BAKANLIK DEĞİL, BANKALIK SİSTEMİ!

Türkiye’de bankacılık sistemi, adeta “sıfır riskle para kazanma” üzerine inşa edilmiş bir kutsal imtiyaz alanı. Bankacı için tek “yatırım” kalemi, matbaa mürekkebiyle basılmış TL’yi size satmaktır. Adına “kredi” diyorlar ama gerçekte, havadan ürettikleri parayı size faiziyle kiralıyorlar.

Daha acısı şu: Kredi verirken, kredi kartı dağıtırken öyle sanıldığı gibi ince eleyip sık dokumazlar. Çünkü batarsa, kaybeden onlar değil! Sistem öyle kurgulanmış ki, zarar bankaların kasasına değil, milletin sırtına yazılıyor. “Vergiden düşmek” denen sihirli kapıdan geçip, batık kredi bedelini devletin, yani hepimizin cebinden çıkarıyorlar.

Sonra ne oluyor? Borçlar, ihaleyle “tahsilat şirketlerine” satılıyor. Yüzde on, yüzde yirmi fiyatına alınan bu borçlar, vatandaşın kapısına dayanan başka bir sektörün altın madeni oluyor. Yani kazanan yine kazanan; kaybeden yine millet.

Bu düzeni kuran mı suçlu, yoksa böyle bir düzeni halkına reva gören siyasetçiler mi? Bankacılık sektörünü halkın değil, rantın hizmetine sokan ekonomi aklı mı, yoksa bu akla sessiz kalan milyonlar mı?

Bankacılık dediğimiz mekanizma, üretimden yana değil. Risk almaz, yatırım yapmaz, sanayiciyle kader birliği etmez. Onların tek “üretimi”, faizli borçtur. Ve bu borcun bedeli, sadece faiz oranlarında değil; toplumun sosyal dokusunda, yoksulluğunda ve umutsuzluğunda ödenir.

Türkiye’nin bankacılık sistemini sorgulamak, sadece finansal bir tartışma değil; milli onur meselesidir. Çünkü bu düzen değişmedikçe, biz ne yaparsak yapalım, kazanan hep onlar olacak, kaybeden hep biz.

Kimin Suçu?

Bu tablo karşısında soruyu tekrar sormak zorundayız:
Bu düzeni kuran mı suçlu, yoksa bu düzenin sürmesine göz yuman siyasetçiler mi? Bankacılık sektörünün sırtını devlete dayayarak sıfır riskle kâr etmesi, sadece finansal bir ahlaksızlık değil; aynı zamanda ekonomik bağımsızlığımızı zedeleyen bir milli güvenlik meselesidir.

Bankalar, sanayiciyle kader birliği yapmaz, tarıma el vermez, yatırımcıyla aynı riski almaz. Onların tek “üretimi” faizli borçtur. Bu borçtan doğan kâr, üretimden değil, halkın alın terinden gelir.

Sorgulamazsak Ne Olur?

Sorgulamayan toplumlar, sömürülmeyi kader zanneder. Bugün Türkiye’de bankalar, rekor kâr açıklarken milyonlarca insan borç faizi ödemek için çalışıyor. Batık krediler ihaleyle satılırken, o borçların asıl bedelini yine biz ödüyoruz.

Ekonomi yönetimleri değişebilir, iktidarlar gelip geçebilir. Ama bankacılık sistemi, sorgulanmadığı sürece değişmez. O yüzden mesele, sadece finansal bir reform değil; bu, milli iradenin paranın üzerindeki hakkını yeniden tesis etme meselesidir.

Bu rakamlar ortadayken, hâlâ “bankacılık ekonominin bel kemiğidir” diyenler ya gerçeği bilmiyor ya da bu düzenin kazananları arasında yer alıyor.

ve biz, bu kaderi hak etmiyoruz.

İsmail Türk

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsmail Türk Arşivi

Devlet Bahçeli Ne Yapmak İstiyor?

06 Ağustos 2025 Çarşamba 13:28

Büyük Düşünmek Cesaret İster

04 Ağustos 2025 Pazartesi 13:03