Kara gün dostu olarak kurulduğu 1868’den; ticari şirket olana kadar ki Türk Kızılay’ı Kızılhaç örgütü ile destanlar yazmıştı, Birinci Dünya Savaşı’ndaki yaptıkları dünyanın da Osmanlı’nın da takdirini kazanmıştı. Çanakkale Savaşı’nı da unutmayalım.

AKP zihniyetinin ülkeyi, Ticaret şirketi gibi yönetme eğilim ve anlayışı ile pek çok kurumun içi boşaltıldığı gibi, ne yazık ki Kızılay’ın içi de boşaltılmış. Kara gün dostu olmaktan ziyade ahbab çavuşa iş bulma, maaş ödeme kurumuna dönüştürülmüş. (Basından ve siyasilerin söylemlerinden)

Kerem Kınık’ın başkanlığında olabildiğince de siyasallaştırılmış, asıl amacından uzaklaştırılarak ticari bir şirket statüsüne taşınmış. İçinde kurulan 12 şirket ile de adeta holdingleştirilmiş.

1953’lü yıllar benim, ilkokul yılarımdır.

O yıllarda okullardaki sosyal kollardan birisi de KIZILAY kolu idi. Sınıfımızın Kızılay kolu başkanı, bize her ay üzerinde Kızılay’ın logosu olan sarı zarf dağıtırdı. Heyecanla zarfları alır eve koşardım. 8 yıl askerlik yapmış rahmetli dedem, “Oğlum Kızılay kara gün dostudur. Yoksul ve kimsesizlerin kimsesidir.” Diyerek zarfın içine, o günkü cüzdanının durumuna göre hatırı sayılır bir para koyar, ağzını da ben kapatır ve getirir başkana teslim ederdim.

Yani Kızılay, bizden topladığı bu gönüllü yardım ve bağışlarla yurt içinde ve yurt dışında yangın, sel, deprem, savaş ve daha pek çok felakette, felaketzedelerin yardımına koşan ve takdirle anılan bir büyük yardım kurumu idi.

Eski AKP maliye bakanı Unakıtan’ın, “babalar gibi satacağız ve her yeri şirket yönetir gibi yöneteceğiz” öngörüsü ile Kızılay’da şirketleştirilmiş.

Ne demek bir hayır kurumunun 12 şirket oluşturması ve ticaret yapması. Ticaretin olduğu yerde para,  kontrolsüz ve denetimsiz paranın olduğu yerde de suiistimal/yolsuzluk olasılığı fazladır.

Maraş depreminde gördük ki Kızılay, felakete yardımdan ziyade, felaketten nasıl kazanırım derdinde imiş. Aklınız alıyor, vicdanınız kabul ediyor mu, kar ve kışta açıkta ve çaresiz kalan yurttaşlar; başlarını sokacak bir dulda, bir delik ararken; depremden üç gün sonra Kızılay’ın, bir başka yardım kuruluşu olan AHBAP’a 2050 çadır sattığını?

İşin bununla da kalmayıp gıda ve aş sattığını da?

Soru şu, her il ve ilçede temsilciği, bürosu, deposu ve yüzlerce gönüllüsü olan ve bir felaket anında kimseden emir almadan, olaylara anında müdahale eden Kızılay’ı neden AFAD’a bağladınız da elini kolunu budadınız, yönetimlerine de kifayetsiz kişiler getirdiniz? Kızılay’ın THK’nun, Yeşilay’ın hangi şekilde ele geçirildiğini de anımsayınca, işin rengi daha iyi anlaşılıyor.

Afad’ın yaptıklarını Kızılay yapamaz mıydı?

AFAD, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı'nın kısaltmasıdır. AFAD'ın görev ve sorumlulukları şu şekilde sıralanabilir:

1- Sel, yangın ve deprem felaketlerinde can ve mal kaybını en aza indirecek önlemler almak.

2- Afetin gerçekleştiği bölgelere intikal ederek arama kurtarma çalışmalarına katılmak.

3- Deprem bağışı bağışı hesapları açmak.

4- Sel ve yangında maddi zarara uğramış kişiler için yardım kampanyaları düzenlemek.

5- Afet esnasında ve sonrasında neler yapılması gerektiğine dair broşürler hazırlamak ve seminerler düzenlemek.

Deprem bölgesinde bunları : Afad hakkıyla yaptı mı/yapabildi mi?

Elbette hayır! Öyleyse neden Kızılay devreden çıkarıldı, yetkileri elinden alındı?

Kızılay çadır üretiyor ama felaket bölgesine çadır kuramıyor, neden?

Kızılay felaket bölgesine neden yemekhane ve hastane kuramıyor, neden? (Eski başkan Küçükali’den)

Gördük ki, Kızılay devre dışı bırakılırken, devreye aldığımız AFAD ise yeteneksizlikten mi, siyasallaşmaktan mı yoksa sınırsız yetki sıfır sorumluluk sahibinden mi çekindiler, bilinmiyor.

İddialar korkunç ve vicdan sızlatan cinsten:

Güya deprem altından ses gelmiyor diye arama yapılmayan enkazlardan; başka ekiplerin, kurtardığı canları Afad ekipleri, kendileri kurtarmış gibi videoya almışlar.

Afad’ın kepçe ve vinçlerini vatandaşlar, saati 10.000 TL’den kiralamışlar.

Her ne olursa olsun, bu kurumların itibarı ile oynanmamalı. Halkın bunlara güveni yitirilmemeli. Tek Yürek kampanyası ile toplanan 116 milyar TL olmasına karşın, İçişleri Bakanı S. Soylu’nun: Bazı bölgelere kahvaltı verememişiz. Acilen çay, şeker, temizlik ve malzemeleri, kadın giysi ve çamaşırına ihtiyaç var” demesi; akıllara ne oldu bu 118 milyar sorusunu getiriyor.

Kızılay başkanı K. Kınık’ın 300 bin TL maaş aldığı iddiası da bütün bunların tuzu biberi olmaktadır. İzahı olmayan şeylerin de mizahı olur. Bu kurumlar asla ve asla mizah konusu edilmemeli.

Sn. Erdoğan, bu kurumlar başarılı olsalardı siz ne kazanırdınız, ne kaybettiniz?