CHP Lideri Özgür Özel, Arapça tabelalara sahip çıkarak “Arapçanın Kuran dili olduğunu, bu tabelaları indirmenin vatandaş tarafından Kuranla özdeşleştirildiği için CHP'ye karşı olumsuz bir imaj oluşturduğunu söyledi.

Arapçanın Kuran dili olduğu doğrudur. Ancak bu ona bir kutsiyet kazandırmadığı gibi dili Türkçe olan bir ülkede öncelik de kazandırmaz. Herkes en iyi bildiği dili konuşmalı, kimsenin diline pranga vurulmamalıdır. Buna kimsenin itirazı olamaz.  Arapça üzerinden –din karşıtlığı da- yapılmamalıdır. İslam’a cepheden saldıramayanların bir kısmının bu şekilde hareket ettikleri biliniyor. Bunu CHP yaptığı zaman, din düşmanlığı olarak gösterecek çevrelerin bulunduğu da bir gerçek. Bütün bunlar bir ülkenin tabelalarının bu ülkenin diline yabancılaştırılmasını haklı çıkarmaz.

Özel, 6 milyon ana dili Arapça olan vatandaşımız var diyor. Sığınmacılar gelmeden bu ülkede ana dili Arapça olanların nüfusa oranı Wikipedia’ya göre sadece yüzde 1.16’ydı. Belli ki, Özgür Özel sığınmacıları da vatandaş kategorisinde görüyor. Zaten bir süre önce CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba da, 1951 tarihli “Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi’ne” atıf yaparak “Suriyeli sığınmacıların Türkiye’de kalıcı olduğu kabul edilmeli, mülteci sıfatı verilerek entegre edilmeli” diyerek ilk adımı atmış, CHP’nin kapısını aralamıştı.

Sözleşmeye göre; bir kişinin mülteci sayılması için terk ettiği ülkede kendisine yönelik hayati bir tehdidin, sınır dışı edilebilmesi için de 32. Maddeye göre “  millî emniyet veya âmme nizamı bakımından haklı sebeplerin “varlığı gerekir.  Suriye’den gelenler için bugün geri dönmeleri halinde yaşamlarını tehlikeye sokacak bir tehdidin olduğunu söylemek mümkün değil. Esat, birçok defa genel af ilan ederek, dönenlere dokunulmayacağını ifade etti. İç savaş bitmesine rağmen Suriye’den hala dalga dalga sığınmacı geliyor. Hayati bir tehdit olmadığına göre bu kişilere mülteci sıfatı da verilemez.

Aynı şey Afgan sığınmacılar için de geçerlidir. ABD ile işbirliği yapmış ne kadar eski asker varsa sırtında çantası ile Türkiye’ye koşuyor. ABD’ye hizmetin maliyeti Türk milletine yükleniyor. Bu kadar büyük sayıda bir göç Cenevre Sözleşmesinin diliyle ifade etmek gerekirse, dünyanın her ülkesi için “bir milli emniyet ve kamu düzeni “sorunudur. Ağbaba’nın Cenevre Mülteciler Sözleşmesine dayanması ne kadar yanlış ve çarpıtma ise, Özgür Özel’in Kuran diline saygı çerçevesinde çıkışı da o kadar yanlış ve popülizmdir. Oysa seçimden önce sığınmacı sorununun varlığından bahsediyorlardı. Seçim bitti aldatma da bitti. Dertleri Arapça veya Araplar değil. Geçen hafta Rawest Araştırmanın “Kürt Meselesi, Kürt Siyaseti ve Demirtaş” isimli bir araştırması yayınlandı. Ruşen Çakır Youtube’de Kürtçü Prof.Dr.Mesut Yegen’le bir söyleşi yaptı. Söyleşi de Yegen; özet olarak, çözüm sürecinde tarafların en çok Kürtçe eğitimde birbirine yaklaştıklarını söyledi. Kitaplarında da,  etnikçi siyasetçilere, özerklikten önce ana dille eğitimi talep edin diyor.

CHP önceden beri –ana dille eğitime- yani dil parçalanmasına karşı değil. Erdoğan, konuşmalarında tek devlet, tek bayrak, tek vatan, tek millet diyerek dille ilgili en küçük bir taahhütte bulunmuyor. Hakan Fidan Oslo görüşmelerinde; PKK’lılara; “merkezin bazı yetkilerini önce valilere sonra belediyelere devredeceğiz. O zaman istediğiniz dilde eğitim yaparsınız” demişti. Şimdi Arap sığınmacılar ve Arapça üzerinden asıl aralamak istedikleri kapı Kürtçe eğitim kapısıdır. Arapçayı bir maymuncuk olarak kullanıyorlar. Milleti Kuran dili diyerek, Arapça ve din üzerinden iğfal etmeye çalışıyorlar.

Günün birinde vatan coğrafyasının bir parçasına gittiğinizi, bütün tabelaların anlamadığınız bir dilde olduğunu düşünün, orada kendinizi bir yabancı gibi mi, yoksa evinizde gibi mi hissedersiniz? Dil tek olmayınca devlet tek olmaz, dil parçalanması devlet ve milletin parçalanmasıdır. Birbirini anlayanlar ancak millet olabilirler.  Belli ki, farklı dillerle eğitimin psikolojik zemini hazırlanıyor.  Ve belli ki, önümüzdeki günlerde yeni anayasa kapsamında bu mesele gündeme gelecek.  Ey karilerim! size de bunu “analar ağlamasın” diye- alkışlatacaklar. Yanlışı görecek ama direnemeyeceksiniz, çünkü buna direnecek, bütün direnç merkezlerini bir bir yok ettiler.

NOT: DEM Grup Başkan Vekili Sezai Temelli ve Gülistan Kılıç Koçyiğit bugün (15/05/2024) TBMM’ye “Kürtçe Anadil olsun” önergesi verdi.

D E M P A R T İ 1