Başkanlık sisteminin ne kadar yanlış ve zararlı  olduğunu anlamak için uzun analizlere gerek yok. Sistem Türk siyasetini iki -bölücü- partiye mahkum etti. Bir tarafta PKK uzantısı HDP, öbür tarafta Hizbullah uzantısı HÜDAPAR. Her iki parti de ülkenin eyaletlere bölünmesini, üniter yapıdan vazgeçilmesini, anayasanın ülke ve milletiyle bölünmez bütünlüğe vurgu yapan ilk maddelerinin kaldırılmasını istiyor.

HDP, millet ittifakı ile aynı masada değil, ancak dışarıdan destek veriyor. HÜDAPAR, AKP ve MHP ile aynı masada. Üstelik Hizbullah türevi parti ve örgütler kendi ülkelerinden çok İran'a bağlılık duyuyorlar. Herhangi bir HÜDAPAR yöneticisinden İran eleştirisi duyamazsınız.

Hiç bir neden TBMM'nin bu hale getirilmesini haklılaştırılamaz. Siyaset yapmanın ilk şartı bu ülkeye, halkına, devletine ve yasalarına bağlı olmak olmalıdır. Demokrasiden yararlanarak demokrasinin dibini oymak sonunda ülkeyi felakete götürür. Nitekim Erıc Hobsbawm, Küreselleşme, Demokrasi ve Terörizm isimli kitabında, "çok parçalı toplumlarda  ayrılıkçı yapıların demokrasinin getirdiği imkanlardan yararlanarak devletlerin dağılmasına neden olduğunu anlatır." Bu demokrasinin en önemli zaaflarından biridir.Ayrılıkçı örgütler demokrasiyi en iyi yönetim biçimi olarak değil, amaca ulaşmak için en uygun araç olarak görmekte, ondan yararlanarak onu yıkmaya çalışmaktadırlar.Doğru olan demokrasi ile güvenlik arasında sağlıklı bir denge kurabilmektir. Demokrasi, her gelene kapıyı açmak değil, belli kriterlere, ölçülere sahip olanlara kapıları açmak, bir nevi pasaport sormaktır.Yıkmanın, bölmenin, ayrıştırmanın demokrasisi olamaz!

14 Mayıs seçimlerinde -ayrılıkçı- partilerin mecliste önemli bir milletvekili sayısına ulaşacağı görülüyor. Bu, önümüzdeki aylarda özerkliği, ana dilde eğitimi, eyaletleşmeyi,anayasayı, ulus/milli devleti daha çok tartışacağımız anlamına geliyor. Belki İYİ Parti ile MHP hariç her parti içinde bu görüşlere yatkın olan  başka milletvekilleri de var. Bu da ayrılıkçıların hedefe biraz daha yaklaştıklarına dair umutlarını artırıyor.

Dünyanın hiç bir ülkesinde -milliyetçileri ikna veya etkisizleştirmeden- ayrılıkçı hedefleri gerçekleştirmek mümkün olmamıştır. Milliyetçilik, bu tip taleplere karşı milletin ve devletin sigortasıdır. Kabul etmek gerekir ki bugün milliyetçilik giderek etkisizleştirilmiş, şahsi ihtiraslara alet olmaktan ayrılıkçı taleplerin önünde baraj oluşturma gücünü  kısmen de olsa yitirmiştir.Milli politikalar geliştirmek, toplumu muhtemel tehdit ve tehlikelere karşı uyarmak yerine parti ve kişi kültüne hizmet eden belli kadroların  bir çıkar  aracına dönüşmüştür.

Önümüzdeki seçim ülkenin bundan sonra nasıl devam edeceğini de belirleyecektir. Yeni mecliste kilit konumunda olanlar emellerine ulaşmak için ellerinden geleni yapacaklardır. Masada ülkenin geleceği olacaktır. Etkisizleştirilmiş bir milliyetçilik bu masada milletin hukukunu koruyamaz. Onun için milliyetçilerin mecliste güçlü bir yekün oluşturmaları şarttır.Bunun yolu, ulu orta beyanlarla -karşı tarafa yarayacak- çıkışlar yapmak değil, şu anda milliyetçi sağın en güçlü partisi İYİ partiyi meclise en yüksek oy oranı ve milletvekili sayısı ile sokmaktır. Önemli olan parti müdafaası değil, ülke müdafaasıdır. Geleceğe hazırlıklı olmayanlar, geleceklerini kaybederler.

Milliyetçiler birleşiniz, siz dağılırsanız millet dağılır