Toprak Hattı Platformu’ndan kamuoyuna duyuru Yahudiyi tanımak
Sosyal, siyasal, tarihsel olaylar içinde Yahudileri incelemek, tanımak, tanımlamak, bilimsel bir yol tutmak mümkündür. Fakat bu, bir tesbit ve tasvirdir, bir bilimsel fotoğrafçılıktır. Elbette olanların sebeplerini de bu arada değerlendirmek imkânı vardır. Fakat bütün bunlar eksik kalır. Sebeplerin ana itici gücünü bulmak önemlidir. Yahudiler de diğer birçok toplum gibi, ancak biraz daha fazla olarak din ile yola çıkmışlardır, o halde anlamak için bu alanda yoğunlaşmak durumundayız. Dün ve bugün Yahudilerin yaptıklarını anlamak için kavmî karaktere başvuracağımız kadar, Tevrat’a, İncil’e ve Kur’an’a bakılmalıdır. Müslüman hassasiyetiyle, bugün gerçek Tevrat ve İncil mi var demeye gerek yoktur. Sosyolojik emr-i vaki geçerlidir. Mevcut Tevrat ve İncil, onları tanımamızı sağlar, çünkü bunlara inanmaktadırlar.
Dinî açıdan baktığımızda, Allah’ın yarattığı insanlar, nasıl bir sınav için değişik-farklı yönelişler ile yaptıkları kendi iradelerine bağlanmışsa, insan fertlerinden meydana gelmiş olan kavimler de böyledir. Kavimler de fertler gibi, gerek insan vicdanında, gerek dinî tebliğlerde övülmüş veya kınanmışlardır. Şunu unutmamalı ki kavmî yargılama “o kavim/filan kavim” olduklarından dolayı değil, yaptıklarından dolayıdır. Ancak tahrif edilmiş Tevrat buna uymaz. Yaptıklarından dolayı Yahudi değil, Yahudi oldukları için yapmaktadırlar.
Yahudiler tipik karakter sergilenmesinde, tipik bir örnektir. Bilimsel olarak da, iyi-kötü gibi değer yargısına başvurmaksızın böyle tesbit ve değerlendirmeler yapılmıştır, yapılabilir. Wundt’un “Kavimler Psikolojisi” bunlardan biridir.
Toplumsal, millî, mahallî, evrensel birçok meselenin altından Yahudi çıkmaktadır. Tevhid dinini bozan, değiştirip, yeni şeyler üretip hükümler koyan, Tanrıyı kavimcileştiren, dini ırkçı bir din haline getiren, menfaatçiliği örnekleştiren bir kavim olarak görülmektedirler. Fesat çıkarmayı ahlakî alana sokmayan, kendilerinin lehine, başkalarının aleyhine her şeyi mübah gören, çünkü Yahudi olmayan herkesi insan saymayan, peygamberlerini öldüren bir kavimden söz ediyoruz. Tevrat’ta ve Tevrat öncesi mitolojilerinde diğer insanlara bakışlarını ayrıntılarıyla bulabilirsiniz. Hem Tanrı, hem din, hem İsrail (Yahudi halkı) millîleşmiş, ırkîleşmiştir. “Artık adın Ya‘kub değil, İsrail olacak. Çünkü Tanrı ile ve insanlarla çekişip geldin.” (Yaratılış, 32/28). Tüm dünya Rabbe ait olsa da, İsrail, O’nun kutsal kavmidir. (Kutsal; ayrılmış, ortak kullanımdan kaldırılmış). “Bana kutsal olacaksın, çünkü Ben Rab, kutsalım ve sizi halklardan ayırdım, böylece benim olasınız.” (Levililer, 20/25-26). “Ve senin halkın İsrail gibi kim var. Tanrının halkı olmak için kurtardığı yeryüzündeki tek ulus...” (2. Samuel, 7/23-24). İnsanların görev ayırımındaki üstünlük (üstlük-altlık. Birinin cumhurbaşkanı birinin temizlikçi olması gibi) algısını, insanî ayırım şeklinde anlamak işlerine gelmiş, bunu kavmî olarak da kullanmışlardır. Bu anlayış ve iddialar, tarih boyunca Yahudi kavmine karşı tepki ve düşmanlıkları da hayata geçirmiştir. Bu tepkiler ise onları daha çok bilemiştir.
Yahudiler gerçekten bu insanlık dışı olduğu kadar akıl ve iz’an dışı yargılara inanmışlar mıdır? Başkalarına karşı farklı görünmek isteseler de, yüzlerini maskeleseler de, pek azı müstesna, gerçek inançlarını, idealize ettiklerini, Tanrının üzerine atarak kendi kendilerine edindikleri ve va’d ettikleri davaları budur. Kutsal metinlerini bu şekle sokmuşlardır. Şu ara bilgiyi vermeliyiz ki, bozulmuş, değiştirilmiş Tevrat ve Kutsal (!) metinler yoktur. Yazılmış, çoğu uydurulmuş metinler vardır. Musa, Harun, Davud, Süleyman, İsa ve diğer peygamberler birer gerçektir. Fakat bunların aldıkları vahiyler sözlü olarak kalmış, yazılmamış, yıllar sonra bazıları, hatırda kalan rivayetleri toplayarak, çok yerini de uydurarak, bunları yazmıştır. Kutsallığı inşa edenler; kendi anlayışlarını, ideallerini, kavminin beklentilerine göre inşa etmişlerdir. Allah’ın söylediklerini eğip bükmüşler, söylemediklerini Allah’a söyletmişlerdir. Allah ile aldatmak her zaman vuku bulmuştur. Kur’an bu konuda şöyle der: “Allah göklerde ve yerde olanları bildiği halde, Allah’a dininizi mi öğretiyorsunuz.” (Hucurât, 16).
Tevhid dinî safhası olduğu halde Musa’ya vahyolanları ne hale getirmişlerdir. Tevrat, Yahudilerin bir tarih kitabı olmuştur. Uydurdukları dinî hükümleri de araya yerleştirmişlerdir. Pek çok örnek arasından birkaçını zikredip geçelim: “Leş yemeyeceksin, kan yemeyeceksin. Onu bir garibe verebilir yahut bir yabancıya satabilirsin. Çünkü sen Rabbe mukaddes bir kavimsin.” (Tesniye, 14/21). “Lut’un büyük kızı, gece babasını sarhoş edip onunla yattı ve gebe kaldı. İkinci gün küçük kızı da aynı şeyi yaptı. Büyük kızdan doğanın adı Moab, küçük kızdan doğanın adı Ben-ammi oldu.” (Tekvîn, 19/30, 31). “Ya‘kub, adam kılığına girmiş Yehova (Allah) ile güreşti ve onu yendi. O’ndan va’d aldı...” (Tekvîn, 32/22-32; Ayrıntılar için Tevrat’ın ilgili bölümlerine bkz.).
Yahudiler böyle bir kavim haline geldikleri, dini ırk dini, Tanrıyı Yahudi’ye has kıldıkları ve daha birçok rezillikleri için, yine kendi içlerinden bir peygamber, Hz. İsa geldi. Yanlışları düzeltmek, doğruları öğretmek için gönderilmişti. Fakat Yahudiler Hz. İsa’ya yapmadıklarını bırakmadılar. Sürekli ona zorluk çıkardılar. Daha önce Hz. Musa’ya da aynı şeyi yapmışlardı. Onları Mısır’daki kölelikten kurtardığı halde, yolda ona isyan etmişler, altından yaptıkları buzağı heykeline tapmışlardı. Yine peygamber olan Musa’nın kardeşi Harun’u hırpalamışlardı.
Hz. İsa’nın söyledikleri işlerine gelmiyordu. Onunla cebelleştiler; gösterdiği mucizeler için, onu cin çarpmış, bunu cinler yapıyor diyorlardı. En çok öfke duydukları da Hz. İsa’ya inanan az sayıda da olsa, Yahudilerdi. İncil’de (Yuhanna, 8/59) şöyle denir: “... O zaman üzerine atmak için taşlar kaldırdılar, fakat İsa gizlendi ve mabedden çıktı.” İncil yazımlarında şunu görürüz: “Eğer siz Musa’ya iman etmiş olsaydınız, bana da inanırdınız.” (Yuhanna, 5/46). Hz. İsa, Yahudilerin menfaatçiliğini, dünyaya taparlığını biliyordu. Hitaplarında buna vurgu yapıyordu. Anlamsız kuralcılıklarına ve şekilciliklerine de dikkat çekiyordu. “Ey kör kılavuzlar, siz küçük sineği süzerek ayırırsınız, fakat deveyi yutarsınız.” (Matta, 23/24). İncil’de itham ve öfke şöyle devam eder: “Siz ey yılanlar, ey engerekler nesli! Cehennem hükmünden nasıl kaçacaksınız?” (Matta, 23/29-36). Yahudilerin mecazları anlamadıkları, çoğu kez işlerine gelmediği için anlamak istemedikleri belliydi. Açık veya gizlice İsa’yı reddediyor, karşı çıkıyor, hatta hakaret ediyor, kötülük yapmaya kalkıyorlardı. Hz. İsa’nın en yakınındaki ve kendi seçtiği 12 kişi nasıldı? Bunlarda da, İncillerden anladığımıza göre, samimiyet ve ihlas sorunu vardı. Hz. İsa bunları neden yanında tutuyordu? O mu yanında tutuyordu, onlar mı ayrılmak istemiyorlardı? Bunları yeteri kadar bilmiyoruz. İncil’i dinleyelim: “... Bu sözü açıkça söylüyordu. Petrus da onu (Hz. İsa’yı) bir yana alıp azarlamaya başladı. Fakat İsa dönüp şakirtlerine bakıp Petrus’u azarladı ve: Çekil arkama şeytan. Çünkü sen Allah’ın şeylerini değil, insan şeylerini düşünüyorsun, dedi.” (Markos, 8/32, 33). Birinci, yani baş havari Petrus dâhil, havarileri Hz. İsa sık sık azarlıyor, sahtekârlıklarını yüzlerine vuruyordu.
Pek az kişi müstesna, özellikle etkili ve yetkili Yahudiler Hz. İsa’ya inanmıyorlardı. Çünkü din dâhil her şeyi kendilerine hasretmek gibi bir karakter edinmişlerdi. Hz. İsa ise bu karaktere ters düşüyor, bütün insanlara açılıyordu. Hz. İsa Yahudi karakterine engel oluyordu. İncil bunu dile getirir: “Önlerinde bunca olanlar (mucizeler) yapmış olduğu halde, kendisine iman etmiyorlardı.” (Yuhanna, 12/37-40).
En çok Ferisîler ve başkâhinler kendileri için tehlike sezmişlerdir. Bunlar, İncil tabiriyle İsa’yı gözaltına aldılar. Onu Roma yetkililerine teslim edip öldürülmesini adım adım planladılar. Bunları hep İncil’den öğreniyoruz (Bkz. Luka, 20/21-26; 22/1-2, 22/3-6; 7/2-10; Yuhanna, 19 Babın tamamı).
Kur’an, pek çok ayette Yahudi’den söz eder ve ne hale gelmiş olduklarını bize anlatır: “Yahudilerden bir kısmı, kelimelerin yerlerini değiştirdiler, dillerini eğerek bükerek ve dine saldırarak, işittik ve karşı geldik, dinle dinlemez olası, râinâ derler. Onlar işittik, itaat ettik deselerdi, daha hayırlı ve daha doğru olacaktı. Fakat küfürleri sebebiyle Allah onları lanetlemiştir. Artık pek azı inanırlar.” (Nisâ, 64). Yahudi oldukları için değil, Hakikati inkâr ettikleri için, bunu bir karakter haline getirdikleri için lanetlenmişlerdir. “Münafıklardan ve Yahudilerden küfür içinde koşuşanların hali seni üzmesin... Onlar durmadan yalana kulak verirler... Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahirette onlara mahsus büyük bir azap vardır.” (Mâide, 41). “İnsanlar içinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak Yahudiler ile şirk koşanları bulacaksın...” (Mâide, 82). “Yahudilerin zulmü sebebiyle” (Nisâ, 160) diyen ve onların nasıl zalimleşebildiğini beyan eden Kur’an’dır. Bugün bu gözler önüne serilmiş değil midir? Fırsat buldukça bunu açıkça veya sinsice yapmamışlar mıdır? İşlerine gelmediğinde, hesaplarına uymadığında daima düşmanlık güden bu kavmin, neler yapabileceklerini, bugün neler yaptıklarını görüyoruz ve durumu daha iyi anlıyoruz. Edindikleri bu karakter, adeta kazandıkları bu içgüdü (!) sebebiyle, tarih boyunca, Yahudilere yönelmiş tepki ve düşmanlıklar da, Yahudi kitabının bir diğer sayfasıdır. Avrupalıların geçmişte Yahudilere karşı asırlarca süren öfke ve tepkilerini anlamak zor değildir. Bugün müşterek düşmanları Müslümanlara karşı işbirliği yaptıkları da diğer bir sayfadır. Yahudi kitabının bir sayfası daha vardır. Huysuzluklarının sebep olduğu itilip kakılmışlık, gettolaşma, bunun doğurduğu ve zalimliklerine de sebep olan aşağılık duygusu, kendilerini ispat ve varlıklarını devam ettirmek iradesini güçlendirmiş; onları, bilim, sanat, siyaset, iktisat gibi birçok alanda temayüz göstermeye sevk etmiş, faydalı birçok fikrî, bilimsel ürün örneği vermişler, ehil kişiler yetiştirmişlerdir. Fakat bunları tahakküm aracı olarak kullanmayı ve istismarı asla ihmal etmemişlerdir.
Yahudi olmayanları hayvan yerine koymak, aşağılamak; masum insanları, kadınları, yaşlıları hatta bebekleri parçalayarak zevkle katletmek imanları olduğuna göre, dünya kamuoyunu etkilese de bombanın ardındaki trajedileri servis etmenin Yahudi’nin vicdanını harekete geçireceğini düşünmek beyhudedir. Onun içindir ki İsrail ile savaşanlar, psikolojik harpte onlar için özel teknikler geliştirmelidirler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.