ÇOK GEÇ OLMADAN....

 Muhalif TV kanalları teker teker kapatılıyor, yazılı basın baskı altına alınarak iktidar aleyhine yazamaz hale getirildi ve biz hala demokrasiden bahsediyoruz.

Muhalefetin kendini ifade edecek araçlara sahip olmadığı bir yerde demokrasiden söz edilebilir mi? Önce paralel safsatasıyla cemaate ait Televizyonlar susturuldu. Şimdi de diğer kanallar tek tek kapatılıyor. O zaman da yazmıştım, paralel muhalefeti susturmak için bulunmuş bir bahaneydi. Tepe tepe kullandılar. O zaman herkes şu veya bu sebeple sustu,sıra kendilerine gelince de ciyak ciyak bağırmaya başladılar.

Önceki gün Bengü Türk’ün kapatılma girişimine karşı MHP milletvekili Celal Adan  mecliste adeta isyan etti. Bu vicdansızlıktır,insafsızlıktır diye bağırdı, ama atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmişti. Sarı öküzü kurban verdikleri gün kendi kaderlerini de Erdoğan’ın ellerine teslim etmişlerdi.

Şu anda muhafazakar kesime hitap eden tek bir ulusal kanal kalmadı. Bu muhafazakar kesimle muhalefetin arasındaki iletişimin kopması demek. Sol muhalefete yayın yapan TV’lerin çoğu yayınlarını sürdürüyor. PKK çizgisinde yayın yapan görsel medyaya da dokunulmadı. Çünkü onların AKP tabanına hitap eden, onları etkileyecek bir pozisyonları yok. Aksine sol muhalefet AKP ve Erdoğan’a vurdukça muhafazakar damar o kadar çok kabarıp AKP’ye yöneliyor. Onun için bilinçli bir şekilde bu televizyonlara şimdilik dokunulmadı.

Bu yasakçı,baskıcı siyaset tarzı bundan sonra da sürecektir. Sistemin oturmadığı,daha doğrusu kişisel eğilimlerin yasaların önüne geçtiği yerlerde her türlü çizgi dışılık olağan hale gelir. Zaman içinde yasaların yerini gücü elinde tutanların hırs ve eğilimleri alır. Nitekim son Anayasa Mahkemesi kararından sonra takınılan tavır bunun ispatıdır. Tanımadıktan,uymadıktan sonra bir Anayasanızın olmasının, mahkemelerinizin ona göre karar vermesinin bir önemi kalır mı?

Hukuk devleti 17/25 Aralık’tan sonra rafa kaldırıldı. Yazık ki buna dur demesi gerekenler cemaate husumetleri yüzünden susmayı tercih ettiler.Bir topluluğa karşı yürütülen hukuk dışı yok etme kampanyasına göz yumdular. Suç işleyenin elbette partisine,cemaatine, tarikatına bakılmaz. Hukuk kimliğe değil, eyleme bakar.Kim suç işlemişse cezasını çekmelidir. Ancak bunu tayin edecek olan siyaset değil hukuktur. Siyaset kendini yargının yerine koyarak suç ve suçluyu tayin etmeye kalkarsa o ülkede yargı adaletin bir aracı olmaktan çıkar, siyasetin bir kırbacı olur.

Muhalefetin, özgür basının olmadığı yerde demokrasi yoktur. Demokrasi bir anlamda çoğulculuk demektir. Farklı görüş ve düşüncelerin eşit şartlarda rekabet etmesi demektir. Bugün Türkiye’de bırakınız eşit rekabeti, özgür bir rekabet ortamının olduğu bile söylenemez. Muhalefet kendine yönelen bu sindirme hareketini önüne atılan paralel zokası yüzünden zamanında teşhis edemedi,şimdi de konuşacak mikrofon,kendini ifade edecek zemin bulamıyor. Adım adım demokrasiden , hukuk devletinden uzaklaşıyoruz. Bu gidişe dur diyecek bir alternatif oluşturulmadığı takdirde birkaç yıl içinde Ortadoğu ülkelerine benzer bir rejime döneceğiz. Hukukun yerini gücü elinde toplayanların güttüğü tek sesli bir sürü devleti olacağız. Demokrasi ve hukuka bugün sahip çıkmadığımız takdirde yarın çok geç olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi