
İsmail Türk
Yugoslavya Modeli ve Türkiye İçin Sisli Gelecek
Yıllardır üzerinde durduğum bir konu var: Yugoslavya’nın parçalanma süreci ve bu sürecin Türkiye için ne anlama geldiği. Sıradan bir tarihsel örnekten söz etmiyoruz. Bu, küresel güçlerin coğrafyamızda uyguladığı bir “model”, bir “şablon”. Ve maalesef bugün Türkiye’deki gelişmeleri bu şablona uydurmaya çalışanların izlerini görmek mümkün.
Miloseviç Milliyetçiliği ve Sonun Başlangıcı
Yugoslavya, çok milletli ve çok dinli bir yapıydı. Tito sonrası dönemde etnik fay hatlarını kaşımak isteyenler için verimli bir toprak haline geldi. Sırp lider Slobodan Miloseviç’in milliyetçiliği, Batı için adeta bulunmaz nimetti. Çünkü bu milliyetçilik, birleştirici değil ayrıştırıcı bir işlev gördü. Sırplar üzerinden yükseltilen sert söylem, diğer halkları korkuttu, kopardı ve nihayetinde Yugoslavya parçalandı.
Oysa parçalanma sadece iç dinamiklerle açıklanamaz. Amerika’nın ve Batı’nın sistematik planı vardı. Küçük küçük devletçikler, yönetmesi kolay parçalara dönüşmüştü. Balkanlar’da istikrarsızlığın hâlâ bitmemiş olmasının sebebi de budur.
Türkiye’ye Uygulanan Şablon
Şimdi soralım: Bugün Türkiye için benzer bir plan yok mu?
ABD’nin ve Batı’nın uzun vadeli hedefi, güçlü bir Türkiye istememek üzerine kuruludur. Çünkü güçlü bir Türkiye, sadece kendi sınırlarında değil, Kafkasya’dan Ortadoğu’ya, Balkanlar’dan Orta Asya’ya kadar geniş bir coğrafyada dengeyi değiştirebilir. İşte bu yüzden Türkiye’nin güçlenmesini engellemek için içeride etnik, mezhepsel ve siyasi fay hatlarını kaşıyan bir strateji devrededir.
Bugün Türkiye’de “barış” ve “kardeşlik” adı altında servis edilen birçok projenin altına dikkatle bakıldığında, Yugoslavya modelinin izleri seçilebiliyor. Bir yandan Kürtçülük, öte yandan mezhep farklılıkları üzerinden yapılan kışkırtmalar, hatta son dönemde göçmenler üzerinden yaratılan sosyal gerilimler… Hepsi parçalanma ihtimalini diri tutan mayınlar gibi.
Yerli İşbirlikçilerin Rolü
Tarihin bize gösterdiği bir gerçek var: Dış güçler tek başına hiçbir ülkeyi bölemez. Onlara yol açan, içerideki işbirlikçilerdir. Yugoslavya’da da böyle oldu. Türkiye’de de böyle olmaya çalışılıyor. “Demokrasi”, “özgürlük” ya da “barış” kavramlarının ardına saklanarak adım adım ülkenin sinir uçlarıyla oynayan bir anlayış mevcut.
Bugün karşımızdaki en büyük tehlike, bu projelerin farkında olmayan veya farkında olsa bile koltuk uğruna buna göz yuman siyasetçiler. Oysa Türkiye’nin Amerika’ya bağımlı olmayan, dik durabilen bir siyasi akla acilen ihtiyacı var.
Sisli Gelecek
Önümüzde seçim var. Seçime kadar bu millet, kendi geleceğini tayin edecek. Peki, Türkiye Amerika’ya bağımlı olmayan bir siyaseti seçebilecek mi? Yoksa içerideki işbirlikçilerle birlikte Yugoslavya modeline doğru adım adım sürüklenecek mi?
Gerçekten sisli bir dönemden geçiyoruz. Ve korkarım ki eğer milletimiz basiretini göstermezse, Yugoslavya’da yaşanan acıların bir benzerini Anadolu’da görmek zor olmayacak.
Sonuç
Yugoslavya modeli, sadece Balkan tarihinin bir trajedisi değildir. Bu model, emperyalistlerin elinde bir “yöntemdir”. Etnik, dini ve kültürel fay hatlarını kullanarak güçlü devletleri parçalamak… Bugün Türkiye’nin de karşı karşıya olduğu tehlike budur.
Umut ediyorum ki bu millet, tarihten ders çıkarır. İnşallah korktuklarımız başımıza gelmez. Ama bunun için uyanık olmak, işbirlikçileri görmek ve en önemlisi, bağımsız bir siyaseti sahiplenmek zorundayız. Aksi halde Yugoslavya’nın parçalanma hikâyesi, yarın bizim de tarih kitaplarımızda acı bir başlık olabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.