Millet ittifakı, çok ama çok güzel bir karar almış: Ötekileştiren, düşmanlaştıran üslûptan uzak durmak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik sert eleştiri olmayacakmış.

Bu kararı alanları tebrik ediyorum. Lütfen bunu uygulasınlar. Bununla da kalmayıp kendilerine destek olan gazetecilere de söylesinler. Önceki yazımda dediğim gibi karşılarındaki kişi, evet bir rakip ama öncelikle Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “eşekli münâfıklı” seçim konuşması yapınca “Eyvah!” dedim. “Erdoğan böyle yaparsa trolleri, troliçeleri, pelikancıkları tutabilene aşkolsun!”

Fakat yanıldım. Bilmem dikkatinizi çekti mi, bu ifâde, Cumhur ittifakında ve bu ittifak tarafındaki yazarlarda karşılık bulmadı; dillendirilmedi. Troller, troliçeler, twitter hesaplarında bile tekrar etmediler. Aklı başında köşe yazıları, AK Parti’ye oy vermeyecek küskünleri iknâ etmeye yönelikti.

Münâfık nitelemesi, referandumda “hayır” diyenlerin terörist i’lân edilmesi kadar yanlıştı. Böyle tehditler, boş atmayı veya sandığa gitmeyi düşünmeyenleri, tam tersini yapmaya yönlendiriyor. Geçen sene, “Kim terörist?” diye kızarak “hayır” verenlere şâhidim. Bu aklı her kim verdiyse bu metni her kim yazdıysa resmen ittifakın ortasına da bomba attı. Çünkü hedef, Ak Partililer olsa da MHP’liler direk bu tanımın içine giriyorlar. Erdoğan’a oy verip AK Parti’ye vermeyecekleri âşikâr olduğu için, onlar da asla bu hakâreti hak etmiyorlar.

Târihî olayları doğru okuyamamak da dilimizi şaşırtıyor. Binali Yıldırım, referandumdan önce Bolu’ya gitiğinde, “Bolu Beyi’nin torunları!” diye hitab etmiş; sonra hemen değiştirip, “Köroğlu’nun torunları!” diye seslenmişti. Fakat yine uymamıştı. Çünkü Köroğlu, devrine göre “terörist”ti. Devlete kafa tutup dağa çıkmıştı. Eeee sen, hayır diyenleri terörist i’lân etmişsin. “Köroğlu’nun torunları” demek “Hayır verin” demek değil mi? Çok gülmüş,”Bolu halkı neylesin?” demiştim. Nitekim bu sert dil, sonraları yumuşamıştı.

Aslında hepimiz, isyanı severiz ve kutsarız ama iktidar olunca hoşumuza gitmez. Bu kadar basit işte!

Konuya dönelim.

Köşe yazarları “münâfık” sıfatına sessiz kaldı ama bâzılarını bağlasan durmaz. Kafayı çekip İslâmcı takılan birisi, dayanamadı, bugün saldırıya geçti. Hem de genel yayın yönetmeni, son derece iknâya yönelik bir üslûbla konuyu ele almışken.

Peki, meselenin ne kadar nâzik olduğu referandumda görülmüşken bu kışkırtıcı kelimeyi, kim Cumhurbaşkanının ağzına vermiş olabilirdi?

Şöyle bir tarama yaptım. Köşe yazarları içinde “münâfık” kelimesini cömertçe kullanan bir tek, yalı çetesinden Kalinka Sâlih’e rastladım. Müziğin kalbi Viyana’ya gidip Rus çingene müziği dinlediğinden, üstelik bunu da tavsiye ettiğinden beri adını böyle koydum. Bu Kalinka Sâlih’in yazılarında o kadar çok hakâret varki. Fırıldak, münâfık, şebelek... Yazsam sayfa dolar.

Cumhur ittifakı, bu medya ile 24 Haziran’a giderse vah ki ne vah!

Meydanlara çıkan siyâsîler, karşılarında milletin olduğunu; bu milletin güzel ve müeddeb bir Türkçeyi hak etiklerini unutmamalılar.

Son olarak, Muharrem İnce’nin randevu talebine Tayyip Erdoğan’ın olumlu cevap vermesi, çok güzel bir gelişme. Yukarıda bahsettiğim çeteye kalsa “Kov kapıdan!” derler. Akl-ı selim sâhipleri, meydanı, bu mübtezellere bırakmamalılar. Onlar, ellerine şeker ve oyuncak verilen çocuklar misâli, uçağa binsin, gezsin tozsunlar; ajans haberlerini alt alta sıralayıp dış politika yazısı diye yuttursunlar veya aralarındaki bayağı konuşmaları karalayıp iç politika yazısı diye avunsunlar ama lütfen devlet işlerine karıştırılmasınlar. Çünkü bu edepsizlerin devlet, millet, bayrak, vatan diye bir mefhumları yok.