
Hüseyin Özcihan
GEÇMİŞİ YAŞAYARAK, GELECEK KURULUR MU?
GEÇMİŞİ YAŞAYARAK, GELECEK KURULUR MU?
Geçmişe takılıp kalanların, geleceğe yol alma şansları var mıdır? Geçmiş kendi şartlarında yoğrularak meydana gelmiştir. Geçmişle bugünün şartları ve gerçekleri asla örtüşmez ve uyuşmaz. O halde geçmişin değneğini elde tutarak geleceği tehdit etmeninin, yaşama ve geleceğe ihanet ettiğini söyleyebilir miyiz?
İyi ve kötü yanları ile yaşanıp bitirilmiş olan geçmişe, hayranlık duymak, o günleri tekrar yaşamak isteği ile geçmişe sarılmak, hatta geçmişin yaşanmışlıklarından ideoloji oluşturmak birey planında olsun toplum planında olsun cehalete gömülmek, acı çekmekle eş anlamlı değil midir?
Geçmiş yaşayıp tükettiklerimizin hafızamızda ve şuur altımızda kalan tortularıdır. Geçmişin şuur altındaki tohumları yaşantımızda etkili oluyor, bugünün gerçeklerini yaşamamıza engel teşkil ediyorsa; bunu iyi bir eğitim görerek bertaraf etmemiz gerekmiyor mu?
Huzursuz ve mutsuz olmamızın tek ve tartışmasız nedeni geçmişimiz ise, geçmişi eksen alarak huzurlu ve mutlu bir gelecek kurma şansımız ne kadardır? Geçmiş yaşayıp tükettiklerimizin tortuları ve hurdalarıdır. Hurda ve tortu ile gelecek yaşamın harcını karmamız, sağlıklı bir yapı elde etmemiz mümkün müdür?
Umut ve beklentilerimizin dinamosu, birey olmuş entelektüel kişiliğimiz olması gerekmez mi? Geçmişin yaşamımızda estirdiği duygusallık çoğu zaman aklımızın önüne geçip zamanımıza ve bize yön verdiğini fark edebiliyor muyuz? Kapanmış bir devrin tozlu raflarında gelecek aramak, bizi diğer canlılardan ayıran aklımıza ihanet sayılmaz mı?
Bilimin önderliğinde ve aklın rehberliğinde insanlığın geldiği nokta birçok insanın mutsuz ve çaresizliğine neden olmuş olabilir! Ancak bu durumdan kurtulmak, yarınlara, mutluluğa ve umuda yelken açmak için akıl ve bilime ihtiyacımız olduğu gerçeğini nasıl inkâr edebiliriz?
Geçmişimizden etkisinden kurtulup aklımızı keşfedebilirsek geleceğe umutla, büyük bir şevkle yürüyebiliriz. Bunu başaramaz isek, bunu başaranların rehberlik ve kontrolünde,” hayatımızı istediğimiz gibi değil, istedikleri gibi yaşamaya devam ederiz” Bu gerçekten kurtulma şansımız var mı?
Tanrı’nın geleceğimizi bizleri kullanarak, bizim elimizle, bizlere kurdurduğuna inanıyoruz. Geçmişten tamamen kopup gelecek kurmanın mümkün olmadığını biliyoruz. Ancak gelecek ile ilgili hiçbir öngörüsü olmayan, geleceği kurgulamayanların, geçmişe sığınarak, geçmişten beslenerek, yeni bir geleceğin kurulamayacağını söylüyoruz.
Geçmişin efsunlanmış dünyasının “büyüsü bozuldu”, geçmişin inşa ettiği her bir şeyin “yapı sökümü” gerçekleşti. Özgür bireylerden oluşan yeni toplumlar, yeni bir dünya, yeni bir yaşam kuruldu. Bu yapı küresel kanunlar yapıyor, insanlığın geleceğini kurguluyor, dünyadaki yaşamı denetim altına almaya çalışıyor. Bu durum Orta Asya steplerinde Çin seddine at koşturmaktan, Nemçe bağlarında kefere kovalayarak, “yediği üzümün parasını dalına asan” yeni çerinin davranışı ile övünmenin ötesinde bir durumdur. Çanakkale’de 7 düvele başkaldıran, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarının yendikleri düşmanlarının, kurdukları “muasır medeniyeti” neden hedef gösterdiklerini 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda daha iyi anlamalıyız.
Servet’i tu-kaka görüp, “bir lokma bir hırka” felsefesini benimseyen savaşı ve savaşmayı erdem kabul eden bir topluluk, ticareti ve para kazanmayı aşağılık bir iş görerek başkalarına havale etmiş ise bugün paranın kurduğu düzende parası olanların elinde oyuncak olmalarına neden öfkeleniyoruz? Öfkelenmemiz gereken kendi geçmişimiz ve zihinsel dünyamız değil midir? Tanrı’nın geleceğimizi bizleri kullanarak, bizim elimizle, bizlere kurdurduğuna inanıyoruz. Yeni bir geleceğin özgür, kendine güvenen, geleceği kurgulayan, akıllı ve bilimsel düşünen insanlar tarafından kurulacağını biliyoruz. Bu vesile ile Cumhuriyet Bayramınızı Kutluyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.