Yıl 1958,

John B. Calhoun, adlı ABD’li bir davranış araştırmacısı II. Dünya Savaşı sonrasında artan nüfus artışının dünyada oluşturacağı etkileri araştırmak için bir deney tasarlar.

Deneyler serisi 1958-1962 arasında Norveç sıçanları, 1968-1972 arasında ise farelerle gerçekleştirir.

Çalışmaları sonrasında yazdığı “Popülasyon Yoğunluğu ve Sosyal Patoloji” başlıklı makalede “davranış batağı” terimini yaratır.

Toplumsal çöküş”ü anlatan bu deneyler serisi sonucunda ortaya çıkan ünlü deneye “Universe 25” (25. Evren) adını verir.

***

Deney şu şekilde;

Kapalı bir düzenek kurulur. Bu düzenek 6,5 m2 kare bir alanda, her duvarda 64, toplamda ise eşit büyüklükte 256 oda bulunan, 90 cm duvar yüksekliği olan 3840 fare kapasiteli bir yapıdır.

Ortama 4 dişi, 4 erkek fare bırakılır ve 24 saat gözlem yapılıyor.

Ortamda yaşam için gerekli tüm besin ve çevre şartlarını sağlanır ve avcı riski ortadan kaldırılıyor.

Tam bir “fare cenneti” ortamı oluşturulur…

İlk 104 günde fareler ortama alışırlar ki; bu evreye Calhoun, “İlk evre” adını verir.

Bu evrede fareler kendi yaşam alanlarını belirler ve yuvalarını yaparlar.

Bu evreden sonra beklenildiği üzere hızlı bir nüfus artışı başlar ki; bu evreye “Patlama evresi” adı verilir.

Bu evrede nüfus her 60 günde bir 2 katına çıkar ve 315. güne gelindiğinde nüfus 600 ün üzerine çıkmıştır bile…

Bu aşamaya kadar hiçbir sorun gözlenmez ama bazı bölgelerde daha fazla yemek yendiği ve bazı odalarda fazla fare olduğu gözlemleniyor.

Çoğu fare tek başına asla yemek yemiyor…

Bazı odalarda fazla fare olmasının nedeni olarak da yemekleri birlikte yemekten ve sosyalleşmekten hoşlandıkları olarak not düşülüyor.

Öyle ki; bazı odalarda kapasitenin çok üzerinde fare olmasına rağmen bazı odaların yarı dolu veya boş olduğu görülüyor.

***

Bir süre sonra farelerde huzursuzluklar baş göstermeye başlıyor.

Huzurun kaçma nedeni beklendiği gibi açlık değil!

Asıl neden; kalabalık!

Kalabalıktan dolayı toplum içinde kendilerine bir rol bulamayan bazı erkek fareler bir süre sonra amaçsızlaşmaya başlıyor!..

Bu dönemde bir “duraklama evresi” başlıyor.

Devamında, kalabalık olan odalarda fareler, aşırı sosyallikten kaynaklanan sosyal bağ kırılmaları yaşıyor.

Erkek fareler, yuvalarını ve eşlerini korumak yerine ortada bulunan alanlarda yaşamaya başlıyorlar.

Bu alanda kendilerinden zayıf gördükleri erkek rakiplerine fiziki ve cinsel olarak cinsiyet ve yakınlık fark etmeksizin saldırmaya başlıyorlar.

Uygun şartlardan dolayı uzun yaşayan fareler, çoğunlukla yeni doğan ve sosyal hiyerarşide yer bulamayan gençlere saldırıyor.

Zaman içerisinde saldırıya uğrayan fareler de saldırgan bir tavır alarak diğer farelere saldırmaya başlıyor.

Bu olaylar olurken dişi farelerde de erkek farelerden uzak olmanın travmasıyla değişimler gözlemleniyor;

Yavrularını korumaktan vazgeçip saldırmaya hatta onları yemeye başlıyorlar.

***

Karmaşa ve kaos ortamını gören az sayıda fare ise en üst katlardaki odalarına çekiliyor, bazıları ise odalarının girişlerini kapatıyor.

Bu az sayıdaki fare, yaşamlarını aşağı odalardaki ve orta alandaki karmaşa ve kaostan uzak bir şekilde sisteme uyumlu olarak yemek yiyerek ve uyuyarak bağımsız bir hayat sürdürüyorlar.

Çok ilginçtir ki; bu fareler kavgadan çekiniyor, gerginlik yaratmıyor, asla çiftleşmiyor ve savaşmıyorlar…

Bu nedenlerle de güzel ve sağlıklı bir görünüşe sahip olup vücutlarında yara izi olmuyor.

Calhoun bu az sayıdaki fare grubunu “beautiful ones” yani “güzeller” olarak adlandırıyor.

Güzeller, özetle toplumu ilerletmek için hiçbir şey yapmıyorlar, ruhları ölen yani yaşarken manevi ölüm aşamasına geçenler fiziki ölümlerine kadar amaçsız bir hayat yaşıyorlar.

Tam bir narsisizm örneği!..

***

560. günde nüfus 2200 olarak en üst seviyeye çıkıyor.

Bu aşamadan sonraki süreci Calhoun “ölüm evresi” olarak adlandırıyor.

Son doğum 920. günde oluyor.

Bu süreçten sonra nüfus çok hızlı bir şekilde düşerek 1470. günde 100 ün altına iniyor.

Geriye kalan 100 kadar fare ise deneyin ilk başladığı şartların aynısı olmasına rağmen hayatta kalma dürtülerini kaybettiklerinden asla doğum yapmıyorlar.

Deneyin 1588. gününde 23 dişi, 4 erkek fare hayatta kalır ve bunların en genci neredeyse 3 yaşında…  

Deney, 1780. günde son farenin ölümü ile sona eriyor…

***

Deneyin bir aşaması daha var;

Üst katlara çekilen ve odalarının girişlerini kapatan az sayıda “Güzeller” grubu fare ise kolonideki inanılmaz hızlı çöküş sırasında Calhoun tarafından dışarı çıkararak yeni ayrı bir ortama alınıyor…

Bu yeni ortamda bile fareler nüfus az ve yer sıkıntısı olmamasına rağmen asla sosyal etkileşime girmiyorlar ve üremekten kaçınıyorlar.

Sonuç olarak bu farelerde yaşlılıktan ölüyorlar…

***

Peki bu deneyin çıkarımları ne olmalı?

Öncelikle bu deney gösteriyor ki; mekânsal planlamaların ve şehir planlarının, bireyler ve toplum üzerinde önemli etkileri var.

Yatayda sıkışık kentleşme ve dikeyde yükselen beton yığınları bireyin dolaysıyla toplumun yaşam için en iyi şartlar sağlansa bile bireyin ve kitlenin psikolojisini olumsuz etkiliyor.

Dar alanlar, sıkışık mahalleler neredeyse suça davetiye çıkarıyor, mutsuz bir nesle ve toplumsal çöküşe neden oluyor.

Bu mutsuz nesil üretmiyor, büyük küçüğü eziyor, kişisel hak ve hürriyetlere tecavüzler oluyor…

Bir de narsistler var!

Mahalle yansa umurunda olmayanlar, olayları görmezden gelenler, kendi geleceğini düşünüp sistemin değişmesi için asla çaba göstermeyenler…

Bu narsistler size bir yerlerden tanıdık geldi mi acaba?

***

Neyse, bu yazıdan sonra şehri planlayanlara bir hayır duası okursunuz artık!..

Kalın sağlıcakla…

Not: Bu deneyin bir de insanın aklına kaybolan medeniyetleri ve kutsal kitaplarda geçen azgınlaşmış kavimleri getiriyor…