SELAM TEVHİT DAVASI

 Kamuoyunda ciddi bir bilgi kirliliği var. Bilhassa iktidarın başlattığı intikam davalarında bu kirliliği görmek mümkün. İnsan etki altında kalan bir mahluk. Öyle olmasa reklam ve propaganda diye bir alan olmazdı. İnsanlar en çok çevrelerinden ve medyadan etkileniyor. Görsel ve yazılı medya kullanılarak en bilinen bilgi ve gerçekler ters yüz edilebiliyor.

Bu tip davalardan biri selam Tevhit davası. Bu dava bahane edilerek binlerce insanın dinlendiğini, Başbakan ve bakanların teknik takibe alındığı iddia edildi. Bizzat İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı 7000 gibi bir rakamdan söz ett... Bu açıklamaları duyan herkes usulsüz olarak telefon dinleyenlere lanet okudu.

Dün iki sanığın müdafisi olarak ben de bu davaya katıldım.Selam Tevhit soruşturması ile hükümete darbe yapmaktan ellinin üzerinde tutuklu var. Aynı ön yargılarla incelemeye başladığım dosyayı okudukça nasıl bir propaganda taarruzuna maruz kaldığımızı gördüm. Önce binlerce kişinin dinlendiği yalanı.. Dosyada böyle bir şey yok.  Tamamen mahkeme kararı ve yasalara uygun olarak topu topu 232 kişi  dinlenmiş. Bunların 55 kadarı odağa alınanlar, yani örgütle ilişkisi olduğu düşünülenler, diğerleri bu kişilerle yaptıkları görüşmeler münasebetiyle şüphe duyularak bir defaya mahsus dinlemeye alınanlar. Bunun dışındaki dinleme iddialarının tamamı yalan ve kara propaganda. Dinlenenlerle konuşan her kişi   kamuoyunu maniple etmek için siz de dinlenmişsiniz diyerek  takdim edildiler. Diyelim ki beni dinlemeye almışlar, dinleme kararları(CMK.135 gereği) 3 ay için alınıyor. Bu 3 ay içinde beş yüz telefon görüşmesi yapmışsam propaganda makinası 500 kişiyi dinlemişler diye çalışıyor. Dinlenen bir kişi , 500 kişi olarak yansıtılıyor. Başbakan ve bazı Bakanların dinlenmeleri de böyle. Hiçbir bakan veya Başbakan için dinleme yapılmamış.Başbakan’ın binlerce danışmanı içinde iki tanesi için dinleme kararı alınmış,o da esas şüphelilerle birkaç görüşmeleri olduğu için. Başbakan bu danışmanların telefonlarıyla bir iki görüşme yapınca 3 ay iletişim takibi izini alınmasına rağmen derhal dinleme sonlandırılmış. Yani ne Başbakan’a ne de bakanlara yönelik bir dinleme niyet ve iradesi asla mevcut değil. Dinlenenlerin devlet yöneticileri ile teması olduğu anda dinlemelere son verilmiş.

Şimdi bu davada sanıklar Başbakan’ı,bakanları dinlediler diye hesap veriyorlar. Yukarıda özetini verdiğim dinlemelerden böyle bir sonuç çıkarmak mümkün mü? İddianame de öyle şeyler var ki insan yargının içine düştüğü durumdan utanıyor.İddianamenin iki önemli ayağı var,birincisi bazı kişilerin dinlenmesi çözüm sürecinin,iddianamedeki tabirle barış ve kardeşlik sürecinin sabote edilmesi olarak nitelendirilmiş.

İkincisi ise selam ve tevhit örgütü diye bir örgütün olmadığı, bunun tamamen sanıklar tarafından uydurularak iktidara darbe yapılmak istendiği.. Yani iddia makamına göre selam Tevhit Kudüs ordusu diye bir örgüt yok,bu tamamen hayal mahsülü bir örgüt. Savcının bu iddiasını çürütmek için internette küçük bir arama yapmak kafi… Tevhit Selam örgütü,  sanıkların çoğu mesleğe atılmadan faaliyette olan bir örgüt. Uğur Mumcu,Bahriye Üçok ve A.Taner Kışlalı gibi gazetecileri bu örgütün öldürdüğü sonradan ortaya çıktı. Mumcu 1993 de öldürüldü. Yargılanan sanıkların çoğu o tarihlerde 5-7 yaşında çocuklar… Şimdi bu insanlar bu örgütü siz uydurdunuz diye muaheze ediliyorlar. 2000 yılında DGM önüne gelen dosyaları görünce Emniyet,MİT ve Askeri istihbarata yazarak bilgi istiyor. Ta o tarihte bu üç birim İran adına terör faaliyetinde bulunan bir örgüt olduğunu rapor ediyorlar. Şimdi ise bütün bu belge ve bilgiler görmezden gelinerek yok deniliyor. Dosyada o kadar somut belge bilgi var ki bunu yok saymak için tam bir idrak körlüğü yaşamak gerek. Soruşturma bir kadının (K.Y) Bursa Emniyetine giderek eşinin(H.A.Y) İran adına casusluk faaliyeti yaptığını söylemesi ile başlıyor. Aynı kadın daha sonra çeşitli bilgi ve dökümanları Bursa Emniyeti Kantin’i diye adresleyerek posta ile gönderiyor. Paket kantine gidince, kantine bakanlar biz böyle bir paket beklemiyorduk, bu bir bomba olabilir diye  bomba imha ekiplerine haber veriyorlar.. Bomba imha uzmanları geliyor, paketin sağını solunu kurcalarken içinde dökümanlar olduğunu görüyorlar. O tarihte Bursa İstanbul terör savcılığına bağlı,paket bir tutanakla İstanbul terör savcılığına gönderiliyor,iddiaların ciddi olduğu görülünce de soruşturma başlatılıyor.

Bu şekilde başlayan bir soruşturmaya kurgu diyebilmek mümkün mü?

Daha önemlisi telefonlar dinlemeye alınınca ortaya devasa bir örgüt yapılanması çıkıyor. İran ajanlarından para ve talimat alanlar tespit ediliyor. Telefonda çok bilgi istiyor ama az para veriyorsunuz,PKK ya daha çok veriyorsunuz diye sitem edenler var. Buna rağmen olay patlayınca korku ve telaşa tutulan bazı çevreler böyle bir örgüt yok, bu bir komplodur diyip kestirip atıyorlar.

Dün başlayan yargılamada en dikkat çekici olan , olayın merkezinde olan esas şahısların hiçbirinin  telefonum dinlenmiş diyerek şikayetçi olmamalarıydı. Mahkemede sordum,bu adamların örgüt bağlantısı yoksa, temiz iseler niye telefonumuzu dinlediniz diye şikayetçi olmuyorlar? Olamazlardı çünkü hepsi boğazına kadar batmış,dava deşifre olunca da kaçmıştı.

İddianamenin diğer ayağı ise, bazı telefonlar dinlenerek çözüm sürecinin sabote edilmesiydi. Mahkemede eğer sabote etmişlerse alınlarından öpülecek bir iş yapmışlar dedim. Bu ülkede PKK dinlenmeyecek de kim dinlenecek.Zamanında dinlense,teknik takip yapılsa tedbir alınsa böyle olur muydu? İddianame hazırlanırken çözüm süreci devam ediyordu,şimdi o sürecin ne büyük bir gaflet olduğu anlaşıldı. Başbakan’da,Cumhurbaşkanı da kandırıldık,şehirleri silahla doldurdular diyor. Aslında kandırılma mandırılma yok,kendi kendilerini kandırdılar. PKK’nın silah depoladığına dair yüzlerce uyarıcı yazı yazıldı. Askerin polisin hatta MİT’in raporları var,bunların hepsini kulak ardı ettiler.Altlarındaki zeminin kaydığını görünce politika değiştirdiler.

Bu yeni politik durum karşısında çözüm süreci sabote edilmiş iddiası da çürüdü. Mahkemede de söyledim, esas vatana ihanet çözüm sürecini sabote etmek değil,Apo ile masaya oturmaktır.PKK silah depolarken toplumu pembe yalanların peşinde koşturmaktır. Her Nevruz örgüt liderinin mektuplarını Diyarbakır meydanında okutup, ikili bir yapı oluşturmaktır.

 Bugün günde ortalama 5-6 şehit vermemize neden olanları maalesef yargılayacak bir yargı sistemi kalmadı. İnsanlar hukuka göre değil konjüktöre göre yargılanıyor. Her dönemin bir haini var, bu dönem görevini yapan asker polisler hain ilan edildi. Bu davalar havuz medyasının yazdığı gibi değil. Yazık ki ülkesini sızmalara karşı korumaya çalışanlar bugün hain sandalyesinde oturuyor. Bugün böyle ama yarın böyle olmayacağına adım gibi eminim…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi