Aynı anda Türkler kadar farklı alfabe kullanan başka bir millet yok. Almanlar, Anglosaksonlar ya da Latinler Latin alfabesi, Araplar Arap alfabesini kullanıyor. Slavlarsa iki farklı alfabe kullanıyor. Batı Slavları Latin alfabesini, Doğu ve Güney Slavları, Kiril alfabesini kullanıyor. Oysa Türkler dört farklı alfabe kullanıyor. Aynı alfabeyi kullanan halkların kullandıkları alfabeler de 1-1 aynı değil. Doğu Türkistan’da yaşayan Türkler, Çin ve Arap alfabesini kullanıyor. Çin’in Doğu Türkistan dışındaki eyaletlerinde yaşayan Türkler, sadece Çin alfabesini biliyor. Sovyetler Birliği Türkleri Kiril alfabesi kullanıyorlardı.

Bağımsızlığını kazananlar, Tacikistan dışında, Türkiye’nin kullandığı Latin alfabesine geçiyorlar. Bu hamle, Türklerin kültürel bütünleşmesi adına hayati bir gelişme. Tacikistan’ın, İran’ın etkisiyle Fars alfabesini kabul etmesi yanlış oldu. Afganistan ve İran Türkleri de Fars alfabesiyle okuyup, yazıyorlar. Irak ile Suriye Türkleri, Arap alfabesi kullanıyor. Arap ve Fars alfabeleri birbirine çok yakın. Birini bilen diğerini de okuyabiliyor. Kısaca Türklerin 175 milyonu Latin, 32 milyonu Kiril, 45 milyonu Arap, 73 milyonu Fars alfabesi kullanmaktadır.

Latin alfabesi son elli yılda, dünyada genel kabul görmüş hâle geldi. Latin alfabesini kullanmamak, aynı zamanda dünyayla tam manasıyla bütünleşememek  anlamına geliyor. Latin alfabesi insanlara kendilerini geliştirme, başka ülkeleri daha kolay takip etme olanağı sağlıyor. Türkler, Latin alfabesini ortak alfabe hâline dönüştürmeli. Gerçi son yirmi yıldaki gelişmeler sayesinde, alfabe birliği yirmi yıl öncesi kadar kritik değil. İnternet ve sosyal medya sayesinde zaten genç kuşaklar Latin alfabesini öğreniyorlar.

Türk ülkelerinin tamamında öğrencilere farklı Türk tarihi ve dili öğretiliyor. Her Türk halkının kendi tarihine ve şivesine öncelik vermesi makul ve anlaşılırdır. Fakat müşterek bir dil ve tarih algısı olması, millet bilincinin gelişmesi açısından şarttır.

Anadolu çocukları Kazak, Kırgız ya da Özbek tarihleri hakkında hiçbir şey bilmezken, Kazak çocukları da Osmanlı’yı yeterince bilmiyor, öğrenemiyor. Daha da kötüsü, gençliğin Türk kahramanlarıyla ilgili algları birbirinin taban tabana zıttı. Bu eğitim ileride nifaka neden olur. Yıldırım’ı, Timur’u, Fatih’i, Uzun Hasan’ı, Şah İsmail’i ve Yavuz’u Türk milletinin müşterek önderleri haline getirmeliyiz.

Türklerin kuvvetli ve modern silahlarla teçhiz edilmiş ordulara sahip olmaları zorunludur. Caydırıcı olmak ve gerektiğinde kullanabilmek için ordu çok önemli. Ukrayna’yla, Afganistan’ın orduları güçlü olsaydı, Rusya aynı kolaylıkla saldırabilir miydi? ABD, Kuveyt’i işgal etmesinin akabinde, ordusunun çok zayıf olduğunu tespit ettiği için, Irak’a saldırarak kısa sürede işgal etti. Arap Baharıyla, Çiçek Devrimleri orduları güçlü olmayan memleketlerde başarılı oldu. Örnekleri çoğaltılabiliriz. SSCB dağıldığında Türk devletlerinin orduları güçlü değildi.

Ayrıca ordular, Sovyet ordusu karakterindeydi. Sovyetler Birliğinde güçlü, iyi eğitimli ve nispeten modern olan Kızıl Ordu’ydu. SSCB’nin dağılmasından sonra Kızıl Ordu Rusya’da kaldı. Türk ordusu, bağımsızlıklarını kazanmalarının  ardından, Azerbaycan ve Kazakistan ordularına yoğun eğitim ve askerî destek verdi. Bu ülkeler, yüklü bütçeler ayırarak ordularını modernize ettiler. Söz konusu iki ordu, artık Sovyet değil Türk ordusu karakterindeler. Azerbaycan, gayretlerinin semeresini İkinci Karabağ Savaşı’nda aldı.

Özbekistan Kerimov devrinde, ordusunu modernize etti.  Tacikistan iç savaşı, Özbek ordusunun müdahalesiyle bitti. Özbekler, sınırlı da olsa, Kırgızistan’daki iç karışıklıklara müdahale ederek güçlerini gösterdiler. Özbekistan’daki kalkışmaların başarılı olamamasının temel nedeni, Özbek ordusunun kuvvetli olmasıdır. Mirziyoyev başkan olduktan sonra, Türk ve Özbek orduları iş birliğine ve tecrübe paylaşımına gittiler. Müşterek eğitim programları düzenlediler, tatbikatlar yaptılar.

Türkiye, uzun süredir Kırgızistan’a ve son dönemde Tacikistan’a da destek vermesine rağmen, bu ülkeler ekonomik olarak rahat olmadıklarından, aynı seviyelere ulaşamadılar. Türkmenistan ise Birleşmiş Milletlerden “Daimi Tarafsızlık” statüsü alarak güvenliğini temin etme yoluna gitti. Türkmenistan, Rusya ve Çin’le sınırı olmadığından kendisini güvende hissediyor. Türkmenler ordularını modernize etmek amacıyla büyük tutarlar harcadılar ama ülke kapalı kutu olduğundan ordunun durumunu doğru tespit etmek mümkün değil.

Güvenlik güçlerinin, istihbarat birimlerinin güçlü olması ülkede istikrarın sağlanması açısından da önemlidir. Kırgız güvenlik güçleri güçlü olsa, protesto gösterileri devrimlere dönüşmez, halk oyuyla gelen iktidarlar kolayca devrilemezdi. Türk devletleri, TDT bünyesinde, müşterek askeri birlik oluşturmalıdır.

Bu birlik, üye ülkenin daveti halinde, o ülkedeki kalkışmalara müdahale etmelidir. Görevi bittikten sonra, birlik söz konusu ülkeden çekilmelidir. Bu birlik daha önce kurulmuş olsaydı, Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan’daki kalkışmalar olmazdı. Dolayısıyla Türkler birbirini öldürmezdi. İç isyanlarla yönetimler değişmez, ekonomiler çökmezdi. Askeri birlik kurulduğu gün, amacına ulaşacak ve kalkışmalar son bulacaktır. Hiçbir örgüt modern bir askeri birliğin müdahale edeceğini ve bastıracağını bilerek, isyana kalkışmaz.

Türk dünyasının, Türkiye dışında, demokrasi konusunda tecrübe eksikliği var. Türkiye Tanzimat’tan itibaren yerel seçim, Meşrutiyet’le beraber genel seçim tecrübesi yaşamaya başladı. Yani demokrasi geçmişimiz 180 yılı buluyor. Kaldı ki bu süreçte çok sayıda ihtilal, darbe, muhtıra, darbe teşebbüsü yaşandı.

Kesintiler olsa da demokrasi yaşatıldı. Türkistan halklarının ataları, küçük hanlıklar tarafından yönetilirken, Çarlık ve Sovyet işgaline maruz kaldılar. Türk halkları, en ufak demokrasi tecrübesi yaşamadan, hatta modern anlamdaki hürriyet kelimesine dahi yabancıyken, hiç beklemedikleri anda bağımsız devletlere sahip oldular. Bağımsızlğını kazanan Türk devletleri farklı tecrübeler yaşadılar. Azerbaycan halkı, 1992 yılında yapılan demokratik seçimlerle, Elçibey’i başkan seçti. Elçibey henüz bir yıllık başkanken, Rusya destekli askerler tarafından devrildi.

Yerine önce Haydar Aliyev ardından İlham Aliyev geldi. Azerbaycan’da seçimlere katılan çok sayıda siyasi parti ve muhalif medya var. Seçimlere katılım oranı yüksek. Uluslararası gözlemciler her seçimin, bir öncekine göre daha demokratik olduğunu raporluyor. Azerbaycan için tam demokrasiden bahsedilemez ama zengin kaynakları sayesinde halkın zenginleşmesi ve işgal edilen beldelerin kurtarılması Aliyev’e olan halk desteğini maksimum seviyeye yükseltti.

Kazakistanda’da her seçim, öncekinden daha demokratik oluyor. Seçimlere katılım oranı yüksek. Çok sayıda parti faaliyet gösteriyor. Kurucu başkanın gözetiminde yapılan seçimlerle, ilk demokratik başkan değişimi gerçekleştirildi. 2022 yılı Ocak ayında meydana gelen kalkışma neticesinde Nazarbayev tüm görevlerinden çekildi. Nazarbayev’e yakın isimler tasfiye edildi. Böylece vesayet demokrasisi son buldu.

Tokayev’in kişiliği ve geçmişi incelendiğinde, demokrasinin hızlıca kurumsallaşması beklenebilir. Kırgızistan’da, 2000 yılından sonra yapılan seçimler oldukça demokratik. Fakat iktidarlar, seçimlerle değil gösterilerle değişiyor. Güvenlik güçleri gösterileri kontrol altına almıyor ya da alamıyor. Güvenlik güçleri bağlı oldukları gruba göre hareket ediyor, vatandaşlar da siyasi görüşlerine göre değil grup bağlılığına göre oy veriyor. İktidara gelenler kaynakları kendilerini destekleyen gruplara yönlendiriyor. Böyle hareket edilince, doğal olarak vatandaş memnun olmuyor. Genç nesil bilinçli olduğundan bu yapının uzun süre devam etmesi olanaklı değil. Tacikistan’da hemşericilik çok belirgindir. Ülkeyi uzun yıllar Hocentliler yönetti. Şu anda da Hocent-Kulyap koalisyonu yönetiyor. Seçimlere çok sayıda parti katılıyor. Seçimlere katılım oranı yüksek. Her seçim bir öncekine göre daha demokratik oluyor

Özbekistan 2016 yılına dek, diktatörlükle yönetildi. Mirziyoyev’in başkan olmasından itibaren, demokratikleşme ve ekonomik alanda liberalleşme adımları atıldı. 2021 yılında yapılan seçimlere çok sayıda parti ve aday katıldı. Dünyanın her tarafından, farklı kuruluşları temsilen seçimleri takip eden binden fazla gözlemci, seçimlerin genel itibariyle demokratik olduğunu raporladı. Türk devletlerinden demokrasi konusunda en geri olanı Türkmenistan. Demokrasi konusunda en ufak bir gelişme olmadı. İletişim dahi kamunun tekelinde.

Türk devletleri otuz yıldır bağımsız olmalarına rağmen, yerel demokrasi konusunda en ufak mesafe alınabilmiş değil. Türkiye dışındaki ülkelerde, belediye başkanlarını halk seçmiyor. Bazılarında belediye başkanı makamı dahi yok. Başkanla vali aynı kişi. Bazı ülkelerde halk tarafından seçilen belediye meclisleri var. Fakat yerel meclislerin yürütme görevi yok. İlaveten yetkileri çok sınırlı. Oysa toplumların demokrasiyi içselleştirebilmesi ancak demokrasinin yerelleşmesiyle ve tüm toplum katmanlarına yayılmasıyla mümkün. Milletin devletle bütünleşmesi, sadece milletin emrinde ve milletine hizmet eden devlet anlayışının oturtulmasıyla sağlanabilir. Türk Cumhuriyetlerinde yerel demokrasinin olmaması, yerel yönetimlerin çok zayıf ve merkezi yönetimin uzantısı şeklinde olması ve yetki devri olmaması çok büyük eksiktir.