1999-2005 yılları arasında Haftalık Haber Yorum Dergisi Cuma’nın yayın yönetmenliğini yaptım. Bu dönemde önemli olayları kapak dosyası olarak işledim. 537. Sayının kapak konusu olarak “Hortumun Musluğu Yasada” isimli bir dosya yapmıştım.

Gerçekten de o dönemde de şimdi de milleti soyanlar hep kanunlardaki boşluklardan yararlanmakta ve hatta iktidarlar tarafından yolsuzluk yapılması için adeta desteklenmektedir. Bir holding bir şirketi ile milleti soyup yolsuzluk yaptıktan sonra şirketin içini boşaltıp diğer şirketlerine aktarmakta ama devlet buna adeta seyirci kalmaktadır. Bugün bunun en çarpıcı örneğini İhlas Holding oluşturmaktadır. Holdinge ait İhlas finans battı denip milletin parası ödenmezken holdingin diğer şirketleri iktidarı da arkasına alarak büyük projelere imza atmakta ve maalesef iktidar da her beş yılda bir holdinge kıyak yaparak borç ertelemesi yapmaktadır.

Derginin yayın yönetmenliğini yaptığım yıllarda Türkiye adeta yasadan yararlanarak milleti soyan bu türden soyguncu ve vurguncuların mekânı haline gelmişti. Mevcut kanunlarımız adeta büyük soygun yapmaya davetiye çıkarıyordu. Ülkemizde meydana gelen birçok soygun ve vurgun olaylarının yasalardaki boşluklardan istifade edilerek yapıldığı çok açıktı. İşi “kitabına” uyduramayan bazı işadamlarının soygun ve vurgunlarının açığa çıkmasına rağmen yolsuzlukların hesabını vermeden farklı iş alanlarında kurdukları şirketler vasıtasıyla, ülkeyi soymaya devam etmekteydi.

Hangi kesimden olursa olsun, güç ve iktidarı eline geçiren hemen herkes, devletin ve milletin mallarını soymak için adeta sıraya girmişti. Ortaya çıkan soygun ve vurgunlara bir göz attığımızda kimilerinin işadamı, kimilerinin bürokrat, kimilerinin siyasetçi, kimilerinin gazeteci, kimilerinin de general kılığında soymadıkları kurum ve kuruluş bırakmadığı açık bir biçimde görülüyordu. 2000’li yıllarda Batık banka olaylarında ortaya çıkan manzarada “işadamları, bürokratlar, generaller, gazeteciler, siyasetçiler” arasındaki ilişkiler, soygun ve vurgunların hangi boyutlarda seyrettiğini çok çarpıcı bir manzara ile görmüştük.

Gerçek bu olmasına rağmen, ne kadar hazindir ki, soygun ve vurgunların ortaya çıkmasının ardından bu fiilleri yapanlar, yasalardaki boşluklardan istifade ederek, kısa zamanda yakalarını kurtarmakta ve yeniden toplumun içine dönerek; soygununa, vurgununa, hortumlamaya devam etmektedir.

İçleri boşaltıldıktan sonra Sigorta Mevduat Fon’una devredilen bankaların sahipleri ve bu soygunlar sırasında hamilik yaptıkları açığa çıkan bir kısım emekli generaller, yasalardaki boşluklar sebebiyle yargı önüne çıkarılamamış ve soygunların hesabını vermemişlerdi. Bunlara misal olarak, Etibank’ın sahibi Dinç Bilgin ve Donanma komutanlığı yapmış emekli Oramiral Vural Beyazıt; Interbank’ın sahibi Cavit Çağlar ve MİT müsteşarlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı yapmış emekli Orgeneral Teoman Koman, Türkbank’ın sahibi Korkmaz Yiğit ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı görevinde bulunmuş emekli Orgeneral Güven Erkaya, Sümerbank’ın sahibi Hayyam Garipoğlu ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı yapmış olan emekli Orgeneral Muhittin Fisunoğlu, İhlas Holding sahibi Enver Ören’in holdinginde General Ali Baransel ve benzerlerini göstermek mümkündür.

Bu yolsuzluklara en çarpıcı örneklerden biri Esbank’ın içini boşalttıktan sonra Aralık 1999 itibariyle Mevduat ve Sigorta Fonu'na devreden Zeytinoğlu ailesi geliyordu. Zeytinoğlu Ailesi'ne ait Eskişehir Bankası (Esbank), Eskişehir'de çok sayıda tüccar ve şehrin ileri gelenlerinin katılımıyla ticari banka olarak 1927 yılında kurulmuştu. Eskişehir'le özdeşleşen Esbank, 1977'de tamamıyla Zeytinoğlu Ailesi'ne geçti. Esbank'ın ana ortakları Entil Endüstri Yatırım ve Ticaret A.Ş, Eston Eskişehir Beton San. ve Tic. A.Ş. ile Zeytinoğlu Tic. ve San. A.Ş. gibi şirketlerdi.

Zeytinoğlu Ailesi'ne ait olan ve yönetim kurulu başkanlığını Yavuz Zentinoğlu’nun yaptığı Eskişehir Bankası A.Ş’nin (Esbank) Fon’da devir tarihi itibarıyla birikmiş zararının 590 trilyon 760 milyar lira olduğu yetkililerce açıklanmıştı. Bu hususta bir açıklama yapan dönemin bakanlarından Recep Önal, “Esbank tarafından, kredilerin çoğunun hakim sermayedar gruba ait firmalara kullandırılmış” diyerek batan paraların nereye gittiğini ortaya koymuştu. Hortumcu Esbank’ın sahibi olan Yavuz Zeytinoğlu, bankayı 590 trilyon zararla devlete devrederek binlerce iştirakçiyi perişan ederken, (sadece borsada mağdur olan 5700 insan vardı) diğer yandan Enerji Bakanlığı'nın açtığı ihalelere girerek iş almanın hazırlığını yapıyordu.

Esbank’ı trilyonlarca zarara uğratarak binlerce iştirakçiyi mağdur duruma getiren Yavuz Zeytinoğlu ve ailesinin inşaattan, elektroniğe yatırımdan bankacılığa birçok alanda değişik şirketleri bulunuyordu. ESTON inşaat A.Ş., ESTON Yapı A.Ş., ESTRON Bilgisayar-Elektronik Hizmetleri A.Ş., Narlıkent Yapı Kooperatifi A.Ş., Eser Yeditepe Yapı Kooperatifi A.Ş., TEKTAR. A.Ş.’a, ESTRON Elektronik Ticeret A.Ş., gibi şirketlerin sahibi de olan ve bu şirketlerden trilyonlarca kâr eden bir gurubun, Esbank’tan topladıkları paraları bu şirketlere aktardığı ve bankanın içini boşaltarak devlete devrettiği açıktı.

Bankaların içini boşalttıktan sonra devlete devreden ve ardından da başka şirketleri ile devletten ihale alan sadece Yavuz Zeytinoğlu ve ailesiyle sınırlı olmadığı açıktır. Demirbank’ın sahibi bulunan Cıngıllı Holding’in sahibi Halit Cıngıllıoğlu’nun da 90 milyon dolara devletten enerji dağıtım ihalesi aldığı biliniyor. Bu ihale Danıştay’ın aldığı bir karar sonunda bozulmuş olan bu ihalenin Esbank’ı batıran Zeytinoğlu’nun sahibi olduğu TEKTAR. A.Ş.’a teklif edildiği öğrenildi.

Emekli Orgeneral Teoman Koman’ın yönetim kurulu üyeliğini yaptığı Interbank A.Ş’nin fona devir tarihindeki birikmiş zararı 400 trilyon 375 milyar lira olarak tespit edilmesine rağmen, bu paranın bankanın sahibi bulunan ve eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e yakınlığı ile bilinen Cavit Çağlar’ın diğer şirketlerinden alınma yoluna gidilmemesi, yasalardaki çelişkiyi açık bir biçimde ortaya koymaktadır.

Yasadan faydalanarak yüzbinlerce insanı dolandıran ama ne hikmetse şimdiye kadar hesap vermeyenlerden biri de İhlas holdingti. Kurduğu İhlas Finans şirketiyle yüzbinlerce insandan topladığı milyonlarca doları adeta iç etmiş ve aradan geçen 20 yıla yakındır bu paraları ödememiştir. Milletin paralarını ödemeyen İhlas Holding adeta iktidar tarafından korunmaya alınmış, her beş yılda bir borç ötelemesi yaptırılarak bugünlere gelinmiştir. İhlas holding bir yandan para yok deyip millete ödeme yapmazken diğer yandan başka şirketleriyle yine dev projelere imza atmaya devam etmiştir ve hala da etmektedir.

İhlas holding el konulduğu günden beri iktidar tarafından kollanmakta, borçlarını ödememesi için ertelemeler yapmaktadır. Ak Parti kurucularından Ali Coşkun’un değimi ile “iktidar isteseydi İhlas holding sorununu çözerdi” ama ne hikmetse ve arkalarda ne döndüyse şimdiye kadar çözülmedi.

Yüzbinlerce insanın parası hortumlanırken iktidar seyirci kalmakla yetinmedi adeta soyguna destek verdi.

İhlas finans mudilerinin on binlerce kez yaptığı CİMER ve BİMER başvurularına tek bir olumlu cevap verilmedi. İhlas holding sahibi Enver Ören öldü gitti ve serveti oğlu tarafından başka yerlerde işletilmektedir.

Bütün yapılan soygun, vurgun ve hortumlara baktığımızda, başta söylediğimiz gibi ülkenin tam bir soygun düzeni ile yönetildiğini açıkça görmekteyiz. Bu işin çözümünün kanunlardaki boşlukları kaldırarak, hesap sormaktan geçtiği açıktır. Ancak Türkiye gibi bir ülkede bunun gerçekleşmesinin pek de ümitli olduğu söylenemez. Eski Kültür Bakanı Fikri Sağlar’ın yolsuzlukların kaynağına inerek siyasilerden hesap sorulması gerektiğini savunduğu noktada yıllar önce söylediği aşağıdaki söz, soygun, vurgun ve hortumlarla örülü bir Türkiye’nin ilginç bu manzarasını ortaya koymaya yeter de artar bile: “Eğer biz Murat Demirel'den değil, Süleyman Demirel'den ne yaptığını sorarsak... o zaman Türkiye hukuk devleti olma doğrultusunda önemli bir noktaya gider." Hülasa olarak diyebiliriz ki, Türkiye’deki asıl hırsızlık, yolsuzluk, kanunlardaki boşluklardan istifade edilerek yapılıyor. Çoğu yolsuzluklar iktidarlar tarafından adeta destekleniyor ve üstü kapatılıyor. Yıllar süren mahkemeler, zaman aşımına uğramış dosyalar, gidip gelen bilirkişi incelemeleri ile geçen zaman, birtakım bürokratik ve siyasi engellemelerle hasıraltı edilen davalar... Minareyi çalan kılıfını hazırlıyor.