Toplanmışlar isyan ediyorlar, “Çığlımızı duyun”, “Reis bu işi bitir” diye… ‘Tatlı kâr’ peşindeki muhafazakâr kardeşlerimiz Fadıl Akgündüz tarafından dolandırıldıklarını iddia ediyorlar…
Ekonominin temel kurallarından birisini, ‘yüksek kâr-yüksek risk’ kuralını bilmiyorlardı… Hem sonra bilseler ne olacaktı? Adam herkesin gözü önünde ayetlerle hadislerle Allah’ı Jet-Pa’ya ortak etmişti!.. Hâşâ Allah’ın hissedar olduğu şirket batmazdı elbette!..
Bire on kazanmayı uman uyanık muhafazakâr kardeşlerimiz kira garantili devre mülklere ve Maldivler’de Eyüp el-Ensari plajına kavuşacaklardı… Şimdi ise içinde bulunduğumuz siyasî ortama uygun tesellilerle avunmak durumundalar…
Kendilerine gönderilen mektuplarda, sarsıntının sebebi olarak Gezi olayları, Soma maden patlaması, Haşim Kılıç ve Metin Feyzioğlu’nun konuşmaları, paralelin oyunları filan anlatılıyor ve bir de müjde veriliyor: “Ekonomi düzeliyor. Ülkemiz liderlerimizin de dediği gibi 30 Mart’taki istiklâl mücadelesini başarıyla geçmiştir!..”
Eh böyle bir mektubun finali tabii ki mukaddes olmalıydı… Aynen şu satırlarla bitiyor: Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de buyurduğu gibi “Her zorluğun arkasında bir ferahlık vardır” ayet-i kerimesindeki hikmetin en kısa zamanda tecelli edeceğine inancımızı zikrederek sizleri Allah’a emanet ediyorum…
* * * * *
Geçtiğimiz günlerde Eskişehir’de geçen şu olay keşke istisna olsaydı… Kendisini Hızır Aleyhisselam olarak tanıtan bir adam Cennet’te yer hazırlama bahanesiyle bir kadının paralarını ve ziynet eşyalarını alıyor… Daha sonra Veysel Karani’yle birlikte tekrar geleceğini, Cennet’teki evin çatısı için yedi bin liraya daha ihtiyacı olduğunu söylüyor… Geldiğinde yakalanıyor…
Çok daha vahim bir olay Ankara Siteler’de yaşanmıştı… Dolandırıcı, önceden özel bilgilerini edindiği bir mobilyacıya bunları anlatarak ilgisini çekti… Daha sonra kendisinin Hz. İsa olduğunu söyledi ve fakirlere dağıtmak için para vermesini istedi… Mobilyacı sırlarını bilen bu adama inandı ve istediği parayı verdi…
Maden bulduğunu hisseden dolandırıcı çakma Hz. İsa, daha sonra şebekenin diğer elemanların sırayla mobilyacının yanına getirdi ve tanıştırdı… Gelenler, Hz. İbrahim, Hz. Muhammed, Veysel Karani ve en sonunda tövbe hâşâ Allah’tı…
Dolandırıcı önceden inandırıcılığını arttırmak için şeytanın aklına gelmeyecek bir planlamayla mağdurun telefonunda teknik bir düzenleme yaptırmıştı… O aradığında mağdurun telefon ekranında Mekke’den aranmış gibi numara düşüyordu… Böylece beş dakika önce Ankara’da yanından ayrılan birisinin biraz sonra Mekke’den arıyor olması bunların ilahî olduğunu gösteriyordu!.. Mesajlar alıyordu mağdur: “Ey kulum kırk beş dakika sonra yanındayım” ya da “Söyle sana hangi peygamberimi göndereyim” diye…
Yıllar içinde iki buçuk trilyon tokatlanan mağdur öylesine kapılmıştı ki bu oyuna, daha rahat iletişim için kendisinden istenen telefonları hemen alırken, -yine tövbe hâşâ- o Allah ve peygamberlerin niye kendi aralarında X marka telefonla haberleşmek zorunda olduklarını bile düşünemiyordu…
* * * * *
Bu örneklerdeki mağdurların dünyevî kâr amacı yoktu şüphesiz… ‘Din’ ve ‘cehalet’ yan yana geldiğinde ne büyük tehlike doğduğuna dair binlerce örnekten sadece ikisiydi…
Aynı cehalet sadece ticarî hırsları değil, yönetme hırslarını da tahrik edebiliyor… Şimdi Jet-Pa mağdurları “Ayet ve hadislerle kandırıldık” diye isyan ediyorlar ya… Bunda hiçbir anormallik yok… Bu sadece ticarî değil, aynı zamanda siyasî atmosferin de en baskın rengi…
Ayakkabı kutularından çıkan paraların ‘imam-hatip okulu parası’ olduğuna inanan, sıfırlanamayanlar için “Olsa bile fakirlere dağıtılacak zekât parasıdır” diyen kafaların bu durumu da gocunmadan kabullenmeleri gerekir…
Siyasî kürsülerde ve reklamlarda sık kullanılan ‘Göklerden gelen bir karar vardır’ dizesiyle kendilerine ‘ilahî istikamet’ çıkaranlar, ‘Göklerden gelen bir zarar vardır’ gerçeğini de kabul etmesini bilecekler!..
Allah her şeyi hakkıyla bilendir...
Servet Avcı
Yeniçağ / 14.11.2014