En son yapılan G-20 zirvesinde Hindistan, ABD ve Körfez ülkeleri ‘’Hindistan Koridorunun’’ tanıtımını yaptılar. Koridorun karasal kısmının İsrail’de sonlanması, ulaşılan limanlardan birinin Yunanistan’da olması Türk kamuoyunda eleştirilere yol açtı. Türkiye dışlanıyor, Türkiye bypass edildi gibi yorumlar yapıldı. Bu değerlendirmeler doğru değil. Hindistan Koridoru üç parçadan oluşuyor.

Birinci parça Hindistan’la Körfez arasındaki deniz yoludur. Bu deniz yolu zaten yüzyıllardır faal. İkinci parça Körfez şehirleriyle İsrail arasındaki demiryolu ve kara yolundan oluşuyor. Projenin asıl kısmı burası. Söz konusu kara ve demiryollarının inşaatları yaklaşık on yıl önce başladı. Önemli kısmı tamamlandı. Bu yollar Arap memleketlerini birbirlerine bağlıyor. Araplarla İsrail arasında İbrahim anlaşmaları süreci başlayınca projeye İsrail’de dahil edildi.

Proje’nin ikinci kısmı neden Suriye, Lübnan, Filistin ya da Türkiye’de değil de İsrail’de bitiyor? Çünkü İsrail bu ülkelerin hepsinden güneyde. Neden malları Hayfa’ ya getirmek yerine Mersin’e getirsinler? Mersin’e getirmek için 1000 km’den uzun karayolu ve demiryolu yatırımı yapacaklar. Her tır ve her tren 1000 km fazla yol gelip nakliye maliyeti ödeyecek. Hayfa limanından da Akdeniz’e çıkılıyor Mersin’den de.  Yani kısaca Türkiye’nin Körfez ülkelerinin Akdeniz’e ulaşmasında İsrail’le rekabet etmesi mümkün değil.

Koridorun üçüncü parçası İsrail limanlarıyla Avrupa arasında. Eğer mallar Balkanlara gidecekse Selanik limanını, Orta Avrupa’ya gidecekse Slovenya yahut Hırvatistan’ı, Batı Avrupa’ya gidecekse Marsilya’yı kullanacaklar. Türkiye’nin Akdeniz ve Egedeki en kuzeydeki limanı İzmir. İzmir, Balkan memleketlerinin hepsine Selanik’ten çok daha uzak. İstanbul’da uzak hem de Boğazlar dezavantajı var. Yani bu proje Türkiye’ye karşı değil. Dünyanın bütün yolları, bütün koridorları Türkiye’den geçemez. Her gelişmeye Türkiye’ye karşı düzenlenmiş komplo olarak bakamayız.

Hindistan Koridorunun Hindistan ve ABD ile ilgisi nedir? diye sorulabilir. Körfez ülkeleri ürettikleri malları kara ve demiryolları vasıtasıyla İsrail limanlarına gönderecekler, oradan denizyollarıyla Avrupa’ya ulaştıracaklar. Ya da ithal edecekleri ürünleri bu yolla tedarik edecekler. Hindistan ve ABD bu işin neresinde? Körfez ülkeleri zengin olduklarından iş gücü pahalı. Çalışanların neredeyse tamamını yurtdışından getiriyorlar. BAE ve Katar’da nüfusun çoğunluğu yabancı.

Suudi Arabistan’da on milyondan fazla yabancı çalışan var. Körfez ülkelerinin hepsinde yabancılar hem rakamsal hem de oransal olarak artıyor. Bu ülkeler bundan rahatsızlar fakat başka yol bulamıyorlar. Hindistan diyor ki: ’’Gelin yatırımları benim memleketime yapın. Hatta mevcut yatırımlarınızı taşıyın.

Size limanlara bitişik altyapısı tamamlanmış arsalar tahsis edeyim ve yatırım tutarına göre uzun yıllar vergi almayayım.’’ Bu teklif iki taraf açısından da cazip. Hindistan’da nüfus hızlı artıyor ve işsizlik oranı yüksek. İnsanları iş bulacak. Ülkede başta inşaat ve lojistik sektörleri olmak üzere çok sayıda sektör hareketlenecek. Bu tesisler Körfezde kurulsa çalışanlar; Hindistan, Pakistan, Filipinler ve Bangladeş gibi ülkelerden gelecek oysa tesisler Hindistan’da kurulursa, çalışanların tamamı Hindistanlı olacak.

Teklife Körfez ülkeleri açısından bakıldığında, Körfezde araziler ve emek pahalı ve her geçen gün daha da pahalanıyor. Bu kalemlerden yapacakları tasarruf, Hindistan-Körfez arasında ödenecek nakliye bedelinden çok daha yüksek tutarda olacaktır. Zira denizyolu en ucuz yoldur. (Denizyolu, karayolundan on dört, demiryolundan beş kat daha ucuzdur.)

Körfez ülkeleri, rahatsız oldukları demografik bozulmayı çözmeseler dahi hafifletecekler. Zira Singapur örneği hafızalarda taze. (Her zaman Malezya’ya bağlı olan Singapur’a, İngiliz işgali sırasında sürekli Çinli çalışan getirildi. Çinliler zamanla çoğunluk haline geldiler. Malezya, İngiltere’den bağımsızlığını ilan ettiğinde Singapur’da Malezya’dan ayrıldı.)

Gelelim projeyle ABD’nin ilişkisine. ABD bir taşla çok kuş vurmak istiyor. Öncelikle Beyaz Saray, Çin ile Körfez ülkeleri arasındaki yakınlaşmadan son derece rahatsız. Bu projeyle, Çin’in yerine Hindistan’ı koyuyor. Araplar Çin’e çok sayıda tesis kuracaklardı, şimdi Hindistan’a kuracaklar. Çin’e yatıracakları milyar dolarları Hindistan’a yatıracaklar.

ABD, Trump dönemine kadar Çin’e yatırım yapılmasını destekliyordu. Çin’in ekonomik olarak liberalleştikçe siyasi olarak ta liberalleşeceği ve küresel düzene eklemleneceği varsayılıyordu. Böyle olmadığı tam aksinin olduğu görüldü. Çin’in pandemi sırasında uzun süre tam kapanmaya gitmesi, uluslararası şirketlere karşı yaptırımlar getirmesi ve hepsinden önemlisi Amerika’ya meydan okuması, Beyaz Sarayın politika değişikliğine gitmesine neden oldu. Yani Hindistan’a sadece Körfez yatırımları kaymayacak, Çin’den rahatsız olan Batılı şirketlerde Hindistan’a yönelecek.

Pandemiden sonra, Çin’den bir trilyon tutara yakın yatırım Amerika’ya, bu tutardan biraz fazlası Meksika’ya kaydı. Avrupalı şirketler Çin’deki yatırımlarını kaydıracak yer arıyorlar. (Aslında Avrupalılar için doğru adres Hindistan değil, Türkiye. Mehmet Şimşek hiç durmadan ülke ülke geziyor. Sıcak para buluyor. Tahvil satıyor. Swap yapıyor. Fakat yatırımcıları uzun vadeli yatırıma ikna edemiyor. Bu sorunun nedenlerini tespit etmeli ve çözmeliyiz. Bu fırsatı değerlendirmeliyiz.) ABD, bu projeye verdiği destekle, Şanghay İşbirliği Örgütüne katılan Hindistan’ı hem yanına çekiyor hem de Çin’e karşı güçlendiriyor.