Rusya üzerinden geçen mevcut hatlardan petrol sevkinin başlanması, ekonomik toparlanmayı beraberinde getirdi. Fakat bu hatlarla yetinilmesi yahut Kremlin’in ısrarla önerdiği gibi bu hatların kapasitelerinin arttırılması, Azerbaycan’ın, Ermenistan’ın baş destekçisi olan Rusya’ya tam bağımlı olması demekti. Bu nedenle ilk etapta kısa olan ve düşük tutarda yatırım gerektiren Bakü-Supsa hattı devreye alındı. Bu sayede ekonomik durum iyice düzeldi. Eylül 1994’te, on üç petrol deviyle, otuz yıl süreli ‘’asrın anlaşmasının’’ imzalanması, Azerbaycan’a para akmasını ve yeni yatırımların gelmesini sağladı. Aliyev, enerji sahalarına ve nakil hatlarına, Rus şirketlerinin ortak olmasını sağlayarak, Rusya’da Azerbaycan’ı destekleyen bir lobi oluşmasını temin etti. 1999 yılında Bakü-Supsa, 2006 yılında Bakü-Ceyhan petrol boru hatları, 2007 senesinde de Bakü-Tiflis-Erzurum, 2018’de TANAP ve 2020 senesinde de TAP doğalgaz boru hatları devreye girdi. Bunlardan başka Rusya’dan geçen iki hatta faal halde.  Hazar’ın hukuki sorunlarının çözülmesi ve 2020’de Avrupa’ya gaz taşıyacak olan TAP doğalgaz nakil hattının devreye girmesi, zamanla Azerbaycan’ı zengin ülkelerden biri haline getirecek. Çözülene kadar Hazar denizinin statüsü de taraflar açısından sıkıntı kaynağıydı. İlişkilerin bozulmasına yol açabilirdi. Sorunun çözülmesi, Türk devletleri arasında gerilimi arttıracak bir fay hattının ortadan kalkmasına yol açtı.

       Azerbaycan’da petrol ve doğalgaz yanında yüklü miktarda demir, altın, gümüş, bakır, titan, molibden, kobalt, antimon, krom ve manganez rezervi var. Ekonomik olarak hızla kalkınan Azerbaycan, ordusunu çağdaşlaştırdı. Azerbaycan subayları Türkiye’de eğitim gördü. Çok sayıda Türk subayı Azerbaycan’da görev yaptı, askerleri eğitti. Türkiye’nin yardımıyla ordu Sovyet ordusu karakterini kaybederek Türk ordusuna dönüştü.    2020 yılında işgal edilen yedi ilçeyle, Dağlık Karabağ’ın Şusa kısmı işgalden kurtarıldı. Azerbaycan’ın takip ettiği strateji sayesinde, Ermeniler dış destekçilerini kaybettiklerinden, 2. Karabağ Harbinde varlık gösteremediler. Dağlık Karabağ’ın kurtarılamayan kısmına, Rus Barış Gücü yerleştirildi. Ermenistan’la yapılan anlaşmada Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’a direk ulaşabileceği bir koridor mukabilinde Nahcivan’ın Azerbaycan’a direk ulaşabileceği bir koridor tanımlandı. 1990’larda Alpaslan Türkeş’in, savaş esnasında da Devlet Bahçeli’nin gündeme getirdiği Zengezur Koridoru, böylece anlaşmaya girmiş oldu. Koridor, Türk kuşağının birliği ve bütünlüğü için hayatidir. Şu an Türkiye, Türkistan’a Rusya veya İran üzerinden ulaşabiliyor. Koridor açıldığında direk ulaşabilecek. Karabağ savaşında, Orta Asya cumhuriyetlerinin tam tarafsız kalması Azerbaycan’da kırgınlığa yol açtı. Bununla beraber Orta Asya memleketleri, Ermenistan’la birlikte KGAÖ üyesiler. Bu nedenle tarafsız kalmaları aslında Azerbaycan’a verilen örtülü destektir. 2023 senesinin Eylül ayında Azerbaycan ordusu yaptığı bir günlük harekatla Karabağ’ın tamamında egemenliğini tesis etti. Ayrılıkçılar, kurdukları sözde devleti lağvettiler. Karabağ ve işgalden kurtulan yedi ilçede Türklerin iskanı acil ve önemlidir. Beş yıllık süre dolduğunda, Rus Barış Gücünün Karabağ’ı terk etmesi hayati derecede mühimdir.

            Birinci Karabağ savaşında Türkiye dışındaki devletler Ermenilerle birlikteydi. Haydar Aliyev’in başlattığı, İlham Aliyev’in devam ettirdiği, enerjiyi merkeze alan başarılı dış politika sayesinde, İkinci Karabağ Savaşında tablo tamamen değişti. Bakü, cazip teşvikler vererek ülkeye yatırım yaptırdığı yabancı şirketleri, kendi ülkelerinde Azerbaycan’ın propagandasını yapan kurumlar haline getirdi. Ekonomik rahatlamanın tanıdığı imkanlarla, ABD ve Avrupa’da lobi şirketleriyle anlaşıldı. Bakü, silah alımlarını geniş bir yelpazeye yayarak alım yaptığı ülkelerle iyi ilişkiler geliştirdi. Petrol ve gaz sahalarına yapılan yatırımlara, nakil hatlarına ABD, Avrupa, Rusya ve Arap, şirketlerini ortak etti. Özellikle Rusya’daki enerji lobisi, Ermenistan’a karşı Azerbaycan’a destek veren bir grup haline geldi. Bakü, Rusya vatandaşı olan Türk ve Yahudi kökenli oligarkları, onların gücünden ve etkisinden daha sonra yararlanmak niyetiyle destekledi. Yahudi azınlıkla, Azerbaycan’dan İsrail’e göç etmiş Yahudiler vasıtasıyla İsrail’i yanına çekti. İsrail’le ticari ilişkilerini geliştirdi. Başta Amerika olmak üzere dünyanın her tarafında etkili olan Yahudi lobisinin desteğini kazandı. Bu lobinin en azından Ermeni lobisini etkisiz hale getirmesini sağladı. Aliyev’den sonra İlham Aliyev’de aynı çizgiyi devam ettirdi. Tam 28 yıl, çok akıllı bir stratejiyle İkinci Karabağ Savaşına her açıdan hazırlanıldı. Ermenistan ise ekonomik darboğaz içinde, darbeler ve darbe teşebbüsleriyle vakit geçirdi. İşgal edilen topraklarda zengin maden kaynakları vardı. Fakat hiçbir ciddi firma, statüsü belli olmayan bu topraklara, karşısına Türkiye ve Azerbaycan’ı alarak yatırım yapmaya yanaşmadı. Netice de çapulcular yatırım yapmadan çıkarabildikleri kadar madeni çıkarıp sattılar. Elde edilen gelir halka değil siyasetçilere gitti.

       Aliyev Rusya’ya olduğu gibi İran’a da stratejik yaklaştı. Böylece bölgede Türkiye-İran-Rusya üçgeninde dengeyi sağladı. Rusya ve İran’ı yumuşatmak amacıyla gerektiğinde taviz verdi. Bakü, SWAP anlaşmaları yaparak para kazanırken, İran’a da para kazandırdı. İran’a Hazar limanlarında teslim edilen kadar petrol ve gaz Basra Körfezinde teslim alındı. İran, Hazar’da aldığı petrol ve gazla kuzey ve doğu bölgelerinin ihtiyacını karşıladı. Azerbaycan ise hem yüklü tutarda ihracat yaptı hem de nakliye maliyetinden tasarruf etti. Tahran, Bakü’nün ABD ve İsrail’le olan ilişkilerinden çok rahatsızdır. İranlı stratejistler Azerbaycan’ın, Türkiye, İsrail ve NATO’yla olan ilişkilerinin temelinde, Rusya’nın hegemonyasından kurtulmak hedefi olduğunda görüş birliği içindedirler. Yine bu bağlamda “ABD ile Azerbaycan yakınlaşmasının temelinde Hazar Denizi’nin ABD’nin çıkar bölgesi ilan edilmesi yatmaktadır.” denilmektedir. İran, “Güney Azerbaycan” nedeniyle devamlı ihtiyatlı politika izlemektedir. Azerbaycan’ın, kalkınmasının yanında, ABD, İsrail ve Türkiye’yle iyi ilişkiler kurarak güçlenmesi, sınırları içinde bulunan yaklaşık 30 milyon Azerbaycan Türk’ünün bağımsızlık eylemlerinin artmasına neden olacağı endişesi, Tahran’ın Azerbaycan’ı zayıflatmayı amaçlayan politikalar izlemesine yol açıyor.  Güçlü ve cazibe merkezi Azerbaycan, İran’ın jeopolitiğine asla uygun düşmemektedir. İran Türkleri Bakü’ye gitmekte, görmekte ve etkilenmektedir. İnternet her imkânı sağlamaktadır. Dolayısıyla İran Türklerinde hem bağımsızlık arzusu hem de ekonomik olarak rahatlama talebi artmakta hem rejime hem de İran’a olan bağlılık azalmaktadır. İran’ın İkinci Karabağ Savaşında da Ermenistan’ı desteklemesi Güney Azerbaycan’da çok sıkıntı doğurdu, tepkilere yol açtı. Gürcistan; Türkiye ve Azerbaycan’la beraber hareket ederek, Ermenistan’a tır geçişine izin vermeyince Ermenistan’a lojistik destek verebilecek sadece İran kaldı. İran’ın Ermenistan’ı desteklemesi önce sözlü protestolara, bunlarla sonuç alınamayınca yolların kapatılması, tırlara izin verilmemesi gibi eylemlere yola açtı. İran yoğun ve sert tepkiler yüzünden, en azından söylem bazında Ermenistan’a olan desteğini çekti. Karabağ Savaşları, İran Türklüğünün büyük kısmının İran devletini sorgulamasına ve duygusal kopuş yaşamasına neden oldu.

     Haydar Aliyev ve Demirel arasındaki sıcak ilişkiler, Erdoğan ile İlham Aliyev döneminde daha da gelişti ve iki kardeş ülke arasındaki iş birliği giderek arttı. Bakü- Ceyhan’la başlayan ortak projeler, TANAP, TAP, Bakü-Tiflis- Kars Demiryolu, Star Petrol Rafinerisi, Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz nakil hattı ve Nahcivan doğalgaz hattıyla devam etti. Azerbaycan ve Türkiye, tam manasıyla ‘’iki devlet, tek millet’’ haline geldi. Bu yakınlık Türk Devletler Teşkilatının kurulmasında ve Karabağ zaferinde ana faktörlerden biri oldu. İki ülke sadece aralarındaki iş birliğini geliştirmediler aynı zamanda Gürcistan’la ekonomik açıdan tam entegrasyon sağladılar.     Demirel ve Aliyev çok doğru bir strateji takip ederek Gürcistan’la iş birliği tesis ettiler. Üç ülkenin de kazanacağı formüller oluşturdular. O dönemde Devlet Başkanı olan Swardnadze, SSCB’nin son Dışişleri Bakanıydı. Aliyev’le arkadaştı. Demirel’le 1970’li yıllardan beri tanışıyordu.  Öncelikle Bakü Supsa Hattı inşa edilerek, erken petrol Gürcistan’ın Supsa limanına sevk edildi. Supsa’dan tanker gemilerle müşterilere gönderildi. Açık denizlere erişimi olmayan Azerbaycan, Gürcü limanlarını kendi limanları gibi kullandı. Her iki ülkede Gürcistan’a ciddi yatırımlar yaptılar. SOCAR, Gürcistan’ın en çok satış yapan akaryakıt markası olurken, Türk şirketleri turizm sektöründe çok güçlüdür. Bakü- Ceyhan, Bakü-Erzurum ve TANAP’ın Gürcistan üzerinden geçmesi, bu fakir ülkenin her sene sabit ve yüksek geçiş geliri kazanmasına yol açtı.  Nüfus kağıdıyla geçişe izin verilerek her sene milyonlarca Türk’ün turizm amacıyla Gürcistan’a gitmesine, on binlerce Gürcü’nün çalışmak için Türkiye’ye gelmesine olanak sağlandı. Bu uygulamalar sayesinde üç komşu ekonomik olarak entegre oldu. Özellikle Batum merkezli Acara bölgesi Türkiye ile, Azerbaycan Türklerinin yoğun olduğu Rustavi Bölgesi Azerbaycan’la tam entegrasyon sağladı. 1991 senesinde, benzer ekonomik durumda olan iki komşudan Ermenistan yerinde sayarken, Gürcistan kalkınarak zenginleşti. Bu entegrasyon benzer politikalar takip edilerek ilerletilmeli. Türk Dünyası için Zangezur Koridoru çok önemlidir. Emniyet supabıdır. Bununla beraber Türk Dünyasının ortasında yer alan iki küçük ve fakir ülke, Türk Dünyasına entegre edilirse çok daha rahat hareket edilme imkânı doğar. Barış Anlaşması yapıldıktan sonra Ermenistan’a da Gürcistan’a uygulanan strateji tatbik edilmelidir. Ermeni halkı emperyalist ülkelerin ve diasporanın maşası olmaktan kurtarılmalı. Sınır kapıları hızla açılmalı, uçuşlar yoğunlaştırılmalıdır. Ermenistan da Gürcistan gibi Türklerle iyi geçinmenin avantajlarını yaşamalıdır.  Ermenistan ekonomik olarak rahatlarsa, aşırı milliyetçiler etkisiz hale gelir. Ermenistan, Türk kuşağının ortasında çıban başı olmaktan kurtulur. Türk denizindeki iki adanın Türk memleketlerine entegrasyonu sağlanırsa, istikbalde yaşanacak problemlerin önüne geçilir.

       Kalıcı barışla birlikte aktif hale gelecek olan Zangezur Koridoru, Türk dünyasının tam bütünleşmesini sağlayacak. Böylece, Alparslan Türkeş tarafından otuz üç yıl önce ileriye sürülen fikir gerçekleştirilmiş olacak. Türk dünyasının bütünleşmesini sağlamak için iki önemli proje TDT’nın gündemine alınmalıdır. Bunlardan birincisi Nazarbayev tarafından 2005 yılında ortaya atılan Hazar geçişli petrol ve gaz nakil hatları inşasıdır. Bu proje o dönemde Hazar’ın statüsü belli olmadığından gerçekleştirilemedi. 2023 itibariyle Hazar’ın statüsü netleştirilmiş durumda. Nakil hattı inşasına engel bir durum yok. Hangi sahanın kime ait olduğu belli. Ayrıca 2005’ten bugüne her üç ülkede de çok zengin rezervler bulundu. İlaveten Azerbaycan ve Türkmenistan, kime ait olduğunda anlaşamadıkları petrol ve gaz sahalarını birlikte işletme konusunda anlaştılar. Anlaşmadan sonra Dostluk adı verilen sahalar, iki komşu arasında gerilim nedeniydi. Aliyev çok başarılı bir strateji yürüterek hem bu sorunun hem de Hazar’ın statüsü sorununun Türk dünyasının menfaatleri doğrultusunda çözümünde başrolü üstlendi. Türk ülkeleri, Hazar’ın statüsü sorunun çözülmesi sayesinde ve bulunan yeni rezervler nedeniyle ihraç edebilecek gaz ve petrol stoklarına sahipler. Bunlara Çin ve AB talip. Türk ülkelerinin bundan önce Çin’le yaptığı anlaşmalar doğru ve karlıdır. Bu anlaşmalarla hem Rusya’ya bağımlılıktan hem de düşük fiyatlarla satış yapmaktan kurtuldular. Yeni nakliye hatlarını Çin’e yapmak, Türk dünyasının Çin’e bağımlı hale gelmesi demektir. Bu yanlış olur. Türk dünyası çeşitlendirmeye gitmeli, hiçbir ülkeye bağımlı olmamalıdır. Dolayısıyla yeni doğalgaz ve petrol hatları Hazar’ın altından Bakü’ye bağlanmalı, Bakü’den Ceyhan’a karadan ulaşmalıdır. Bu hatlar Bakü- Ceyhan’la paralel güzergahta inşa edilebileceği gibi Zangezur Koridorundan da geçirilebilir. Ceyhan’a, bu hatlara petrol ve doğalgaz veren üç ülkeyle Türkiye’nin ortak olacağı petrol rafinerisi, gaz sıvılaştırma tesisi ve istasyonları yapılmalıdır. Böylece Türkmenistan ve Kazakistan’da petrol ve gazını işlenmiş olarak yüksek fiyatla satacaktır. Bu süreçte, SOCAR ’ın Türkiye’de gerçekleştirdiği Star Rafinerisi örnek alınmalıdır. Türk ülkeleri petrol, doğalgaz, pamuk, altın, buğday gibi ürünlerini genelde ham olarak yani en düşük fiyatlarla satıyor. Bu ürünleri katma değersiz olarak satmak, bu ürünlerden yeterince istifade etmemek demek. Örneğin Kazakistan petrolünü Çin ve Rusya’ya ham olarak satıyor. Bu ülkeler ham petrolü rafinerilerinde işliyor, ham fiyatın üç katı kadar fiyatla mamul olarak müşterilerine satıyor. Katma değerin büyük kısmı Kazakistan’da değil Rusya ve Çin’de kalıyor. Aynı şekilde Türk ülkeleri pamuğun büyük kısmını Çin’e ham olarak satıyor. Çin bu pamuğu işliyor, iplik, kumaş, kıyafet gibi ürünler yaparak çok daha yüksek fiyatla satıyor. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Star rafinerisine getirilen ham petrol, bu tesiste işlenerek PP, PVC, PPP, PE gibi türev ürünler üretiliyor. Bu mamuller çok daha yüksek fiyatla satılıyor. Star rafinerisi üretime başladığı günden beri, her yıl Türkiye’nin en çok ihracat yapan, en çok vergi ödeyen şirketlerinden biri oluyor. Yedi bini direk olmak üzere, elli bin kişiye istihdam sağlıyor. Bu dönemde, iki ülke iş birliği içinde, kamu şirketi olan SOCAR’ ı marka yapmayı başardı. SOCAR, önce Azerbaycan sonra Türkiye’de daha sonra Gürcistan, Ukrayna, Romanya, Rusya ve Moldovya gibi ülkelerde yüzlerce benzin istasyonu açtı. Bu ülkelerde en çok tanınan, bilinen akaryakıt markalarından biri oldu. SOCAR istasyonları da aynı Star gibi, petrolü yani katma değerli olarak, yüksek fiyatlarla satıyor.   İkinci proje, Zangezur koridorunun tamamlayıcısı olan ‘’Don ve Volga Kanalı projesidir.’’ Don ve Volga projesi, Zangezur koridorunun devamıdır. Zira koridorla Türk dünyası demiryolu ve karayoluyla birbirine bağlanırken, bu projeyle, Türk ülkelerinin suyoluyla hem birbirlerine hem de global pazarlara ulaşımları sağlanacaktır.