
MHP YE SALDIRI VE AÇILIM POLİTİKASI
Bu oranda bir tasfiyenin güvenlik sorununa neden olacağını önceki gün yazmıştım. O yazının daha mürekkebi kurumadan MHP’nin Esentepe seçim bürosuna yapılan saldırıda bir kişi şehit edildi,beş kişi yaralandı.
Perşembe’nin gelişi çarşambadan belliydi. Uzun zamandır terör örgütü uzantılarının her türlü eylemi görmezden geliniyor,ısrarla gözden kaçırılıyordu. Daha geçen hafta Kadıköy’de güpegündüz yollar kesildi, araç trafiği engellendi. Bir Allah’ın kulu İstanbul’un ortasında bu rezalet nedir diye sormadı.
Van’da esnaf ziyaretine çıkan AK parti belediye başkanı, BDP’lilerin taşlı sopalı saldırısından zor kurtarıldı.
Şırnak’ta Silopi’de, Yüksekova’da her gün izinsiz gösteriler,güvenlik kuvvetlerine taşlı,sopalı, Molotoflu saldırlar yapılıyor. Hemen her eylemin başında muhakkak bir BDP milletvekili var. Güya PKK ile başlatılan süreç gereği, her türlü şiddet eylemine son verilecekti.Bugüne kadar ne BDP ne de PKK bu taahhüdüne uymadı. Terör örgütü psikolojik şiddeti daha yaygın bir şekilde kullanmaya başladı.
Baştan beri açılım politikasının doğruluğuna hiç inanmadım. PKK gibi örgütler ancak kan ve şiddetle ayakta durabilirler.Bunun taktiksel bir barış olduğu baştan beri belliydi. Suriye’de konjüktörel şartların ortaya çıkardığı bir fırsatı değerlendirmek için, PKK geçici olarak öldürme eylemlerine ara verdi. Ama hiçbir zaman silah bırakmadı, çünkü zaten kalıcı bir silah barışa niyeti yoktu. Militan devşirmeler,kundaklama ve kepenk kapatmalar aynı şekilde devam etti. Bazı belediyeler işi o kadar ileri götürdü ki yazışmaları Kürtçe yapmaya başladılar. Paralel devlet diye işin ucu kendine dokununca kıyameti koparanlar, ülkenin bütünlüğünü hedef alan bu uygulamaları görmezden gelmeyi tercih ettiler. Üstelik Gülten Kışanak’ın başörtülü versiyonu HK gibi yazarlara Apo’yu öven, Türk bayrağının devlet bayrağı olarak kabul edilip, PKK bayrağına yer açılmasını savunan yazılar yazdırdılar. Bu eylem bütün bu görmezden gelme, dikkatten kaçırma tavrının bir neticesidir. Vebali de açılım adı altında aslında bilerek, isteyerek Türkiye’nin dibini oyanlara aittir.
Madem bir süreç başlatıldı, en azından o sürecin gerekleri yerine getirilebilirdi. BDP’ye sokak siyasetini bırakması, barışın şartlarına uyması telkin edilebilirdi. Milletçe dilini yutmuş gibi herkes BDP/PKK şiddetini seyretmeyi tercih ediyor. Her gün polis taşlayarak, sağa sola saldırarak barış olur mu? İngiltere de IRA ile görüştü, bizim gibi hiçbir zaman örgütü muhatap almadı, örgüt liderlerini kahraman yapmadı.Silah bırakmaya yanaşmayan örgüte hemen rest çekerek süreci askıya aldı. Bizde ise, PKK amuda kalkın dese aman terör olmasın diye amuda kalkmaya hazır olan siyasetçiler var.Bir örgütün şiddet iştahı bu şekilde kesilir mi?
Kaldı ki bunun ne kadar barış olduğu da tartışmalıdır. Dün İmralı’ya giden Leyla Zana, Apo’nun Barzani’ye yazdığı mektubu götürdü. Mektupta, PYD’ye tavır koyan Barzani’ye PYD’nin önünü açması tavsiyesinde bulunuyor. Yani fiilen Türkiye Cumhuriyeti Suriye’de bir Kürt devleti kurulması, PYD’nin önünün açılması için aracılık yapıyor. Bunu hangi açılımla izah edebilirsiniz? Açıkça iktidar kendi kuyusunu kazıyor. Açılım adı altında terör örgütünün önündeki engeller kaldırılıyor.
Hülasa, üst üste yapılan yanlışlar ve verilen tavizler bu saldırıya çanak tutmuştur. Ülkücü camia provokasyonlara gelmeyecek kadar tecrübelidir,yine gelmeyecektir.Ancak her olaydan sonra ülkücülere sükunet çağrısı yapmak da, yanlış adrese çağrı yapmaktır.Bir çağrı yapılacaksa sokakları savaş meydanına çeviren,her türlü saldırganlığı töleransla karşılanan ihanet şebekelerine yapılmalıdır. Bu vesileyle ölen kardeşimize Allah’tan rahmet,MHP ve ülkücü camiaya baş sağlığı diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.