sıralanan katliamlar ve ihanetlerle de resmen tekrar tekrar kanıtlanmaktadır.

İşte tarihte Arapların Türklere uyguladığı katliamlar:

Arap’ların, Türk’lere ilk saldırısı Halife Ömer döneminde oldu.
İslam Orduları, Kafkaslar Bölgesi’nde Hazar Türkleri ve Türgeş Türkleri ile çatışmaya girdi.
Türklere (Hazar Türklerine) saldırı Halife Osman döneminde de devam etti.
Halife Osman emrindeki Arap orduları, Hazar Türk'lerinin topraklarına girip Derbent'i yağmalayıp; Başkent Belencer’e dayandı.
Arap saldırıları, Emevilerin halifeliği ele geçirmelerinden sonra da devam etti.
Bitti mi?
Bitmedi.
Arap'ların Türk ülkelerine saldırıları ve yağmalamaları devam etti.
En şiddetli savaşlar Emeviler döneminde yaşandı.
Türkleri en dağınık ve birbirleriyle yardımlaşamaz durumda yakalayan Ebu Kuteybe komutasındaki acımasız EMEVİ ordusu yakalayabildiği tüm Türk'leri ya kılıçtan geçirdi ya da her bir ağaca bir Türk asarak öldürdü.
Ancak Karataylar gibi Litvanya’ya; Gagavuz'lar gibi Rusya'ya; Bulgar Türk'leri, Macar Türk'leri gibi Avrupa’ya kaçabilenler canlarını ve kimliklerini kurtardılar…
Ve bu Türk Boyları, Arap’lara olan kızgınlıklarından dolayı ya Musevi oldular ya da gittikleri ülkelerin dinini kabullendiler.
645 yılından 800 yıllarına kadar süren Türk-Arap savaşlarının en önemli noktaları ve sonuçları;
100 binin üzerinde Türk katledilmiştir.
50 binin üzerinde Türk genci köle ve cariye yapılmıştır.
Şehirler yağmalanmış , “ganimet” diye halkın her şeyi talan edilmiştir.
Tüm Türk varlıkları ve de tüm tarihi eserleri yok edilmiş, yakılmış, yıkılmıştır.
Dünyanın en büyük katliamlarından biri olan “Talkan Katliamı”nda 40 bin kadar Türk’ün kafaları kesilerek 4 fersahlık (yaklaşık 24 km) yol boyunca ağaçlarda sallandırılmışlardır.
(Tarihte böyle bir vahşetin örneği çok azdır.)
Aynı şekilde Curcan Katliamı’nda da esir alınan yaklaşık 40 bin Türk'ün nehir kenarında kafaları kesilmiş, nehrin suyu kıpkızıl olmuş, cesetler yine ağaçlarda sallandırılmıştır.
“Teslim olursanız canınız bağışlanacak” sözü hiç bir zaman tutulmamış, “Şeriat söz tanımaz” denilerek kadın-erkek kılıçtan geçirilmiştir.

Türkler böyle bir vahşet ve mezalimi Çinlilerden dahi görmemişlerdir.
Bitti mi?
Bitmedi.
Osmanlı hizmetindeyken Arap subay ve memurların büyük çoğunluğunun devlet aleyhinde faaliyette bulundukları ve bir bölüm kişinin daha etkin bir tutum içinde ajan görevi yaptıkları tespit edilmişti.
1916 yılının şubat ayında tarihi Erzurum Kalesi düşmanın sürpriz bir saldırısıyla düştüğünde, bu durumun Osmanlı ordusundaki Arap subaylarının Çarlık Rusya'sının komutanlarına verdiği bilgiler sayesinde gerçekleştiği anlaşıldı.
Mekke Emiri Hüseyin, 11 Mart 1917’de Bağdat’ı ele geçiren General Mod’a, “Bağdat’ı Turanilerden (Türklerden) kurtardığı için Allah’a şükrettiğini, İngilizlerin başarılarına duacı olduğunu” bildirecektir.
Çanakkale Savaşı’nda 77. Arap Alayı ateş altındaki silah arkadaşlarını bırakıp kaçtı.
Eylül 1918 Arap askerleri, Lawrence’ın kışkırtmasıyla Dera da terkedilmiş bulunan bir hasta trenindeki bütün yaralı ve hasta Türkleri merhametsizce öldürmüşlerdir.
Yapılan araştırmalarda Yemen’de 300 bin Türk’ün öldürüldüğü tahmin ediliyor. Bir ansiklopedideki not ise kaybın büyüklüğünü anlatmak için rakamı gereksiz kılıyordu: Tarih, Yemende ölen Türklerin sayısını bilmiyor, öğrenmekten de ürküyor!

Bu tarihi gerçekler "Aman İslam’a leke gelmesin, İslam etkilenmesin" düşüncesiyle gizlenmekte, bahsi dahi geçmemektedir.

Arapların Türk düşmanlığı günümüzde de devam ediyor.
Suudilerin Türk mallarına boykotları, Türkiye aleyhinde Arap coğrafyasında oynanan oyunlar devam ediyor...

O Arapların milyonlarcası şimdi içimizde...
Evlerinden, yurtlarından olmalarının sorumlusu olarak Türkleri görüyorlar...
O Araplar şimdi Türkiye'nin her köşesinden ilden ilçeden parsel parsel arsa, daire alıyor...
Ülkenin en kritik fabrikaları ya Araplara satılıyor ya da ortak ediliyor...

Editör: Yadigar Hanım