Yangın mutfaktan başlar, ev halkı bu yangını söndüremezse tüm evi küle çevirir maazallah.

Bu nedenle ekonomik dar boğaza girdiniz mi, gözünüz pandemiydi, aşıydı görmez.

Boğaza giremeyen, halk nezdinde bilin ki sandığa da giremez.

Yaşam koşulları daraldıkça kemer sıkma politikası halka acı reçete olarak yazılır.

Halk bu acı reçeteyi, ilacı herkese eşit miktarda içirilmediğini görünce, biz de tok karnına alalım madem diye tutturuyor.

Ancak uçuk fiyatlar sadece marketlerde değil pazarlarda da durum aynı.

Ucuz bir şey kalmadı insan hayatından başka.

Emekli bir sanatçı olarak pazardan eve geldiğimde kendimi motive etmek için TUİK rakamlarına bakıyorum pembe gözlüklerimle, biraz rahatlıyorum, ohh iyi bari bize yalan mı söyleyecekler koca koca adamlar diyorum, saf saf.

Sonuçta kendimi kandırsam da stres ilaçları içmekten iyidir.

Akıllı siyasetçi halka yutturmak istenen, dünyanın gelişen ekonomisine sahibiz, açlık ortadan kalktı, herkes kendine yetiyor lafı güzafının doğru olmadığını, zor günler geçiren esnaf ziyaretleriyle kendi dillerinden yansıtıyor.

Esnaf kirasını ödeyemez, evine ekmek götüremez durumda.

Bir tık daha iyi olanlar, evlerini arabalarını satarak, bankadan kredi kullanmadan ve batmadan önce son bir çırpınış olarak ayakta kalmaya çalışıyor.

Esnaf böyleyse halk ne durumda?

Fecaat.

Gelir yok ki gider olsun.

İyi Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener'in esnaf ziyaretlerinde medyaya yansıyan görüntülerde aklımda kalan diyaloglar.

"Nasıl işler oğlum"?

"İşler gördüğünüz gibi, işler yok maalesef

"Sesimiz olmanızı istiyoruz"

"Onun için geziyorum oğlum"

Rabbim ayetinde şöyle diyor.

“Yalnız mazlumların yüksek sesini severiz.”

Bu yüksek sesi duymayan heder olur o zaman.

Öyle bağırıyorlar, öyle bağırıyorlar ki, yalnız kendi seslerini duyuyorlar, üstelik mazlum da değiller bu mağdur edenler.

Tam burada yapıştırıyorum işte.

"Onların gözleri vardır görmezler.

Kulakları vardır duymazlar"

Bir de benden; Mideleri geniştir, doymazlar.

Halkının sesini duymak, duyurmak suni gündem yaratma çabalarına kulakları tıkamak, sadece halkın gündemi olan ekonomik batışımızı, nedenlerini dile getirmek siyasilerin hanesine artı olarak yansır.

Ancak halk oy vermek için nasıl bir ekonomik projeleri olduğunu, buradan çıkışın nasıl olacağını, ne vaad ettiklerini, tünelin ucunda ışık olup olmadığını Çin aşısından, Alman aşısından daha çok önemsiyor.

Sosyal patlamaya gebe ülke.

İnsanlar son raddede.

İnsanların sabır taşı çatladı.

Bu nedenle halkın arasında olamıyorlar, halkın içinde değiller.

İkinci yarı üçüncü çeyrek, burası çok önemli de bitti.

Nasıl gittiğini bile göremedik, rüzgâr gibi geçti gitti.

Sinovak mı?

Biontech mi?

Bir buçuk ortaya söyleyelim şöyle acılı büryanı.

"Çeek ustaaa ortaya takviyeliii olsuuun"

“Yanında yeşilliği bol olsun usta, tamam mı”?

Ne diyorum ben yaa?

Nerede kalmıştık.

Ankara kalesinden kendisini boşluğa bırakarak gözlerimizin önünde intihar eden esnafta.

Ülkenin nereye sürüklendiğinin pürmelâli.

Şu anda hastanede yaşamla ölüm arasında bir çizgide.

Yaşarsa sorarsınız.

Sinovac mı?

Biontech mi?

Tercihi olmadığını biliyor.

Yaşarsa yanıtını şöyle verir.

Ne pandemisi, ne aşısı, o ne ki, açıız aç.

Ekonominin aşısı var mı?

Sen ondan haber ver.

Yoksa ört ki ölek.

Nasıl işler oğlum, siftah yaptınız mı?

Esnaf artık ölümle siftah yapıyor.

Görüyor musunuz?

Duyuyor musunuz?

İşitiyor musunuz?

"İşler nasıl oğlum"?

"İşler gördüğünüz gibi, işler yok maalesef"

"Onun için geziyorum be oğlum"

"Sesimiz olmanızı istiyoruz"

Bu sesin vebali omuzlarınızda.

Mazlumun yüksek sesi bu.

Ağırlığı büyük..