
2002'DEN DAHA KÖTÜ DURUMDAYIZ
2002 yılında iktidara geldiğinde her şey AKP'nin lehineydi. Üniversitelerdeki baş örtüsü yasağı sürüyor, 28 Şubat'ın akıl dışı uygulamaları devam ediyordu. Üstelik büyük bir ekonomik kriz yaşanmış, ekonomiyi düzeltsin diye ABD'den Kemal Derviş ithal edilmişti. Bu aslında üç partili koalisyonun iflası demekti.ANASOL-M hükümeti ekonomiyi yönetemediğini, dışarıdan siyasetçi getirerek ilan etmişti.
AKP bu sosyal şartlarda ortaya çıktı,yolsuzlukla,yoksullukla,dayatma ve baskılarla mücadele edeceği sözünü vererek iktidara geldi. 28 Şubat ardında ezilen büyük bir kitle bırakmıştı. Katsayı rezaleti,dini hayata baskılar milleti canından bezdirmiş, yeni bir siyasi iktidar kaçınılmaz olmuştu. AKP bu ihtiyacı iyi gördü, toplumun beklentilerini programlaştırarak iktidara geldi.
Bugün aynı sosyolojinin olduğunu söylemek çok zor. On üç yıl içinde çok büyük değişiklikler yaşandı, artık AKP'yi iktidara taşıyan şartlar yok. Dünün ezilenleri bugün ezen mevkiine geçtiler.Darbe baskısını göstererek oy alma ihtimali de mevcut değil.Tam tersine 13 yıllık iktidarın mağduru olan geniş bir kitle var.Yeni mağdurların arayışlarının cevabı AKP değil. Mevcut toplumsal şartlar yeni bir iktidarı zorunlu kılıyor. Medya baskısı,tek taraflı propaganda,seçim rüşveti ve dini/milli değerlerin istismarı AKP deki düşüşü yavaşlatsa da durdurması mümkün görünmüyor. Artık darbe diyerek,asker baskısı diyerek,dindarların ezilmişliğini gündeme getirerek oy devşirmek mümkün değil: Çünkü ortada artık böyle bir kitle ve ortam yok.
Toplumsal şartlar yeni bir siyaseti dayatmasına rağmen, AKP'deki erimenin yavaş seyretmesinin bir nedeni de mevcut partilerin alternatif olabileceklerine ve beklentilere cevap vereceklerine toplumu ikna edememeleridir.Geçmişin acı hatıraları,tek parti dönemine ait hatıra kalıntıları sağ seçmen için CHP'yi bir alternatif olmaktan uzaklaştırmaktadır.Klasik sağ/sol ayrışmasında sola düşen oylarla iktidara gelemeyeceğini bilen Kılıçdaroğlu, bunun için sağ seçmene ulaşabilmek için partisini soldan biraz daha merkeze çekmeye,özgürlükçü bir parti görünümü vermeye çalışıyor.
AKP seçmeninin esas alternatif partisi olması gereken MHP ise bu kitleyi arkasına alacak politikalardan ısrarla kaçınmakta,yeni seçmen kitlelerinin umudu olamamaktadır.Bırakınız yeni kitlelere açılmak, ülkenin bir kısmının fiilen PKK'nın işgali altında olduğu bir dönemde milliyetçi oyları bile arkasına alamamaktadır. CB başdanışmanı Yiğit Bulut gibi isimlerin "Kürdistan kurulmalı bu Türkiye'nin genişlemesi olur," dediği bir dönemde MHP'nin bırakınız oylarını artırmayı,iktidar olması gerekir. Çünkü Bulut'un sözleri içinde Güneydoğu'nun koparılması imasını da içinde taşıyor. Kürdistan hayalinin peşinde koşanların koparmayı umdukları en büyük parça Türkiye'de. Kurulacak bir Kürdistan aynı zamanda Türkiye' topraklarının bir kısmını kaybetmek anlamına geliyor. Herhalde hiç kimse PKK'nın bu kadar ölüyü Türkiye'nin genişlemesi için verdiğini söyleyemez.Daha MHP toplumu ülkenin içinde bulunduğu vahim duruma bile inandıramadı.
1 Kasıma az bir zaman kaldı.AKP'nin tek başına iktidar olması demek,Y.Bulut'un toplumu alıştırmak için söylediği -Kürdistanın kurulması -sürecinde başka bir aşamaya geçilmesi demek.AKP milliyetçi bir parti değil, hiç bir zaman da milli hassasiyetleri olmadı.Oslo'da PKK'ya özerklik(toprak) sözü verildiğine dair iddiaları bugüne kadar tek bir AKP yetkilisi yalanlamadı. Dolmabahçe mutabakatı, o anlaşmanın daha politik bir dille ifadesi anlamına geliyordu.Bu seçim, sadece yolsuzların,rüşvet ve hukuk dışı işlere karışanların kaderini belirlemeyecek.Türkiye'nin yoluna bir bütün olarak devam edip etmeyeceğini de belirleyecek. Bugün Türkiye 2002 den daha kötü şartlardadır. Buna rağmen toplum iktidarın devamına karar verirse, bunun utancı önce Bahçeli'ye, sonra da Kılıçdaroğlu'na ait olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.