İran’da 30, Azerbaycan’da 10, Rusya’da 3, Türkiye’de 1, ABD’de 1 milyon Azerbaycan Türk’ü yaşıyor. Eski Sovyet cumhuriyetleri, Avrupa ve Kanada ağırlıklı olmak üzere, 3 milyondan fazla Azerbaycan Türk’ü de bu beş ülke dışında hayatını sürdürüyor. Türkler Azerbaycan’a, İskitlerden itibaren yerleşmeye başladı. Oğuzların bu coğrafyada yoğunlaşması Selçuklular zamanında oldu. Selçuklular önce Rey’i, sonra İsfahan’ı başkent yaparak İran’la, Azerbaycan’ı Türkleştirdiler. Azerbaycan, Moğol istilası esnasında da Türk göçü aldı. İlhanlıların Tebriz’i başkent yapması, Karakoyunluların, Akkoyunluların ve Safevilerin bu uygulamayı devam ettirmesi bölgenin tamamen Türkleşmesine yol açtı. Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletlerinin, Doğu Anadolu’da kurulup bilahare Azerbaycan’ı ele geçirmeleri münasebetiyle Anadolu’dan Azerbaycan’a yoğun göç oldu. Safevilerin ilk yıllarında, Anadolu’daki Alevilerin ekseriyeti Azerbaycan’a ve İran’a gitti.      1514 yılında Yavuz Sultan Selim’in, Şah İsmail’i Çaldıran’da yenilgiye uğratmasıyla başlayan, 250 yılı aşkın süre nerdeyse sürekli devam eden ve hep sonuçsuz kalan Osmanlı-Safevi savaşları iki devleti de zayıflattı. Bu amaçsız savaşlar nedeniyle zayıflayan Türk devletlerinden, Rusya muazzam genişlikte topraklar aldı. Oysa normal olan iki Müslüman Türk devletinin, iki kardeşin, güçlenen ve sürekli genişleyen Rusya’ya karşı birleşmesi ve beraber hareket etmesiydi. Ama mezhep taassubu hâkim olunca bu sağlanamadı. Safeviler, Osmanlılarla yaptıkları yıpratıcı savaşlar nedeniyle, başkentlerini güneye kaydırdı.  Hem bu nedenle hem de sürekli devam eden savaşlar yüzünden, Tebriz merkez olma özelliğini kaybetti. Sürekli tahrip olduğu ve el değiştirdiği için ekonomik olarakta geriledi. 

       Rusya’nın Kafkasya’daki işgalleri 18. yüzyılda başladı. Azerbaycan’a ilk Rus akını, Safeviler devrinde, 1735’te gerçekleşti.  Ruslar, 1805’te Gence Hanlığıyla yaptıkları savaşın ardından yöreyi ele geçirdiler. İlerleyen süreçte Derbend ile Kuba Hanlıkları da Rus topraklarına dahil oldu. İki ülke arasında yapılan Türkmençayı Antlaşması’yla (1828) Azerbaycan toprakları, Aras Nehriyle, Taliş Dağları sınır olmak üzere, Çarlık Rusya’sıyla İran arasında paylaşıldı. Revan ve Nahcivan hanlıkları Rusya’ya bırakıldı. Hazar Denizi, Rus egemenliğine girdi. Böylece Azerbaycan, kuzey ve güney olarak iki parçaya bölündü. Bu bölünme 200 yıldır devam etmektedir. Bölünme sonrasında, kuzeyde, Rus işgalinin etkisiyle mezhep taassubu giderek azaldı. Milli bilinç ve Türklük şuuru arttı.    Bölünmemiş Azerbaycan’ın yüzölçümü 192.752 km²’dir. Bağımsız Azerbaycan’ın yüzölçümü 86.800 km²’dir. Güneyde İran’a bağlı olan bölümse 105.952 km²’dir.  Bu coğrafyaya dahil olmayan ama bu coğrafyaya bitişik olup Türklerin çoğunlukta olduğu ya da en büyük halk kitlesini oluşturduğu Zencan, Hamedan, Kazvin gibi İran eyaletleri de Azerbaycan’ın parçası olarak kabul edilmektedir.

       Kuzey Azerbaycan, 1917 devriminden sonra Sovyetler Birliğinin parçası haline geldi. Kuzey Azerbaycanlılar, çarlık yıkıldıktan sonra, bağımsız devlet kurmalarına, Gürcü ve Ermenilerle konfederasyon oluşturmalarına rağmen, istiklallerini koruyamadılar. Bolşevikler, milliyetçileri yenerek kuzeyi İşgal etti. Güneyse, Fars şovenizmini devlet ideolojisi olarak benimseyen Pehlevi Şahlığı ve İslam Cumhuriyeti egemenliği altında yaşadı. Stalin döneminde yapılan toprak düzenlemeleriyle Azerbaycan’a ait olan Zengezur bölgesi Ermenistan’a verildi. Böylece Azerbaycan toprak bütünlüğünü kaybetti. Türkiye ile sınırdaş olan Nahcivan, Azerbaycan’dan koparıldı. Bu düzenlemeyle Ermenistan, İran’la sınırdaş yapıldı. Yani Stalin, Türkiye ile Azerbaycan arasında ilişki kurulmasını zorlaştırırken, İran ile Ermenistan’ın iş birliği tesis edebilecekleri bir zemin oluşturdu. Bu düzenlemeyle yetinmeyen Stalin, Zangezur Türklerini Azerbaycan’ın diğer bölgelerine göç ettirdi.

       19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Rusya’nın sanayi ve ticaret merkezlerinden biri haline gelen Azerbaycan, zengin petrol rezervleriyle göz kamaştırıyordu. 1880’lerde dünya petrol tüketiminin %50’sinin karşılandığı Bakü, 1920’lerden 40’lara dek, SSCB’de tüketilen petrolün yaklaşık %50-60’lık kısmını temin etmiştir.      Sovyetler Birliği, Mikail Gorbaçov’un 1985’te başlattığı açıklık (Glasnost) ve yeniden yapılanma (Perestroyka) politikalarıyla çöküş sürecine girdi. 19-20 Ocak 1990’da bağımsızlığını elde etmek amacıyla harekete geçen Azerbaycanlılar, Kızıl Ordu tarafından ezildi. Moskova’daki darbe girişiminin ardından Azerbaycan, 30 Eylül 1991’de bağımsızlığına kavuştu. 1992’de gerçekleşen seçimlerle, komünist devir son buldu. Elçibey geniş halk kesimlerinin desteğiyle Azerbaycan’ın ilk seçilmiş devlet başkanı oldu.

     Azerbaycan ekonomisi, Sovyetler Birliği döneminde, devletlerin karşılıklı bağımlılık prensibi üzerine bina edilmişti. Merkezi planlamaya göre birliği oluşturan cumhuriyetlerin karşılıklı olarak birbirlerine ihtiyaç duymaları, entegrasyonu sağlayıcı ve sağlamlaştırıcı faktör olarak kullanılmıştı. Bundan dolayı bağımsızlığını kazanan Azerbaycan, komünist sisteminin bıraktığı ekonomik problemlerle yüz yüze kaldı. Merkezi planlamaya göre, tarım ülkesi durumuna getirilen Azerbaycan’ın sanayii, aynı stratejiye bağlı olarak kendi kendine yetersiz kılınarak, diğer cumhuriyetlere büyük ölçüde bağımlı hale getirilmişti. Bu durum bağımsızlıktan sonra, fiyatların hızla artmasına ve enflasyonun yükselmesine sebep oldu. Demokratik sisteme geçiş sırasında ortaya çıkan siyasi istikrarsızlık ve çekişmeler, 1988 yılında Ermenistan’la başlayan Karabağ Savaşı, zaten zor durumda olan ekonomiyi daha da bozdu. Bunların yanı sıra, SSCB’nin dağılması yüzünden Sovyet pazarlarının kaybedilmesi, Azerbaycan’ın dış ticaretini dar boğaza sürükledi. Azerbaycan, bağımsızlığını kazandığı 1991’de, serbest piyasa ekonomisine geçiş kararı almış, bunu ekonomik dar boğazdan çıkışın tek yolu olarak görmüştür. Ancak, özellikle bağımsızlığın ilk yıllarında, özel teşebbüs, teknolojik donanım, hukuki ve ticari mevzuat gibi yabancı sermayeye ihtiyacı olan serbest piyasa ekonomileri için gerekli olan altyapı son derece yetersiz kaldı. Zaten bunlar olsaydı dahi, savaşta olan bir ülkeye yabancı yatırımcı gelmesi beklenemezdi. Bununla beraber Azerbaycan, ekonomisini yabancı sermayeye açmak, ithalat ile ihracatını arttırmak amacıyla çaba gösterdi. Ülkenin zengin enerji kaynaklarına sahip olması, yabancı yatırımcıların ilgisini çekmiştir.

       Azerbaycan bağımsızlığını kazanmadan, Dağlık Karabağ sorunu yüzünden, Azerbaycan’la Ermenistan arasında çatışmalar başlamıştı. Dağlık Karabağ, Azerbaycan’a bağlı ve Azerbaycan’ın tam ortasında özerk bölgedir.  Orada yaşayan Ermeni çoğunluk Ermenistan’a bağlanmak istiyordu. Karabağ’ın tamamına bakıldığında Türkler baskın çoğunluğa sahipti. Rusya’nın ve yurtdışından gelen Taşnak militanlarında destekleriyle saldırıya geçen Ermeniler, kısa sürede hem Dağlık Karabağ’ı hem de çevresindeki yedi ilçeyi işgal etti. (Böylece Ermeniler, Ermenistan’la Dağlık Karabağ arasındaki Azerbaycan topraklarını da işgal etmiş oluyordu.) ABD, İran ve Fransa Ermenilere her türlü desteği verdi. Savaş esnasında, seçimle iş başına gelen Elçibey, bir yıl görevde kaldıktan sonra, Rus taraftarı Hüseyinov’un başlattığı isyan neticesinde devrildi.  Yerine Rusya’nın desteğiyle Haydar Aliyev getirildi. Aliyev Rusya’yı çok iyi tanıyordu. Politbüro üyeliğine kadar yükselmişti. SSCB hiyerarşisinde bu seviyeye gelen ilk Türk’tü. Gorbaçov’un SSCB devlet başkanı seçildiği süreçteki rakibi Aliyev’di. Muhafazakârlar Aliyev’i, reformcular Gorbaçov’u desteklediler. Gorbaçov göreve gelince Aliyev ve ekibi tasfiye edildi.           

      Aliyev, önce Hüseyinov kamburundan kurtuldu.  Sonra istikrarı sağlamaya çalıştı.  Başarısız olan askerî harekât denemelerinden sonra, 1994’te Ermenistan’la ateşkes yaptı.       Ordu defalarca vatan topraklarını kurtarmak için hamle yapıp, binlerce şehit vermesine rağmen başarılı olamayınca, Azerbaycan halkında büyük gurur kırıklığı meydana geldi. Halk sadece Ermenistan’a değil, Rusya’ya ve İran’a da kinlendi. Bu topraklara hâkim olmaya çalışan Rusya ve İran, yanlış politikaları nedeniyle, Azerbaycan halkını ebediyen kaybetti.   Savaş esnasında ve ateşkes sonrasında yüz binlerce Azerbaycanlı, işgal edilen yerlerden, başta Bakü olmak üzere Azerbaycan’ın şehirlerine göç etti. Ermenistan; Rusya, Suriye ve Lübnan’dan getirdiği Ermenileri işgal ettiği topraklara yerleştirdi. Ateşkes anlaşması, Bakü’nün çok yerinde stratejisiyle, barış anlaşmasına dönüştürülmedi.

       Aliyev anlaşmadan sonra Rusya ve İran’la bozuk olan ilişkileri düzeltti. Türkiye ve Batıyla ilişkileri ve iş birliğini geliştirdi. Elçibey, Rusya ve İran’a karşı çok sert bir söylem geliştirmişti. Ankara’yı dahi rahatsız edecek kadar Türkiye taraftarıydı. Denge göz etmemişti. Aliyev döneminde, ilişkiler daha ihtiyatlı ve bölgesel gerçeklere uygun olarak, aşamalı olarak geliştirilmiştir. Bu bağlamda, iki ülke arasında siyasi ve ticari ilişkiler, sürekli ziyaretlerle iyileştirilmeye çalışıldı. Aliyev’le Demirel arasındaki dostluk, ilişkileri pekiştirmiştir. Aliyev’i devirmeyi hedefleyen darbe girişimini öğrenen Demirel’in bunu hemen Aliyev’e bildirmesi, iki lider ve iki ülke ilişkileri açısından dönüm noktası oldu. Aliyev, darbeden önce müdahale ederek Ruşen Cevadov ve ekibini tasfiye etti. Darbeciler en sert şekilde cezalandırıldı. Böylece Azerbaycan’da darbeler dönemi kapandı. Eğer darbe başarılı olsaydı, ülke arka arkaya iki başarılı darbeye muhatap olmuş olacaktı ve muhtemelen darbecilik birçok ülkede olduğu gibi gelenek haline gelecekti.