
Selim Çoraklı
İzzetbegoviç siyasal İslamcı mı?
46 yıllık kadim dostum, ülküdaşım, cürmüm İsmail Türk geçtiğimiz günlerde Aliya İzzetbegoviç'in Bosna'daki kabrini ziyaret etmiş ve çektirdiği fotoğrafı sosyal medya hesabından yayınlamıştı. Bende paylaşımının altına şöyle bir yorum yazdım:
"Aliye izzetbegoviç Erdoğan'dan yüz kat daha siyasal islamcıdır. Bu duruma göra Erdoğan senden önce vefat ederse mezarını en çok sen ziyaret edeceksin gibi görünüyor."
Oda cevap olarak şöyle yazdı:
"Ali’ye İzzetbegoviç 'Siyasal İslamcı' değildi. Bizimle Müslüman kardeşliği üzerinden bağ kurmaya çalışıyordu. Saçmaladın yine. Ben Siyasal İslamcılardan nefret ediyorum, onları destekleyenlerden de nefret ediyorum."
Bende "Sen İzzetbegoviç’i tanımıyorsun. Ben sana bir İzzetbegoviç portresi çizeyim de tanı." diye cevap verdim ve ona İzzetbegoviç’in düşüncelerini ve Erdoğan ile benzerlikleri ile farklılıklarını tespit eden bir makale yazdım.
İnşallah bu makale İsmail'e ve onun gibi düşünenlere bir aydınlanma aracı olur.
***
Aliya İzzetbegoviç’in düşünce sistemi özgün ve çok katmanlıdır.
İzzetbegoviç’in fikrî omurgası İslam’ın bütüncül bir medeniyet projesi olduğuna dayanır.
Ona göre İslam, yalnızca bir dinî inanç sistemi değil; aynı zamanda kültür, ahlak, siyaset ve hukuk alanlarını da kuşatan hayat nizamıdır.
Ancak bu yaklaşımı katı bir ideolojik “İslamcılık” değil, insan merkezli, özgürlükçü ve ahlaki bir İslam anlayışıdır.
“Doğu ve Batı Arasında İslam” adlı eserinde, İslam’ı hem Doğu’nun metafizik, ruhçu geleneğiyle hem Batı’nın akılcı, özgürlükçü çizgisiyle harmanlayan bir sentez olarak sunar.
Ona göre materyalizm (saf maddecilik) de, mistisizm (saf ruhçuluk) de tek başına eksiktir. İslam ise bu ikisini dengeleyen bir hakikattir.
İzzetbegoviç, İslam’ın siyasetten ayrılmaması gerektiğini savunur. Ama bu, katı şeriatçılık ya da ideolojik devlet modeli değildir.
İslam’ın değerlerini esas alan demokratik, özgürlükçü, çoğulcu bir toplum düzeni öngörür.
Bosna-Hersek’te çok kültürlü, çok dinli bir yapıyı savunmuştur. Bu model Hz. Muhammedin Medine Sözleşmesindeki ilkelerin yansımasıdır.
İzzetbegoviç düşüncesinde insan onuru, özgür irade ve ahlak merkezi bir yere sahiptir.
Onun “Köleler için İslam yoktur” sözü meşhurdur; çünkü İslam’ın özü, Allah’tan başkasına kulluğu reddetmektir.
Bu yönüyle totaliter ideolojilere (milliyetcilik, faşizm, komünizm, ateist materyalizm) eleştirel bakmıştır.
Bu görüşler onun siyasal İslamcı olduğunu akıllara getirmektedir.
Begoviç, İslam’ın siyaset ve toplum düzeninde etkili olması gerektiğini savunduğu için, geniş anlamda “Siyasal İslamcı” çizgiye yakındır.
Ama onda klasik anlamda katı ideoloji, tek tipçi yönetim, demokratik değerleri reddetme gibi düşünceler yoktur. Tam tersine, çoğulculuk ve insan haklarını savunmuştur.
Aliya İzzetbegoviç’in düşünce sistemi İslam merkezli bir özgürlük ve ahlak felsefesidir. O, İslam’ı hem bireysel hem toplumsal hayatı kuşatan bir medeniyet projesi olarak görür. Daha çok İslamî-demokrat, medeniyetçi, özgürlükçü bir düşünür ve devlet adamıdır.
Aliya’nın düşünce sistemi Batı liberalizmi ile klasik siyasal İslamcılığın ortasında, ama ikisinin eksik yanlarını tamamlayan bir sentez gibidir.
Batı’dan özgürlük ve insan haklarını, İslam’dan ahlak, adalet ve bütüncüllüğü, Doğu’dan ruhçuluk ve manevi derinliği alıp kendi özgün yaklaşımını inşa etmiştir.
Aliya İzzetbegoviç’in milliyetçiliğe bakışı da onun özgün düşünce sisteminin bir parçasıdır.
İzzetbegoviç, Milliyetçiliğe temkinli yaklaşır. Klasik anlamda dar etnik milliyetçiliğe karşıdır. Ona göre milliyetçilik çoğu zaman başkalarını dışlayan, ayrımcılığa dayalı bir ideolojiye dönüşür.
Bosna Savaşı’nda Sırp ve Hırvat milliyetçiliğinin yol açtığı yıkımı bizzat yaşamış biri olarak, etnik milliyetçiliği tehlikeli görmüştür.
Kültürel Kimlik ve ve aidiyet noktasında millet olgusunu tamamen reddetmez. Bunun yansıması olarak Boşnak kimliğini ve Müslümanların tarihî-kültürel aidiyetini savunmuştur. Ancak bu savunma ırkçılık ya da üstünlük iddiası üzerine değil, varoluş hakkı ve kültürel kimliği koruma üzerine kuruludur.
İslami anlamda ümmetçidir. Ona göre İslam, etnik milliyetçiliğin üstünde bir kimliktir. Milliyetçiliği dar, bölücü ve seküler bir anlayışa indirgemek yerine, ümmet bilincini öne çıkarmıştır. Fakat bu ümmet anlayışı evrensel ve çoğulcudur; diğer din ve milletleri dışlamaz.
Bosna-Hersek’te Müslümanların lideri olarak hareket etmiştir ama Boşnak milliyetçisi gibi davranmamıştır. Hristiyan ve Yahudi toplulukların da barış içinde yaşayabileceği çok uluslu bir devlet modelini savunmuştur. Bu yüzden, hem Sırp hem Hırvat milliyetçileri tarafından hedef alınmıştır.
Zaten o başkada değindiğim gibi etnik milliyetçiliğe karşıdır, çünkü bunun insanları böldüğünü ve düşmanlık ürettiğini düşünür.
Millet olgusunu ise kültürel kimlik, tarih ve aidiyet bağlamında kabul eder. Onun için asıl önemli olan İslamî kimlik, adalet ve insan onurudur; milliyetçilik bunların önüne geçmemelidir.
Aliya’ya Göre Milliyetçilik, dar bir kavramdır, sadece etnik kökene dayanır. Başkalarını dışlayıcı ve üstünlük iddiasına dayandığında tehlikelidir. Sırp ve Hırvat milliyetçiliğinin yaptığı gibi, savaş ve bölünmeye yol açar. Aliya’ya göre bu tür milliyetçilik İslam’a aykırıdır.
Ancak kültürel, tarihî ve coğrafi aidiyet anlamında millet kavramını kabul eder. Ona göre bir topluluğun kendi kimliğini, dilini ve tarihini koruması doğaldır ve meşrudur. Ama bu, başka milletleri küçümsemeyi ya da dışlamayı gerektirmez. Bu anlamda Boşnak kimliğini sahiplenmiş ama dar milliyetçi olmamıştır.
İslam’ın asıl kimliğinin din temelli, evrensel kardeşlik olduğunu yani ümmetçiliği savunur. Irk ve etnik farklılıkları aşarak “Bütün Müslümanlar kardeştir.” der.
Aliye'ye göre Ümmet bilinci, millet olgusunu yok saymaz; ama onu daha geniş bir birlik çerçevesine oturtur. Bu hususu, "Müslüman için asıl kimlik ümmettir, millet ise ikincildir." şeklinde formüle eder.
İZZETBEGOVİÇ ERDOĞAN KARŞILAŞTIRMASI
Meselenin daha iyi anlaşılması için İzzetbegoviç ile Erdoğan’ın benzerlik ve farklılıklarından da bahsetmek gerekir.
İzzetbegoviç, İslam’ı bir medeniyet projesi ve felsefi-ahlaki çerçeve olarak sunar. Erdoğan ise İslam’ı daha çok siyasi söylem ve halk mobilizasyonu aracı olarak görür.
İzzetbegoviç İslam ile demokrasiyi bağdaştırır ve çoğulculuğu savunur.
Erdoğan ise sandığı ve millet iradesini vurgular, çoğulculuk konusunda tartışmalıdır.
İzzetbegoviç Batı’nın bilim ve özgürlük mirasını olumlu görür, ahlaki yozlaşmayı eleştirir.
Erdoğan ise Batı’nın siyasi çifte standardını sert biçimde eleştirir.
İzzetbegoviç Etnik milliyetçiliğe karşıdır, ümmet bilincini önceler.
Erdoğan ise Türk milliyetçiliği ile İslam’ı sentezleyen bir çizgide durur.
İzzetbegoviç Evrensel ümmet bilincini savunur. Bu hususta Boşnak Müslüman kimliğiyle sınırlı kalmaz.
Erdoğan ise daha çok Türkiye merkezli ama ümmete hitap eden söylem geliştirilmiştir.
İzzetbegoviç görüşlerinden dolayı özellikle Batılılar tarafından “Radikal İslamcı” diye suçlandı.
Erdoğan ise “Siyasal İslamcı – otoriter” diye eleştiriliyor.
İzzetbegoviç ile Erdoğan'ı karşılaştırdığımızda Özet olarak benzer yönleri "İslamî kimlik vurguları, Siyasal İslamcı yaklaşımları, Batı’ya eleştirel bakışları, mazlum Müslümanları savunma çabaları, ümmetçilik ve karizmatik liderlik" olarak karşımıza çıkar.
Farklılıkları ise, Aliya'nın daha çok düşünür-devlet adamı olma ve entelektüel derinliği ile ortaya çıkarken, Erdoğan ise daha çok pragmatik siyasi lider ve pratik güç siyaseti gütme yanlısı bir devlet adamı olarak bilinir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.