
İsmail Türk
Duruşu Olmayanın Sözüne İtibar Olmaz
Türkiye’nin yakın tarihinde bir gerçek vardır: Zaman zaman ara dönemler yaşanır. Darbeciler, vesayetçi rejimler, ya da sandıkla gelen baskıcı hükümetler… Hepsi aynı şeyi yapmıştır: Önce fikir ve ifade özgürlüğünü boğar, sonra aydınları, gazetecileri ya susturur ya da sürgüne mecbur bırakır.
Burada asıl mesele şudur: Sürgüne gidenlerin çoğu kendi ideolojilerinin değil, kendi konforlarının peşine düşer. Fikirlerinden bahsederken “halkın yanındayız” derler ama soluğu Paris’te, Berlin’de, Londra’da ya da New York’ta alırlar. Çünkü orada sıcak daireler, burslar, konferans salonları, ödül törenleri, rahat yaşam vardır. Bir bakıma bu, düşünce namusunu satmaktır. Söylediğini yaşamayan, yaşamadığını söyleyen insana aydın denmez, olsa olsa maskeli bir tüccar denir.
Oysa fikre sadakat gösteren örnekler çok azdır. Onlardan biri Nazım Hikmet’tir. Nazım, Batı’ya değil, inandığı düşüncenin merkezi gördüğü Asya’ya, Moskova’ya gitmiştir. Orada yıllarca yaşamasına, resmi dilin Rusça olmasına rağmen tek bir konferansını bile Rusça vermemiştir. Hep Türkçe konuşmuştur. Köklerine ihanet etmemiş, “Ben kimim?” sorusuna tavrıyla cevap vermiştir.
Ben kendi sürgün yıllarımda da aynı yolu izledim. Avrupa’yı ya da Amerika’yı tercih etmedim. Ata diyarına gittim. Çünkü insanın bir duruşu olmalı, bir ilkesi olmalı. Söylediğini önce kendi yaşamalı. Eğer sen milliyetçilikten, Türk dünyasından, halktan bahsediyorsan, dönüp de Paris kafelerinde, Londra barlarında fikir pazarlayamazsın. Bu, sadece kendini değil, temsil ettiğin milleti de aldatmaktır.
Bugün Avrupa ve Amerika’ya sığınan birçok isme bakıyorum: Kimisi demokrasi nutukları atarken emperyalistlerin kucağında oturuyor, kimisi özgürlük diyor ama o özgürlüğü sağlayan Batı’nın Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de yaptığı katliamları görmezden geliyor. Kimisi de Türk milletine efendilik taslarken, Batılı fonların maaşlı memuru oluyor. İşte bu, en ağır ihanettir.
Unutmayalım: İnsan bir gün söylediklerinin, bir gün de tercihlerinin hesabını verir. O hesap gününde; Nazım gibi Türkçe konuşanlar, Asya’ya yaslananlar, ata toprağına yönelenler dimdik ayakta duracak. Batı’nın gölgesinde yaşayanlar ise kendi gölgelerinden utanacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.