
HUKUK DEVLETİNİN YENİDEN İNŞASI
Demokrasi de hukuk devleti de bitmiştir. Demokrasi çoğulculuk demektir, farklı görüş ve düşüncelerin kendini rahatlıkla ifade edebilmesi,halkın düşünce ve eylemleri ile yönetime etki etmesi demektir. Korkunun,baskının olduğu yerde farklı olan kendini ifade edemez.
Bugün korkmadan,baskı altında kalmadan muhalefet yapılabildiğini söyleyebilmek mümkün müdür?
En küçük eleştiri bir şekilde cezalandırılıyor. Gazeteciler işini kaybediyor, patronlar telefonlarda ağlatılıyor,iş adamları mali takibe alınarak perişan ediliyor. İnsanların konuşamaz hale getirildiği bir ülkede demokrasiden söz edilemez. Şu çözüm süreci meselesi bile konuşamamanın ne ve nelere mal olduğunu göstermeye kafidir. Mesele hakkında biraz bir şeyler bilenlerin ikazları kan dökücülük suçlamasıyla susturuldu. Süreci eleştirmek neredeyse vatan hainliği ile eşitlendi. İnsanlar gördüklerini, bildiklerini konuşamaz hale geldiler. Belki konuşabilsek bu süreç bu kadar yıpratıcı, bu kadar tahrip edici olmayacak, zamanında tedbiri alınabilecekti. Görünüşte susturmak faydalı bir eylem gibi gözükse de sonuçlarına bakıldığında hem topluma hem susturanlara zarar verdiği görülüyor.
Hukuk devletinin tahrip edilmesi de sonuçları bakımından aynıdır. Devlet demek hukuk demektir,hukukun olmadığı yerde devlet de yoktur. Devleti alelade bir örgütten ayıran, hukukla bağlı olması ve zor kullanma tekeline sahip olmasıdır.Hukukun olduğu yerde keyfilik olmaz,zaten hukuk keyfilik olmasın diye vardır. Uzun zamandır bu ülkede hukuk askıya alınmış,muktedirlerin hukuku uygulanmaya başlanmıştır. Bir başka ifadeyle hukuk yerini güç sahiplerinin keyfiliğine terk etmiştir. Yargı kararlarının tanınmaması,emir komuta mekanizmasının soruşturmalara yön vermesi, doğal hakim ilkesinin yerini güçlünün hakiminin alması ortaya son derece vahim bir tablo çıkarmıştır.Bunun son örneği silahlı polislerle kreş baskınıdır.Kestiği kurbanının gözünü bağlayarak bir hayvanı bile incitmeye cevaz vermeyen bir medeniyet bu tarz bir intikam hukukuna cevaz vermez.Bu ve benzeri uygulamalarla, Şeriatın(Adaletin) kestiği parmak acımaz geleneği yerle bir edilmiştir. Şeriatın kestiği parmak acımaz sözü sadece kanunun,adaletin verdiği karar incitmez anlamında yorumlanmamalıdır. Şeriat sadece kanun demek değildir,aynı zaman da dini kurallar da şerait başlığı ile ifade edilir. Bu yönüyle toplum adaleti din ile bütünleştirmiş ona kutsiyet izafe etmiştir. Böyle bir toplumda adaletin tepetaklak edilmesi toplumun temellerinin dinamitlenmesi, değerlerinin alabora edilmesi anlamına gelir.Hukukun,yasanın ihlal edildiği ve bunun normalleştirildiği bir yerde devlet meşruiyet sebebini kaybeder. Çünkü devlet, millet için vardır, toplum halinde yaşayabilmemiz, değer ve ölçülerimizi yaşatabilmemiz,can,mal,namus, şeref ve her türlü güvenliğimizin korunması için vardır.Bunları temin edemeyen bir devlet maşeri vicdanda meşruiyetini kaybeder.İnsanlar devlet şemsiyesi altından çıkarak devlete ve ona hakim olanlara karşı kendilerini korumak zorunda kalırlar. Bir ülke için en kötü senaryo milletle devlet arasında ki mesafenin açılması,ayrışmanın çatışmaya dönüşmesidir. Bazıları devleti zaten bir sorun olarak görüyor. Onu aşmadıkça emellerine ulaşamayacaklarını biliyorlar. Onun için -önce insanla- başlayan nutuklarla güya insan devlet denklemi arasında insana öncelik verdiklerini ihsas ettirmeye çalışıyorlar. Tabi ki kainatın merkez değeri insandır. Ancak örgütsüz, devletsiz,hukuksuz bir zeminde insan ne kadar korunabilir. Devlet de insan için vardır, o var olursa insana insanca yaşamanın şart ve imkanları sunulabilir. Kimi yanlış uygulamaları bahane ederek devlet mekanizmasına karşı reddiyeci tavırlar içine girmek insanı merkez almak değil,insanı korumasız bırakmaktır.Reddi gereken devletin bizatihi kendisi değil,hukuk,yasa tanımayan ceberut yönetimler, yetkilerini aşan kurumlar ve onların muhteris yöneticileri olmalıdır.
Hülasa fert ve toplum ciddi bir tehditle karşı karşıyadır. Demokrasi ve hukuk, suça bulaşan ve ancak kendini hukuku askıya alarak koruyabileceğini düşünen bir avuç oligarkın tasallutu altındadır. Mahkeme kararları uygulanamaz hale gelmiştir. Yasalar sadece güçsüzleri hizaya sokan metinler haline dönüşmüştür.Hukukun bağladıklarıyla bağlamadıkları şeklinde iki ayrı toplum kesimi ortaya çıkmıştır. Temel sorun, hukuk devletinin yeniden inşasıdır. Bu da ancak adaletin ağına takılacak olanlarla değil,bütün iş ve eylemleri hukuka uygun olan kadrolarla mümkündür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.