Aziz okuyucu,

Öncelikle sizleri şu mübârek günde basit bir adamı konu ederek meşgûl ettiğim için özür diliyorum.

"O lüzûmsuz adam hakkında yazmaya değer mi?” eleştirileri aldım. Değer değer! Benim kitabımda, bâzı hakâretin karşılığı bellidir. Eğer bunu yapmamışsam yazıyla öyle bir döverim ki dediğine diyeceğine pişman olur. Hem de hiç ummadığı, unuttuğu kritik zamanlarda hatırlatırım. Takdir edersiniz ki yazdıklarım sebebiyle yediğim hakâretleri, yine yazıyla iâde etme hakkım da olmalı.

Üstelik bu vesileyle vatandaş, kapısına gelip oy isteyen vekil adayının ne olduğunu da görsün, öyle değil mi?

Her eleştiriye açığım. “Meydâne düşen kurtulmaz seng-i kazâdan” sözüne kuvvetle inanırım. Ama yutulacak hakâret var, yutulmayacak hakâret var. Bizim oralarda “Nâmus bu, bostanda bitmiyor.“ derler. 

Şükrü Alnıaçık, kendisi hakkındaki yazıma cevap göndermiş. Köşesinde yazmayıp Habererk’e gönderdiği için kesinlikle ona mı âit bilmiyorum. Açıklarsa sevinirim. Şimdilik ona âit olduğu hükmüyle cevap vereceğim.Değilse kendisini bu yazıdan tenzih ederim.

Önce buyurun, mesajını okuyun:

“Size fahişe demediğim, asla böyle bir imada bulunmadığım halde bütün kininizi bu iftiraya yüklemişsiniz. ‘Ala garson’ sözü, Atsız'ın Topal Asker şiirinde geçen bir saç kesim tipidir. Sizin tesettürlü olduğunuz halde ekrana bu kadar yakın duran bir profil resmi kullanmanızın ala garson saç kesimindeki gösteriş merakından kaynaklanan çelişki olduğunu "Atsız'ca" ifade etmek için o benzetmeyi kullanmıştım. Aklınızın başka yerlerde olduğunu kestiremedim.

Onun dışında cemaatle ilgili anlattıklarınız teşkilat disiplini içinde bir seçim öncesi siyaseti olarak icra edilmiştir. Şimdilik bu kadar cevap yeter. Türkiye'de dokunanın yandığı bir dönemde "Fethullah Gülen'e Cevap" ve "Gülen Takımadaları" gibi yazıları yazmış olmasaydım şirket kayıtlarında hata bulamayınca hatasızlığa ceza kesilmesini eleştirdiğim o yazıyı yazmazdım. Sizin beni anlayabilmeniz için bulunduğunuz konumdan ayrılmanız gerekiyor..

Ahiretteki hesabım bakidir. Selametle.."

*****

".. Ey saçları “alagorsan” kesik hanım kız!

Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!

Bacağımla alay etme pek topal diye.

Bir sorsana o topallık bana nereden hediye ?

Sen Şişli’de dans ederken her gece gündüz,

Biz ötede ne ovalar, çaylar, ne dümdüz

Yaylaları geçtik, karlı dağları aştık;

Siz salonda dans ederken bizler savaştık ...

Hüseyin Nihal Atsız (Topal Asker Şiirinden)”

Şimdi Atsız’ın aynı şiirindeki şu satırlarını okuyalım:            

“Her yolcunun uğradığı ey hancı güzel / Sen yabancı kucaklarda yaşarken hergün”

“Bana anlat anlat siz ne yaptınız? / Köpek gibi oynaştınız fuhşa taptınız”

“Ey nankör kız, ey fahişe unutma şunu..”

“Nazlı nazlı yatıyorken sen yataklarda”

“Hakikaten fahişesin ey alçak kadın”

“Ey allıklı ve düzgün yosma bil şunu / Bütün millet öğrenmiştir senin fuhşunu”

Atsız’ın şiirindeki “ala garson” saç kesimli kadın, işte bu! Şükrü Efendi’nin ne demek istediğini takdirinize bırakarak, bu ağzı bozuğa, son olarak iki çift laf daha etmek istiyorum.

Hey gidi Şükrü Efendi hey!

Karşında câhil mi var? Kırpıp göndererek kimi kandırıyorsun? Beni haklı çıkardığın için sağ ol, var ol! Vesikalık bir fotoğraftan böyle mânâlar çıkarman dehşet! Freudlük bir vak’a! Hakikaten şuuraltın bozukmuş. Kimin aklının başka yerde olduğu belli oldu. Demek ki sana göre vesikalık fotoğraf çektiren herkes vesikalık!

Şimdi vekil adayısın ya efendiye yat bakalım! O mel’ûn ve menfûr yazını okuduğum zaman, “Senin peşini bırakan, o yazıyı sana yalatıp yutturmayan senden aşağı olsun! Ya adam gibi özür dileyeceksin ya da böyle hatırlatıp hatırlatıp seni ülkücü câmiaya rezil edeceğim.” diye kendime söz vermiştim. Fakat özrün, kabahatinden de büyük çıktı. Meğer suç sende değil, ekrana yakın profil resim çektiren bendeymiş.

Demek sizler, teşkilat ne isterse onu yapan zavallılarsınız. Demek sizler, teşkilat isterse seçim öncesi siyâset için vatan hâinlerini bile savunursunuz. Bu kadar ibişçe bir itiraf duymamıştım. Şahsen benim hiç teşkilatım olmadığı için bu erkekçe (!) ve bireysel (!) duruşu algılayamıyorum. Kusuruma bakma Şükrü Efendi!

Bana ettiğin hakâreti, Hilâl’e, Halime’ye, Sibel’e, Mehtab’a da etsene! Yiğitsen onları da eleştirsene! Geçenlerde bir tânesi sahada görünmediğinizi, AK Parti üzerinden geçindiğinizi yazdı. Kısaca sana “asalak” dedi. Onun hakkında da yazsana! Bak, işini kolaylaştırayım. Bu yazarın 32 dişini gösteren profil resmi var. Utanmadan bir de gülüyor. Tam senlik! Konuştur psikanaliz bilgini!

Bir de…

Benim konumumu boşver, kendi konumuna bak efendi! “Andımızdan vazgeçin” dedim diye beni PKK’lı yaptın. Şimdi çok sevdiğin andını kaldıranlarla kol kolasın. Bunu kendine nasıl açıklıyorsun?

Ama bir dakika! Sen teşkilat adamısın değil mi? Teşkilat adamı soru sormaz, emredileni yapar.  

Ben, dün neysem bugün de oyum! Gezi, darbe, ulusalcılık, ittihatçılık ve Kemalizm hakkında, dün ne düşünüyorsam bugün de aynısını düşünüyorum. Hiçbir teşkilat, hiçbir parti, benim fikirlerime hükmedemez. Anlayacağını sanmıyorum ama ben, bir bireyim.

Âhiretteki hesâba gelince…

Yoruldum, Nef’i’den yardım alacağım biraz.

Bize “bilmem ne” demiş Şükrü Efendi

Tutayım ben ana diyem büyük adam

Vardıkda yarın rûz-ı cezâya

İkimiz de çıkarız anda yalan

***

Not: Yazarımız Kerime Yıldız'a gelen yorumlar aşağıdaki görselde mevcuttur.