
BASINI SUSTURMAK TOPLUMU DİLSİZLEŞTİRMEKTİR
Hür basından kim korkar? Elbette suçlular,görevinin gereklerine göre hareket etmeyenler,yasa dışı işlere karışanlar… Çünkü basının görevi kamu adına denetimdir. Kişi ile toplumun menfaatleri çatıştığında toplumun menfaatlerini üstün tutarak yayın yapmaktır.
Siyasetin asıl aktörü, seçimden seçime sandığa giden halk gibi gözükse de esas aktör özgür medyadır. Medya denetimi sürekli,yıpratıcı ve etkileyicidir. Topluma göremediklerini gösterme, saklananları teşhir etme gibi bir işlevi vardır. Bunun için suça bulaşan siyasetçilerin ilk hedefi medyayı kontrol altına almak, kendilerini yargı karşısına çıkaracak mekanizmaları devre dışı bırakmaktır.
Son yıllarda Türkiye’de yargı ve medya üzerinde oluşturulmaya çalışılan baskılara bir de bu zaviyeden bakmak da fayda var. Medya toplumsal yargılamanın iddia makamını temsil eder. O susturulduğunda iddia makamı susturulmuş olur.Suçlayan kimsenin kalmadığı bir toplumsal yapıda siyasetçiler rahat rahat suç işleme imkanı bulurlar. Hatta medya ile oluşturdukları suç ortaklığı sayesinde hırsızlığı, yolsuzluğu, rüşveti halk için yapılan faziletli bir iş haline getirirler. Alınan rüşvetler,yenilen haramlar aslında millet için alınmış olur. Çalıyorlar ama çalışıyorlar tekerlemesi ile her türlü yolsuzluk mübah hale gelir.
Bir suç düzeninin kurulması işte ancak medyanın bütün renk ve tonlarıyla susturulması yahut suç ortağı haline getirilmesi ile mümkündür. Böyle bir basın-yayın faaliyeti sadece suçu meşrulaştırmakla kalmaz, zamanla otoriterleşmenin kapısını da aralar. 17 Aralıktan sonra tam da böyle bir yol takip edilmiştir. Önce haram para ile bir havuz medyası oluşturulmuş ardından, nolur nolmaz diyerek yargı iktidarın emrine alınmıştır. Sulh Ceza Hakimliklerinin ihdası,HSYK’nın siyasallaştırılması,hakim teminatının ortadan kaldırılması hep aynı amaca matuftur. Muktedirlerin işledikleri suçları örtmek, hesap sorulamaz bir siyasi erk oluşturmak. Sağda solda cılız seslerle gidişatın felaket olduğunu haykıranların susturulmasının arkasında işte bu suçlu kompleksi vardır. Yargılanma,mahkum olma korkusu medyada ki son özgür sesleri de susturma yoluna itmiştir. Susturursak kurtuluruz düşüncesi, otoriterleşmenin,baskıcı yönelimlerin gerekçesi olmuştur.
Halbuki, demokrasilerde medya üçüncü göz görevi görür. İktidarlar yoğun iş trafiği içerisinde göremediklerini, medya vasıtasıyla fark ederler.Her an gözetleniyor olma düşüncesi onlara kendilerine çeki düzen verme, dikkatli olma disiplini kazandırır. İcraatlarının gizli kalmaması onları her türlü kanunsuzluktan uzak durmaya mecbur eder. Demokrasi bir nevi şeffaflık rejimidir. Tüm halkın tribünde oynanan oyunu seyrettiği bir rejim. Özgür basın bir nevi tribün işlevi görür.İktidarı adım adım takip ederek gördüklerini halka aktarır. Halkın gözü,kulağı olur. İktidar
17 Aralıktan beri halkın gözünü bağlamak,kulağını sağırlaştırmak istiyor.Duymayan,görmeyen bir medya yaratmaya çalışıyor. Direnenleri elindeki kamu gücünü kullanarak çeşitli manipülasyonlarla baskı altına alıyor. Böylece, bu suç düzenini sürdüreceğini, iktidarını uzatabileceğini sanıyor.Yakalanma,hesap verme korkusu eski suçlara her gün yeni suçların eklenmesine vesile oluyor. Bu suç düzeninin durdurulması her şeyden önce basın özgürlüğünün korunmasına bağlıdır. Medyanın susturulması, milletin dilinin koparılması demektir. Dilsiz bir toplum olmak istemiyorsak basın özgürlüğüne sahip çıkmak zorundayız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.