Afyoncu yazısında "87 yıl sonra arşiv yöneticisinin gafletiyle bu sefer yine hiçbir şekilde izah edilemeyecek ve tarihimize kara bir leke olarak geçecek yeni bir hata yapılıyordu. Ancak gelen tepkiler hatanın yapılmasına izin vermedi." dedi.

İşte Afyoncu'nun yazısının ilgili kısmı;

"1986'da fakülte yıllarımda ilk defa Osmanlı arşivi ile tanıştım. Arşiv belgelerini yeni yeni okumaya başlamışken araştırma yapmak için Osmanlı Arşivi'nin Cağaloğlu'ndaki kapısından içeri girip, hayatımın 30 yılından fazlasını arşivde geçirdim.

O zamanlar arşivde araştırma yapmak çok zordu. En az 6 ay süren güvenlik incelemesinden sonra ancak arşivde araştırmaya başlayabilirdiniz.

Kısıtlı araştırma yapmanıza izin verilirdi. 100 görüntüden fazla kopya verilmez, 10 sayfadan fazla arka arkaya fotokopi çektirilmezdi. Bazı belgeleri de araştırma konunuz dışı diye alamazdınız. Ancak bütün olumsuzluklara rağmen sizi rahatlatan bir şey vardı: Arşiv çalışanlarının mevzuat engellerine rağmen araştırmacıların belgelerden istifade etmeleri için gösterdikleri gayret. Arşiv bir aile gibiydi. Bu sayede 1980'lerden sonra tarih alanında birçok yeni araştırmaya imza atıldı.

Yeni sistemin kurulup, devletin yeniden teşkilatlandırılması esnasında Devlet Arşivleri de diğer kültür kurumlarıyla birlikte Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlanacaktı.

Ancak arşivlerin devletin hafızası olduğu ve en üst kuruma bağlanması gerektiği Cumhurbaşkanımıza arzedildi. Tarihe ve arşivlere çok önem veren Cumhurbaşkanımız da durumu değerlendirip Devlet Arşivlerini Cumhurbaşkanlığı'na bağlattı.

Başbakanlığa bağlı kurumların bir kısmının işlevi ortadan kalktığı bir kısmı da yeni bir yere bağlandığı için personeli bir havuzda toplanmıştı. Devlet arşivleriyle ilgili yapılacak iş basitti. Güvenlik soruşturmasıyla ilgili sıkıntısı olan personel dışında kalanları yeni çatı altında devam ettirmek. Ancak Devlet Arşivleri Başkanı bazı arşiv çalışanlarının da yanlış yönlendirmesi ve makamının da verdiği güçle ben hesap vermem diyip, büyük bir yanlış yaparak 110'u tasnif personeli olmak üzere 200'den fazla elemanını başka kurumlara göndertmeye kalktı. Bu durum büyük sıkıntı yarattı ve tepkiler ardı ardına gelmeye başladı. Tepkiler haklıydı. Çünkü kurumun hafızası yokediliyor ve yetişmiş personel bir gecede kapı önüne konuluyordu. Arşivcilik tarihimizde böyle büyük bir hata 1931'de yapılmış Osmanlı arşiv belgelerinin bir kısmı Bulgaristan'a hurda kâğıt olarak satılmıştı.

87 yıl sonra arşiv yöneticisinin gafletiyle bu sefer yine hiçbir şekilde izah edilemeyecek ve tarihimize kara bir leke olarak geçecek yeni bir hata yapılıyordu. Ancak gelen tepkiler hatanın yapılmasına izin vermedi.

Tepkilerin çoğu arşive ömrünü vermiş tarihçilerden geldi. Bir kısmı basın organlarında yazılar yazarak, bir kısmı sosyal medyada paylaşımlarda bulunarak, bir kısmı ise devletin üst düzey yetkilileriyle görüşerek bu durumun yanlış olduğunu, muhafazakâr bir hükümete böyle bir hatanın yakışmayacağını söyleyerek durumu düzeltmeye çalıştı.

Yaklaşık bir ay süreyle boşu boşuna insanların enerjisi harcandı. Ancak sonunda yetkililerin devreye girmesi ve devlet arşivleri başkanlığının da yanlışta inat etmeyip hatadan dönmesiyle arşiv eski haline döndü.

Arşive huzurun gelmesinde ve bu meselede doğru yolun bulunmasında devlet aklına sahip iki kişinin çok büyük rolü var. Birincisi Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan. Hasan Doğan, durumun önemini hemen anlayıp, uzlaşmacı ve çözüm odaklı devlet adamı tavrıyla devreye girerek meselenin çözülmesinde büyük bir rol oynadı.

Durumun düzeltilmesinde önemli rol oynayan ikinci devlet yetkilisi ise Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk.

Bakanımız kendisine bağlı Devlet Personel Başkanlığı'yla ilgili hususlarda her türlü kolaylığı sağladı. Böylece Arşiv'deki durum düzeldi. Her ikisine de tarihçiler ve arşiv çalışanları adına teşekkür ediyorum. Bundan sonra yapılması gereken iş, bu hatanın niye, niçin ve nasıl yapıldığının teferruatlı olarak soruşturulması. Bu durumun idari bir zaaftan mı yoksa başka bir durumdan mı bu safhaya geldiği araştırılıp, açıkça ortaya konulmalı.

Eğer bu yapılmazsa arşiv personelinin uzmanlık sınavlarında da can yakacak yeni hatalar yapılır.

Bütün arşivlerin Cumhurbaşkanlığına bağlanmasının üzerinden henüz 10 gün bile geçmeden Devlet Arşivleri Başkanlığı'nda böyle yanlış ve tatsız uygulamaların yaşanması arşivler konusunda atılacak olan önemli adımlarla ilgili olarak daha şimdiden karamsarlık yaratıyor."

Editör: TE Bilişim