Komünist rejimde karşılıklı bağımlılık prensibi üzerine inşa edilen ekonomik sistemle yönetilmeleri ve bağımsızlıktan sonra sahip oldukları pazarları kaybetmeleri, Türk ülkelerinin ekonomik olarak çöküntüye uğramalarına sebep oldu. Kremlin tarafından uygulanan ekonomi politikalarıyla, birer hammadde deposuna çevrilen bu memleketlerde, çıkarılan hidrokarbon kaynaklarının işlenip pazarlanmasını sağlayacak alt yapı yoktu. Mevcut tesisler, teknolojik olarak Batı’daki emsallerine göre geri kalmış durumdaydı. Bundan dolayı, yabancı kaynaklara ihtiyaç duyuldu. Yabancı sermayenin en gerekli olduğu süreçler, doğal kaynakların aranılıp bulunulması ve işlenip pazarlanmasıydı.

Enerji, yüksek tutarlarda sermaye gerekliliği olan, kâr marjının yüksek olduğu bir sektördür.  Günümüzde bu sektörde faaliyet gösteren başat firmalarının bütçeleri, orta ölçekli ülkelerin bütçelerini aşmıştır. Petrol ve doğalgaz bulunan yörelere, bu kaynakları nakte çevirebilmek için yapılacak yatırım tutarının yüksek olması, söz konusu şirketlerin yatırım yaparken son derece dikkatli olmalarına sebep olmaktadır. Öyle ki, oluşabilecek en ufak istikrarsızlık, yabancı sermayenin uzaklaşması sonucunu doğurabilir. Orta Asya ve Kafkasya’da istikrarsızlıkların ortaya çıkma potansiyeli yüksektir.

Kazakistan, doğru stratejiler izleyerek AB, ABD, Rusya, Japonya ve Çin şirketlerine geniş imkanlar sundu. Adeta, kaynaklarını, güçlü ülkelerle şirketler arasında pay etti. Bu yaklaşım, yatırımcı ülkelerin tamamının Kazakistan’ı desteklemesine, finanse etmesine neden oldu. Kazakistan’a yaptıkları yatırımların değer kaybetmemesi için azami gayret gösterdiler. Kazakistan, bağımsızlığını kazandığında mevcut olan hatlara ilaveten, Rusya’nın Karadeniz limanı Novorossisk ve Şanghay’a ulaşan iki petrol nakil hattı yaptı. Ayrıca Bakü-Ceyhan’a (BTC) tanker gemilerle petrol veriyor.

Nazarbayev, 2007 yılında, BTC’ ye Hazar’ın altından bağlanacak nakil hatları yapmayı ve Ceyhan veya Samsun’a, Türkiye’yle ortak rafineri kurmayı ısrarla önerdi. Hazar’ın statüsü sorunu, BTC’ nin kapasitesinin 3-4 yıl içinde Azerbaycan tarafından doldurulacak olması, bu projelerin gerçekleşmesini engelledi.

Kazakistan ile Özbekistan, Türkmenistan’dan başlayarak Çin’de biten hatta gaz veriyorlar. Kerimov başkanken, Çin’e giden hatta verilen gaz dışında enerji alanında girişimlerde bulunulmadı. Mirziyoyev’ in yönetime gelmesiyle birlikte bu alandaki çalışmalar yoğunlaştı. Çok sayıda doğalgaz sahası keşfedildi.

Azerbaycan’da, Kazakistan’la benzer yaklaşımı gösterdi. (Çin, lojistik açısından avantajlı olmadığından, Azerbaycan’a yatırım yapma konusunda istekli olmadı. İran, Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan’dan aslan payını almayı hedefledi. Hedefini de gerçekleştirdi.)

Azerbaycan, önce, Rusya’ya giden mevcut petrol hattına ilaveten, Gürcistan Supsa’ ya kısa bir hat inşa etti. Bunların dışındaki nakil hatları Türkiye üzerinden yapıldı. PETKİM’in, SOCAR tarafından satın alınması ve devasa yatırımlarla modernleştirilerek ‘’Star’’ ismiyle petrokimya devi haline getirilmesi, Azerbaycan’ın kaynaklarını yüksek fiyatlarla pazarlamasını sağladı.

Rafineriden önce, petrolünü ham olarak yani minimum fiyatla satan Azerbaycan, Star’ın ardından yeni hamleler yaparak SOCAR’ı akaryakıt markasına dönüştürdü. (Aynı Shell, BP, Mobil gibi) SOCAR akaryakıt istasyonları, Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Ukrayna, Moldova ve Romanya’da faaliyet gösteriyorlar. Türkiye dışındaki ülkelerde pazar lideriler. Azerbaycan böylece petrolünü ham olarak satmak yerine, akaryakıt olarak üç kat yüksek tutara satıyor.

Türkmenistan başlangıçta Rusya’ya tam bağımlıydı. Çünkü sadece Rusya’ya doğalgaz nakil hattı vardı. Bu durum Rusya’yı Türkmenistan üzerinde müessir kılıyordu. Rusya, Türkmen gazını ucuza alıyor, piyasa fiyatından satarak muazzam kar elde ediyordu. 7 Ekim 1999 tarihinde Aşkabat’ta yapılan toplantıda, Türkmenbaşı, Enerji Bakanı Cumhur Ersümer riyasetindeki heyete ağır eleştirilerde bulundu.

Türkmenbaşı ‘’Bizim 42 dolardan sattığımız gazı, siz Rusya’dan 114 dolara alıyorsunuz. Hem siz hem de biz zarar ediyoruz. Rusya astronomik kar ediyor. Gelin Hazar’ın altından geçecek hattı iki yılda yapalım, hepimiz kazanalım’’ dedi. O günün şartlarında bu mümkün olamadı.

Zira Hazarın statüsü netleşmeden, Hazar geçişli hat, yabancı yatırımcılar açısından riskliydi. Bunun üzerine yeryüzünün en uzun ve yüksek kapasiteli hatlarından birini Çin’le ortak olarak inşa eden Türkmenistan, yıldan yıla değişmekle birlikte, gazının %70 kadarını Çin’e piyasa fiyatlarından yani değerinde satıyor. Bazı uzmanlar bu yönelimi doğru bulmayarak, Türkmenistan’ın, Rusya bağımlılığından, Çin bağımlılığına geçtiğini ifade ediyorlar.

Bu değerlendirme isabetli değil. Çünkü iki satış şekli arasında büyük fiyat farkı var. Çin, gazı piyasa fiyatıyla alıyor. Rusya gazı satmak için düşük fiyatla alıyordu, yani gaza bağımlılığı yoktu. Oysa Çin kullanmak maksadıyla alıyor, yani ekonomisi bu girdiye bağlı. Özetle Türkmenistan Çin’e, Çin’de Türkmenistan’a bağımlı. Çin hattı dışında, İran’a da iki kısa doğalgaz hattı inşa edildi.

Türkmenistan, gazının bir kısmını hem nakil hatları vasıtasıyla, hem de tankerlerle Hazar’daki limanlarına taşıyarak İran’a vermekte, karşılığında Basra Körfezinde aynı miktarda gaz almaktadır. İran ise Türkmen gazıyla kuzey eyaletlerinin ihtiyacını karşılamaktadır. (İran’ın rezervleri güneybatıda, Körfez’dedir.)

SSCB dağıldığında, Orta Asya ile Kafkasya’da enerji sektörünü etkileyen ve yabancı sermayenin hareketini kısıtlayan bölgesel sorunlar vardı. Bunlardan en kritik olanları; Hazar Denizi’nin hukuki statüsü sorunu ve enerji kaynaklarıyla, boru hatlarının güvenliği problemiydi. Orta Asya ve Kafkasya, dünyanın en istikrarsız coğrafyalarındandır.

Bölgede Dağlık Karabağ ve Rusya-Çeçenistan savaşlarından başka, faaliyetlerini sürdüren etnik-ayrılıkçı grupların yol açtığı gerginlikler mevcuttu. Gürcistan’da yaşanan Osetya, Abhazya ve Acaristan problemleri, bu gerginliklere örnektir. Bunlardan başka Afganistan’da yaşanan iç savaş ve işgal, Kırgızistan’daki karışıklıklar, Kırgız–Özbek çekişmeleri ve Tacikistan’daki iç savaş, enerji kaynaklarının ve bunların taşınacakları güzergâhların güvenliğini tehdit eden diğer problemlerdi.

Büyük güçlerin, etkinliklerini arttırarak, söz konusu kaynaklarla, geçiş yolları üzerinde söz sahibi olma amacına dönük olarak uyguladıkları politikalar, zaman zaman gerginliklerin şiddetlenmesine yol açtı.  Problemlerin çözüme kavuşturulmasıyla sağlanabilecek barış ortamı, Orta Asya’dan Kafkasya’ya kadar uzanacak istikrar çizgisinin etrafında, hem Hazar ülkeleri açısından hem de, yabancı yatırımcılar açısından yeni fırsatlar yaratacaktı. Nitekim 2019 yılında Hazarın hukuki statüsü konusunda paydaşların anlaşması, Bakü ile Aşkabat’ın, aralarında ihtilaf sebebi olan sahaları ortaklık kurarak işletmek konusunda mutabık olmaları, 2020 senesinde Karabağ Savaşının Azerbaycan’ın zaferiyle sonuçlanması kritik gelişmelerdir.

Gürcistan, Şakaşvili’nin görevinden ayrılmasının ardından, Rusya’yla ilişkilerini düzeltince, istikrarlı büyüme sürecine girdi. Bu gelişmeler Türkiye üzerinden geçecek hatlarla ilgili riskleri minimize ederken, Tacikistan’daki iç savaşın bitmesi, Kırgızistan’ın nispeten istikrar içinde olması ve Kırgız-Özbek-Tacik sınır gerilimlerinin hiçbir zaman büyümemesi, Çin’e yeni hatların inşasını kolaylaştırdı.

2000 yılının sonrasında, Türkiye üzerinden geçen farklı hatlar yapılması ve söz konusu hatlarda en küçük güvenlik problemi yaşanmamış olması da yabancı yatırımcılar açısından riski düşürdü. Aynı dönemde Türkmenistan’ın yeryüzünün en zengin gaz rezervlerinden birini bulması, Hazar’ın altından geçecek Kazak, Türkmen ve Azerbaycan gaz ve petrolünü taşıyacak nakil hatlarını cazip hale getirdi.

Afganistan’da Taliban’ın yeniden iktidar olması, İran’a uygulanan ambargolar ve Rusya-Ukrayna arasındaki yaşanan savaş, Türkiye güzergahını en kuvvetli alternatif yapmaktadır. Küresel ve bölgesel güçlerin politikaları incelendiğinde, Türkiye dışında nakil hattı yapılabilecek ülkeler riskli kabul edilmektedir. Bu durum Türkiye’nin önemini arttırmaktadır.

Hazar havzasında yaklaşık 50 trilyon dolar değerinde hidrokarbon rezervi bulunduğu tahmin edilmektedir. Her sene yeni rezervler tespit edilmektedir. Yeryüzünde yeni bulunan rezervlerin ekseriyeti Hazar bölgesindedir. Dolayısıyla, ABD, AB, Çin gibi küresel; Rusya, İran ve Türkiye gibi bölgesel güçlerin buraya olan ilgileri azalmayacak, artacaktır. Söz konusu ülkelerin bölge içi güçlerle olan ilişkilerine ve Orta Asya politikalarına bakıldığında, bir hâkimiyet sağlama mücadelesi söz konusudur. Bunların ışığında, gelecekte dev ekonomilere sahip gelişmiş ülkelere enerji ne kadar gerekli olacaksa, Orta Asya’da o denli önemli olacaktır.

Azerbaycan-Türkiye iş birliğiyle gerçekleştirilen Star petro-kimya tesisi istisna kabul edilirse, çıkarılan petrol ham olarak satılmaktadır. Yani, en değerli kaynak, minimum fiyatla satılmaktadır. Türkiye’yle üretici ülkelerin müştereken yapacağı petro-kimya tesisi, petrolün en az üç kat yüksek tutarla satılmasını sağlayacaktır. Aynı durum doğalgaz içinde geçerlidir. Türkiye’de inşa edilecek LNG terminalleri hem karlılığı arttıracak hem de Hazar ülkelerini daha rekabetçi yapacaktır.

Daha fazla zaman kaybetmeden Hazar geçişli nakil hatlarıyla ilgili anlaşmalar yapılarak, projeler hayata geçirilmelidir.  İlgili memleketler, anlaşmalar yapıldığında, bütün sektörlere yabancı sermaye akacağından yüksek büyüme oranları yakalayacaktır. Bu kalkınma, muhakkak çevredeki memleketlere de yansıyacaktır. Hazar ülkelerinin Çin ile Rusya’ya olan bağımlılığı azalacağı gibi, Avrupa’da, Rusya’ya bağımlı olmaktan kurtulacaktır. Türkiye’nin enerji üssü olma stratejisi büyük oranda gerçekleşmiş olacaktır.