Tunceli Belediye meclisinin, Tunceli isminin Dersim olarak değiştirilmesi için karar alması yoğun tartışmalara neden oldu.

Bazıları kararı desteklerken, bazıları bunun yanlış olduğunu söyleyerek itiraz etti.

Diğer bazıları ise her zaman olduğu gibi kulağının üstüne yatarak – neme lazımcı- tavrını sürdürdü.

Toplumun en tehlikeli tipleri sanılanın aksine yaşadığı ülke ile ilgili hiçbir şeyi dert etmeyen bu tiplerdir. Herhangi bir yanlış karşısında susmak o yanlışa farklı bir şekilde destek olmaktır.

19. yüzyılın ikinci yarısına kadar bugünkü Tunceli coğrafyasında Dersim diye kayıtlara geçen bir bölge yoktur. Bu ismin kayıtlarda ilk görünüşü 1840’lara tekabül etmektedir. Ondan önce Tunceli coğrafyasında Pertek, Sağman, Ulukale, Çemişgezek, Hozat,Pülümür gibi yer adları öne çıkmış, kayıtlara daha çok bu isimler girmiştir. Mesela 1597’de tamamlanan Şerefname’de Çemişgezek’ten bahsedilir ama Dersim diye bir yer adından bahsedilmez.

Sınırların dil ve coğrafya isimlerine göre belirlendiği günümüze kadar -yer isimlerinin menşei- çok fazla önem arzetmemiş, kimse de üzerinde durmamıştır. Ancak bugün yer isimleri aidiyetin bir karinesi olarak kabul edildiğinden bölücü çevreler tarafından ısrarla üzerinde durulmakta, bazı yer adları sistemli olarak Kürtçeleştirilmektedir. İsimler coğrafyanın sahibini belirleyen tapu senetleri gibidir. Dolayısıyla hiçbir isimlendirme masum değildir.

Bu açıklamalardan sonra Dersim ısrarının arkasındaki nedenleri anlamak kolaylaşır. Ayrılıkçı çevrelere göre Der Kürtçe kapı, Sim yine Kürtçe gümüş, Dersim Kürtçe gümüş kapısı demek olduğundan bölgenin aidiyeti de Kürtlere aittir. Bu ısrarın başka hiçbir sebebi yoktur. Der ve Sim kelimeleri aslında Farsça olup Türkçede de kullanılan kelimelerdir. Der-gah, Dersaadet, derdest, simli kurşun gibi. Bu kelimelerin Kürtçeye Farsçadan mı Türkçeden mi geçtikleri bugün için meçhulümüzdür, ancak der ve sim kelimeleri bugün artık Türkçenin de bir parçasıdır ve bu iki kelimeden üretilen herhangi bir kelime ile bir bölgenin etnik kimliği ve aidiyeti belirlenemez. Kaldı ki kelime gümüş kapısı anlamına gelmesine rağmen bölgede bugüne kadar herhangi bir gümüş madeni tespit edilememiştir.

İsimler üzerinden sınırlar çizmeye çalışmak ulus devletlerle birlikte ortaya çıkmış bir durumdur. Sınırlar artık dağlara, ovalara, denizlere, ırmaklara göre değil, isimlere ve dillere göre çizilmektedir. İsimler üzerinden yürütülen kavga aslında toprak kavgasıdır. Bir toprak parçasına ısrarla Türkçeden başka bir isim vermek isteyen kişi aslında o toprakla Türklük arasındaki rabıtayı koparmak istemektedir. Dolayısıyla bu tip taleplere basit bir isimlendirme talebi olarak bakmamak gerekmektedir.

Dersim, bugün aynı zamanda hafızalarda kötü hatıraları canlandıran bir işleve de sahiptir. Dersim isyanı ve sonrasında açılan yaralar birileri tarafından sürekli kaşınarak canlı tutulmaya çalışılmaktadır. Dersim ismi 1937-38 olaylarının hatıra kutusunu açan bir anahtar gibidir. Bu olaylara Tunceli isyanı denilmez, Dersim İsyanı denilir. Amaç, Tunceli halkının o acı olaylar üzerinden kimlik kazanması ve devletle arasına mesafe konulmasıdır. Oysa Renan’ın ifadesiyle, millet olmak için bazı olayları unutmak bazı olayları hatırlamak şarttır. Ayrılıkçılık unutulması gereken olayları hatırlatmaya, hatırlanması gereken olayları unutturmaya çalışır. Bütünleştirici siyaset ise tam tersini yapar, acı olayların üzerine sünger çekerek unutturmaya, bizi birleştirecek şeyleri hatırlatmaya çalışır. Dersim ismiyle ilgili taleplerin arkasındaki sebeplerden biri de budur. Acı olayları hatırlatarak bütünleşmemize, kucaklaşmamıza mani olmak. Onun için ne var bunda altı üstü bir isim, ha Dersim olmuş, ha Tunceli olmuş dememeliyiz. Çünkü Dersim’den Kürdistan’a yol gider.