Altı partinin 28 Şubat'ta yayınladığı Bilkent Deklarasyonu biraz Ukrayna Savaşının gölgesinde kaldı, biraz da boğuntuya getirilerek hakkettiği ilgiyi bulamadı.

Oysa Deklarasyon çok önemli maddeler içeriyor. Devleti tepeden tırnağa yeniden yapılandırmayı ön görüyor.

Türkiye uzun süredir kamplaştırıcı, ayrıştırıcı bir siyaset anlayışı ile boğuşuyor. Devletin bir kısım vatandaşlarına karşı taraf haline getirildiği bir süreç yaşıyoruz. Partiler, dernekler, sendikalar STK'lar taraf olabilir, devlet bunların hepsinin üstündeki şemsiyedir, hepsini kanatları altına alır. Devlet, onu temsil eden cumhurbaşkanında somutlaşır. O şemsiye bugün bütün vatandaşlarını örtmüyor. Cumhurbaşkanının partili ve taraflı olması tüm toplumu temsil imkanını ortadan kaldırıyor.

Deklarasyonun en önemli maddelerinden biri cumhurbaşkanı seçilecek kişinin partisi ile ilişkisini kesmesi ve bir defaya mahsus seçilmesidir. Böylece hem en üst makamın bir milleti temsil yerine bir partiyi temsil etmesinin önü alınacak, hem de o makamda olan kişinin bir defa daha seçilmek için -partilere- yaranma, böylece makamdan, milli menfaatlerden taviz vermesi engellenmiş olacak.

Deklarasyonun kalbini yargı ile ilgili düzenlemeler oluşturuyor. Bağımsız bir yargı ancak kuvvetler ayrılığının tesisi ile mümkün. Bunun için de yargı erkinin siyasete bağımlı olmaktan çıkarılması şart. Düzenleme ile bu yapılıyor; HSK, Hakimler Kurulu ve Savcılar Kurulu olarak yeniden tanzim ediliyor, seçim usulü değiştirilerek kurul üyelerinin yarısı hakim ve savcılar tarafından diğer yarısı meclis tarafından nitelikli oyla seçilmesi öngörülüyor, Adalet Bakanı kuruldan çıkarılıyor.

Yargı, bozulan, çürüyen, kural dışına çıkan bütün kurum ve kuruluşları yeniden düzenleyecek, balansını yapacak yegane müessesedir. Yargı düzgün çalıştıkça, bozulan her kurumu düzeltmek, hukuk içine çekmek mümkündür. Yargının bozulması, tuzun kokması, o ülkede düzenleyici, tanzim edici hiç bir mekanizmanın kalmaması demektir. Bu bakımdan bozulan devlet çarklarını tamir etmek için atılacak her adımın önce bu alanda atılması gerekir. Çünkü adalet varsa ancak gerçek bir devlet vardır.

Bir başka hayati düzenleme Yüksek Seçim Kurulu kararlarının yargı denetimine açılmasıdır. Bunun ne kadar elzem olduğu son İstanbul Büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerinde ortaya çıktı. Seçimi Millet İttifakının adayı İmamoğlu kazanmasına rağmen YSK yeniden seçim yapılmasına karar verdi. Hukuki ve ahlaki dayanağı olmayan bu kararla İstanbul ikinci defa seçime gitmek zorunda kaldı. Bu düzenlemenin önemini anlamak için şu örnek kafi, ikinci seçimde 850 binden fazla oy farkına rağmen YSK bizim hesaplarımıza göre İmamoğlu değil, Binali Yıldırım kazandı deseydi buna itiraz edecek, bu kararı değiştirecek hiç bir mekanizma yoktu. Hukukun denetleyemediği her yerde keyfilik hukukun yerini alır. 2017 Nisan'ında yapılan anayasa değişikliği referandumunda YSK yasanın aksi hükmüne rağmen mühürsüz oyları geçerli sayarak referandumun kaderini belirledi. YSK kararları yargıya götürülebilse muhtemelen referandum iptal edilecek, çok farklı bir sonuçla karşılaşmak mümkün olacaktı.Deklarasyonun en önemli maddelerinden biri budur.

Keza,kanunlara karşı halk vetosu, kamu kuruluşlarının meclis denetimine alınması, Sayıştay'ın bir yargı mercii haline getirilmesi,denetim komisyonları oluşturulması,KHK'ların yargısal denetime açılması,basın özgürlüğünün sağlanması,işe alımlarda mülakatların kaldırılarak liyakatin esas alınması,Kamu İhale Kanunun milli çıkarlara göre yeniden düzenlenmesi, açıkça hukuka aykırı kararlar vererek devleti ve kişileri zarara uğratan hakimlere tazmin edilen zararın rücu edilmesi gibi düzenlemeler sistemdeki bütün açıkların kapatılmasını, devletin onarılmasını hedefliyor.

Okunan metinde hem parlamenter sistemin hem de başkalık sisteminin arızaları,zaafları dikkate alınarak hareket edilmiş.Deklarasyon adeta bir demokrasi, adalet ve siyasi ahlak manifestosu. Altı partinin seçimden başarıyla çıkması halinde yeni Türkiye'nin parametreleri bu deklarasyonda yazılan maddeler olacak.

Bu saygın çabayı akamete uğratma gayretlerine rağmen altı lider büyük bir iş başardılar. Farklı programlara, farklı politikalara sahip altı partinin bir araya gelmesi bile büyük başarı. Yukarıdaki diyalog aşağıya da işbirliği, dayanışma ve yumuşak rekabet olarak yansır. Bu ülke kutuplaştırıcı siyasetten çok çekti. Savaş yapar gibi siyaset yapanlar yüzünden bölünük bir toplum haline geldik.İttifaklar farklı siyasi kategoriler arasında kanallar açar, köprüler kurar.Bir yakınlaşmanın sağlanması bile az kazanç değildir.Altı lider dövüşen bir siyaset yerine, barışan, barıştıran bir siyaseti seçmiştir.Hepsi birden tarihi bir sorumluluğun ve ağır bir yükün altına girmişlerdir. Doğru bir CB adayı, doğru bir siyaset pazarlaması ile başarılı olmamak için hiç bir neden yoktur? Unutmayalım ki doğru fikirlere sahip olmak yetmez, doğru bir pazarlama yöntemine de sahip olmak gerekir.Kimsenin bilmediği doğrular, kimsenin umurunda da olmaz.Bundan sonrası ev ev,mahalle mahalle, fert fert vatandaşa gitmektir.