Oxford ve Cambridge sözlüklerine girecek kadar yaygın bir terim olan "man flu" (erkek gribi) şöyle tanımlanmaktadır:

''Semptomların şiddetini abarttığı düşünülen bir erkeğin yaşadığı soğuk algınlığı veya benzeri küçük bir rahatsızlık.''

Ancak araştırmalar bu yaklaşımın pek haklı olmadığını, grip gibi viral hastalıkları erkeklerin gerçekten de çok daha ağır geçirdiğini göstermektedir.

Üstelik bu durum sadece virüs hastalıklarıyla sınırlı değil. Çeşitli araştırmalar erkeklerin bakteri, mantar ve parazitlerle enfekte olma oranının, enfeksiyon şiddetinin ve ölüm oranının da kadınlardan daha fazla olduğunu göstermektedir. Nitekim 1917-1918 grip salgını ve hala yaşamakta olduğumuz Covid-19 salgınında ölenlerin çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu bilinmektedir.

Yapılan bir araştırmada ortalama ömür uzunluğu ister Sierra Leone'de yaşayanlar gibi kısa ister Norveç'te yaşayanlar gibi uzun olsun incelenen 227 ülkenin neredeyse tamamında kadınların erkeklerden daha uzun yaşadığı ortaya çıkmıştır. Daha yakın zamanda yapılan başka bir çalışmada ise 20 ülkeden gelen verilerde kaza, cinayet, bulaşıcı ve bulaşıcı olmayan hastalıklar da dahil 11 ölüm nedeni için erkek ve kadın ölüm oranları karşılaştırılmış ve erkeklerin neredeyse her zaman daha erken öldüğü tespit edilmiştir. Araştırmacıların vardığı sonuç şu olmuştur:

''Erkek olmak, artık gelişmiş ülkelerde erken ölüm için en büyük risk faktörüdür.''

Bazı uzmanlar bu farklılığın sebebinin erkek ve kadınların farklı davranışlarından ve dolayısıyla enfeksiyon tehlikesine farklı oranlarda maruz kalmalarından dolayı olduğunu öne sürmüştür. Örneğin Çin'de ve dünyanın birçok bölgesinde sigara ve içki içme oranı erkeklerde çok daha yüksektir. Son yayınlanan bir çalışmada, Covid-19 nedeniyle ölen ya da yoğun bakıma ihtiyaç duyanlar arasında sigara içme oranının yüksek olduğu bildirilmiştir. Bazı araştırmalar erkeklerin ellerini daha az yıkadıklarını, daha az sabun kullandıklarını, tıbbi yardıma daha az başvurduklarını ve halk sağlığı tavsiyelerine daha az uyduklarını göstermiştir.

Bütün bunlar hastalık riskini arttırabilecek etkenler olsa da uzmanlar çok daha önemli biyolojik faktörlerin de bu farklılıkta rol oynadığını düşünmektedirler. Nitekim İtalya'da sigara içme oranı açısından cinsiyetler arasında çok büyük farklılıklar görülmese de ölümlerin çoğunluğunu erkekler oluşturmaktadır.

Enfeksiyona duyarlılık açısından cinsiyetler arasında görülen bu farklar sadece insan türüyle sınırlı değildir, birçok omurgalı ve omurgasız hayvan türünde de benzer bir tablo karşımıza çıkmaktadır. Fareler üzerinde yapılan laboratuvar araştırmaları erkek bireylerin koronavirüsler, hepatit C ve HIV de dahil olmak üzere birçok virüse karşı çok daha düşük bir bağışıklık cevabı oluşturduğunu göstermiştir.

Cinsiyet hormonlarının etkisi

2017'de Iowa Üniversitesinde yapılan bir araştırmada SARS-CoV ile enfekte edilmiş farelerde erkeklerin ölüm oranının daha yüksek olduğu, yumurtalıkları alındığında dişi farelerde de ölüm oranının yükseldiği görülmüştür. Görünüşe göre östrojen hormonu enfeksiyonlara karşı bir koruma sağlamaktadır. Gerçekten de östrojen, progesteron ve testosteron gibi cinsiyet hormonları bağışıklık sistemi üzerinde önemli etkilere sahiptir. Cinsiyet hormonları hastalığa özgü genlerin ifadesini değiştirebilir. Birçok durumda bu genlerin ifade edilip edilmemesi enfeksiyonun öldürücülüğünü belirler.

Östrojen hormonunun bağışıklık sistemi hücrelerinin virüslerle savaşma yeteneğini arttırdığı bildirilmiştir, ancak bu hormonun vücutta hangi miktarda salgılandığı da önemlidir. Kadınlarda menapoz sonrası bağışıklık tepkileri azalmakta ve hamilelikte de nispeten daha şiddetli grip belirtileri gözlemlenmektedir. Testosteron hormonu ise insan türü de dahil birçok memelide bağışıklık sistemini baskılayıcı bir etkiye sahiptir.

Kadınlarda bağışıklık sisteminin daha güçlü olması aslında iki ucu keskin bıçak gibidir, her zaman faydalı sonuçlar doğurmayabilir. Nitekim bağışıklık sistemi hücrelerinin aşırı aktive olarak vücudun kendi dokularına saldırması sonucu ortaya çıkan multipl skleroz (MS), Hashimato tiroidi, romatoid artrit gibi otoimmün hastalıklar kadınlarda daha çok görülür.

Cinsiyet kromozomlarının rolü

Memelilerde cinsiyet kromozomlarla belirlenir, erkekler X ve Y kromozomuna, dişiler ise iki adet X kromozomuna sahiptir. Bağışıklık sistemini düzenleyen birçok gen X kromozomunda yer alır. Bu nedenle immün cevaptan sorumlu bazı genler kadınlarda çok daha aktif olabilir. Dişilerde embriyonik dönemde anneden ve babadan gelen X kromozomlarından herhangi biri, rastgele bir işlemle susturulur ve böylece vücuttaki farklı hücre gruplarında bunlardan sadece biri ifade edilir. Bu kromozom üzerinde bulunabilecek herhangi bir hastalık geni kadın vücudundaki hücrelerin yaklaşık yarısında etkili olurken erkeklerde hücrelerin tamamında kendini gösterir. Bundan dolayı erkekler immün yetmezlikler de dahil olmak üzere X kromozomuna bağlı hastalıklara karşı daha savunmasızdır.

"Hızlı yaşa, genç öl" stratejisi

Erkeklerin hastalıklara daha yatkın oluşunun altında yatan evrimsel sebepler konusunda çeşitli görüşler ortaya atılmıştır. Bu hipotezlerden birine göre patojenlere karşı savunmasız kalmamızın sebebi dirençli olmanın çok maliyetli olmasıdır. Bir erkeğin birden fazla dişiyle eşleştiği ve yavru bakımına katkı sağlamadığı polijinik (İng: "polygyny") türlerde erkeğin uyum başarısı mümkün olan en fazla sayıda dişiyle çiftleşmesine bağlıdır. Dişiler ise birbiriyle sıkı bir rekabet içerisinde olan erkekler arasından seçim yaparlar. Testosteron hormonu, erkeklerin rakiplerle mücadelesi sırasında göstereceği agresif davranışlardan sorumludur ancak daha önce de belirttiğimiz gibi bağışıklık sistemini de zayıflatır. Ayrıca erkekler boynuz veya süslü tüyler gibi ikincil cinsiyet özellikleri de geliştirmek zorundadırlar.

Amerikalı evrimsel biyolog Marlene Zuk'a göre bir hayvan sınırlı miktardaki kaynaklarını hem bağışıklık sistemine hem de üreme faaliyetlerine harcayamayacağı için çoğu zaman zayıf bağışıklık sistemine sahip, kısa ömürlü ancak rekabet gücü yüksek erkekler doğal seçilim tarafından seçilirler. Bağışıklık savunmasına harcanacak kaynakların büyük bir kısmının bu amaç için feda edilmesi böyle türlerde işe yarar bir strateji olabilir. Tek eşliliğin yaygın olduğu türlerde ise erkekler kendi aralarında daha az rekabet ettikleri ve yavru bakımında da rol oynadıkları için bağışıklık sistemlerinin daha güçlü olması beklenir.

Bazı araştırıcılar bağışıklık sisteminin zayıf olmasının erkek bireyler için çok büyük bir önemi olmadığını çünkü doğada erkeklerin çoğunun zaten hasta olmaya fırsat bulamadan rekabet kaynaklı travmalardan dolayı öldüklerini öne sürmüşlerdir.

Gelecekte yapılacak çalışmalarla farklı üreme sistemlerine sahip canlıların erkek ve dişilerinin çeşitli hastalıklara yakalanma oranlarının incelenmesi ve karşılaştırılması sayesinde bu hipotezlerin geçerlilik kazanıp kazanmayacağı ortaya çıkacaktır.

Editör: TE Bilişim