Evet sevgili okuyucularım. Türkiye’nin ilk defa denediği iki turlu seçimler sona erdi. İktidar ve muhalefet seçim sonuçlarına göre bir kez daha “Muhasebe” yapmak zorunda kalacaklardır.

Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bile itirafta bulunduğu “Deepfake” videolara vatandaşın inandırılması seçimlerde etkili olmuştur.

Vatandaş, 29 TV kanalından adeta muhasara altına alınmıştır. 29 TV kanalından aynı anda tehdit ve küfür dili, montaj videolara inanmak zorunda bırakılmıştır. Vatandaşın büyük bir çoğunluğunun muhalefetin ne dediğini duyma ve işitme imkânı adeta yok edilmiştir.

Düşünsenize, Türkiye’de enflasyon almış başını gidiyor, market fiyatları, ev kiraları, dolar kurunun her gün yükselişi demek ki vatandaşı hiç ilgilendirmiyor anlaşılan. Bundan sonra çevremde, hele de AKP’ye oy verdiğini bildiğim bir kişi hayat pahalılığından, paranın pula döndüğünden, dolar kurunun yüksekliğinden, kiraların yüksekliğinden ve hayat pahalılığından bahsederse tek kelime konuşmasına müsaade etmeyeceğim. Gerekirse ağzının ortasına tokatı yapıştırmayı düşünüyorum. Sen yalana dolana, küfüre ve her türlü seçim hilesinin yalan olduğunu bildiğin halde inanacaksın ve sonuçta o yalanlara inanarak oy vereceksin. Yok öyle. Bundan sonra bu sahtekarların hiçbirisine karşımda söz hakkı tanımayacağım. Olay budur.

Şimdi ne olacak?

Türkiye’yi bekleyen, ekonomiden ve hayat pahalılığından daha büyük tehlike “Mülteci ve Göç” problemidir. Gün geçtikçe içinden çıkılmaz hale gelecektir. Muhalefet kazansaydı, kararlılıkla mülteci veya göç konusunu bir takvime bağlı olarak çözeceklerine inanıyordum. Ama artık bu problemi yaratan iktidarın problemi çözeceğine asla inanmıyorum. Türkiye’nin demografik yapısını gün be gün daha da bozacaklar ve büyükşehirlerimizde başta Suriyeliler olmak üzere yabancıların oluşturduğu “Gettolar” oluşturacaklardır. Adeta polis ve askerin dahi giremeyeceği mahalleler oluşturacaklardır. İktidarın göçmenlere gösterdiği müsamaha bu sonu getirecektir. Bu konuda kahin olmaya da gerek yoktur.

Seçim bitti. Artık partiler neyi nerde yanlış yaptık diye iç hesaplaşmaya başladılar. Hatta iktidar partisi Akp bile bir önceki seçime göre 7 puan düşük oy alınca onlarda da alarm zilleri çalmaya başladı. Muhalefet cenahında ise ortalık toz duman. Hep birlikte oturup biz nerede yanlış yaptık diye “YENİDEN MUHASEBE” yapmalarında memleketin geleceği için fayda mülahaza ediyorum.

=================================

Tüm bu olup bitenleri, sevgili kardeşim İsmail Karadavut’un sosyal MUHASEBE…MUHASEBE…MUHASEBE…MUHASEBE… medyada bir alıntıdan almış olsa da günümüze çok uygun olduğunu gördüğüm için daha fazla okuyucu faydalansın diye yazımın altına alıyorum. İsmail kardeşime teşekkür ediyorum.

SOSYAL MEDYADAN ALINTIDIR

-Tekrar hoş geldin, kin ve öfke dili. Tekrar hoş geldin kutuplaştırma, ötekileştirme.

-Direkt Meclise girebildin mi bilmiyorum, ama dolaylı yoldan da olsa varsın artık. Hoş geldin HÜDA PAR.

-Babası Necmettin Erbakan öldüğünde kız kardeşleriyle miras kavgasına düşen, gençliğini son model arabalarla turlayarak geçiren, babasının bıraktığı siyasi kırıntılarla meclise taşınan Fatih Erbakan, sen de hoş geldin Meclise.

-Maraş, sana diyecek bir sözüm yok. Senin acın sana yeter. Vicdanınla baş başa kal.

- Depremde, asli görevin olan çadır temini yerine, çadır sattın diye isyan ettik, hatta depremden 4 ay sonra AKP Genel Başkanı bu duruma üzüldüğünü dile getirdi. O'nu da üzdük. Seni arada harcadık, Kerem Kınık. Kusura bakma. Tekrar hoş geldin.

-Muhteşem 5'liler, sizleri biraz korkuttuk, kusurumuza bakmayın. Şu, Ay'a dört şeritli yol döşeme çalışmasına bir an önce başlayın artık. Devletimizin kasasından 5 kuruş çıkmasın ama. Şöyle günde 10 bin araç geçiş garantisi de verelim size ve bu işi huzur içinde çözelim. 

-Huzur hakkı vs. adı altında çift maaş alan AKP’li bürokratlar, sizler de biraz endişelenmediniz değil hani. Affedin. Biz, sizden alıp fakire verelim dedik. Yani bizimki de iş mi? Ne haddimize. Siz de bozulmayan düzeninize tekrar hoş geldiniz.

-Akşam üstü pazara gidip, ucuz ya da bir kenarda bırakılmış sebze meyveleri toplayan ama aynı zamanda Saray'ın GÜNLÜK 18 MİLYONLUK MASRAFINA oy veren kardeşim, sana hoş geldin diyecek bir şey bulamadım ama Jaguar'ından, Eyfel Kulesi'nin önünden sana teşekkür edenler olacaktır. O teşekkürleri kaçırma.

-Saray itibardır dediler, inanmadık. Oysa ki, dünyanın gözünde asla olmasa bile ülkemizin yaklaşık yarısının gözünde itibarmış. Bunu zor da olsa kabullenen biz de ülkem gerçeklerine hoş geldik.

-Sen çocuğunun cebine beslenme harçlığı koyamazken, İmam Hatipleri öve öve bitiremeyip, kendi çocuklarını, torunlarını özel okullara gönderenlere oy veren kardeşim, sen kaldığın yerden devam.

Ve

-Güle güle Sevgi Dili

-Güle güle huzur, güle güle barış

-Güle güle hak hukuk adalet

-Güle güle insanca yaşamak

-Güle güle yarınlarımız, umutlarımız

-Güle güle bundan sonrasında yurt dışına akın edecek eğitimli gençlerimiz

-Güle güle etkili, eşit eğitim

-Güle güle liyakat. Cemaat ve tarikatlarla işler gidiyor nasıl olsa.

-Güle güle akıl, bilim, sanat, müzik

-Güle güle özgürlük

-Güle güle Laik ve Demokratik Türkiye Cumhuriyeti

-Güle güle BAHAR

-Ha unutmadan kardeşim, benim tuzum kuru, benim mücadelem, ben gibi bir çok insanın mücadelesi, senin insanca yaşaman idi, sen Stockholm Sendromuna tutulmuşsun. Sana artık ayıracak tek bir saniyem yok. Güle güle kardeşim.  

 /// Alıntı

NE MUTLU TÜRKÜM VE MÜSLÜMANIM DİYENE VE DİYEBİLENE