Kastamonu Belediye Başkanı Galip Vidinlioğlu, Odatv’nin sorularını yanıtladı.

Kastamonu Belediye Meclisi’nde konuşma yapan MHP’li Başkan Galip Vidinlioğlu, FETÖ’ye ilişkin dikkat çeken açıklamalarda bulunmuştu.

Galip Vidinlioğlu, “Beni asıl üzen, FETÖ’den soruşturma geçirenlerle birlikte hareket eden bazı siyaset erbabı. Bugün yediğiniz hurmalar da önünüze üç gün sonra gelir.

Ne FETÖ’ye ne de FETÖ’nün artıklarına Kastamonu’da ekmek yok. Herkes ayağını denk alsın. Herhalde mesajım gerekli yerlere gitmiştir. Bundan sonrasında da sıkı takipte olduğumun bilinmesini isterim” demişti.

Kastamonu Belediye Başkanı Galip Vidinlioğlu’ya FETÖ açıklamalarını sordu.

KASTAMONU BELKİ DE FETÖ YAPILANMASININ EN GÜÇLÜ OLDUĞU İLLERDEN BİRİSİYDİ”

“FETÖ konusunda, iki üç öğretmen, emniyet mensubu, hakim, savcı bundan ibaret değildi bu iş” diyen Galip Vidinlioğlu şunları söyledi:

“Türkiye’nin son otuz, otuz beş senesinde bu kadar yapılanmış, adalet sistemi içinde bu kadar yapılanmış, milli eğitimde bu kadar yapılanmış bir kadronun, bu kadar kendisini gizleyebilen bir yapılanmanın gerçekten bittiğine, kımıldayamaz hal geldiğine siz inanıyor musunuz? Buna inanıyorum diyen samimi mi? Ben tarihe not düşmek açısından özellikle o FETÖ açıklamamı çok önemsiyorum. Kastamonu belki de FETÖ yapılanmasının en güçlü olduğu illerden birisiydi. Onun için her an ayakta ve zinde olmalıyız. Benim bu beyanatım sıradan bir beyanat değildir. Bu bir ön almadır. Topluma da bu konuda bir uyarıdır. Çünkü ‘bitti’ denilen şeylerin bitmediğini görüyoruz, yaşıyoruz. Bu konuda tedbirli olmamızda fayda var.”

“OTUZ BEŞ SENE ÖNCE BUNLARIN YÜZLERİNE SÖYLEDİĞİMİ KİMSE SÖYLEMEDİ”

MHP’li Başkan Galip Vidinlioğlu, otuz beş yıl önce üniversite için İstanbul’a gittiğinde FETÖ’cülere rest çektiğini belirtti.

“Otuz beş sene önce, düz liseden mezun bir tıbbiye talebesinin söylediğini, ne yazık ki kimse bunların yüzüne söylemedi” diyen Galip Vidinlioğlu şunları anlattı:

“Geçen de Kastamonu’ya Diyanet İşleri Başkanımız geldi. Ben, hem ilahiyat fakültelerindeki öğretim üyelerimize, hem de sair eğitim insanların olduğu yerlerde, salt bir eleştiri adına, bazı eleştiriler yapıyorum. Ben, babasını on yaşında kaybetmiş, akabinde de bin dokuz yüz seksen beş yılında eğitim öğretim için İstanbul’a gitmiş bir kardeşinizim. Yetim maaşıyla büyüdüm. Seksen sonrasının netameli günleriydi. Herkesin gölgesinden kaçtığı, dünyaya nereden baktığı belli olmayan, söylemekten imtina eden, öyle bir nesildi. Çok apolitikti. Öyle ki biz dört yüz yetmiş dört kişilik sınıfta, beş ülkücü arkadaş birbirimizi bulana kadar, epey gayretimiz olmuştu. Sınıfta yedi, sekiz sosyal demokrat ve sosyalist, on, on beş de farklı cemaatlere mensup arkadaş vardı. Toplasanız, dünyaya nereden baktığı belli olan, dört yüz yetmiş dört kişilik sınıfta, otuz kişi ya vardı, ya yoktu. Geri kalana, adını sorsan, ‘acaba altında bir şey mi var?’ diye etrafına bakıp öyle konuşurdu. Ben bunları da onları eleştirmek için söylemiyorum, o günün gerçekleri buydu. Fakültelerin kapısında sivil polis, öyleydi. O günlerde, farklı dergiler vardı. E tabi bizim paramız da çok az, yetim maaşıyla okuyoruz. Gelip gittiler bana o dönemde de… Yurt teklifleri, başka teklifler… Ben düz liseden mezunum. Bu arkadaşlar bana geldiklerinde, dedim ki, ‘ya arkadaş sizin inandığınız Allah’la benimki aynı değil’. ‘Nasıl yani’ dediler. Siz, arılar peteğe Allah yazdı diye inanıyorsunuz, ben yazmasa da inanıyorum. Siz patlıcanı kestiğinizde, ‘bak Allah yazıyor’ diyorsunuz ve inanıyorsunuz. Ben yazmasa da inanıyorum. Sizin yolunuz size, benim yolum da bana… Otuz beş sene önce, düz liseden mezun bir tıbbiye talebesinin söylediğini, ne yazık ki kimse bunların yüzüne söylemedi. Büyüdüler de büyüdüler. Acayip ilişkiler ağına ship oldular. Gücü gören de onlara inanmasa da yanlarına gitti. Güç devşirdi.”

Editör: TE Bilişim