Bu fotoğrafı çok zaman oldu çekeli.

Elime geçti yıllar sonra.

Uzun uzun seyrettim.

Çocukluğum geldi aklıma ve çocuk aklımızla ne kadar yaratıcı oyunlar bulduğumuz geldi.

Çelik çomak, müselles, çember, körebe, uzuneşek yakantop, tulumba, bunlardan bir kaçı.

Asıl uzun tahtaları birbirine bağlayarak yaptığımız annelerimizin eskiyen basma pazen elbiselerini keserek, tahta bebeklerin üzerine elbise yaptığımız oyuncaklarımızın, bizi ne kadar mutlu ettiğini düşündüm.

Elbisesi eskisin de, al bunu Ayşe'ye elbise dik, desin diye annemin gözlerine baktığım günler geldi aklıma.

Haaa bir de büyük bir makaranın üzerine eşit şekilde 4 toplu iğneleri çakarak örgü yaptığımız, yılan gibi alttan ördükçe uzayan, ne işe yaradığını hâlâ anlayamadığım oyunlar.

Şunu biliyorum ki;

Bizler oyunlarımızı kendimiz yaratırdık, bu yüzden pahalı oyuncaklara hiç ihtiyaç duymadık.

Ve hiç özentilerimiz olmadı.

Çocuk yaşta şu söz kulaklarımdan silinmedi, yaşamı özentilerimizden uzak karşılayışım, komplekslerimin olmayışı da sanırım bu sözde yatıyor.

"İnsanlar zaafları ile kullanılırlar"

Ailenin başkalarına gıpta etmeden yetiştirilmemizdeki önemi de bu sözde yatıyor.

Şimdi bu fotoğrafa baktığımda, eski bir atın çöpe atıldığını görünce, çocukluğumun da o poşette olduğunu yüreğim sızlayarak hissettim.

Bilgisayarların, Facebook'un, sanal alemin ne kadar bizleri, çocuklarımızı esir aldığını gösteriyor bu sessizce başını dışarı uzatarak, yapma der gibi bakan oyuncak at.

Gözleri bana bakar, medet umar gibi sanki

Görüyorum ki çocuklarımız internetcafe'lerde sanal oyunlarla oynuyor ve bilgisayarı yenemediğindeki öfkelerine gözlerimle tanık oluyorum.

Bizim yerimize düşünüyor artık akıllı telefonlar. Cümlenizi bile sizden önce tamamlıyorlar; şöyle yazacaksın der gibi.

Sonra ifade imgeler, bir şeyi beğendiğimizde, başparmak havada, mükemmel der gibi.

Ne ağladığını hüznümüzle, ne sevincimizi kelimelerle ifade edebiliyoruz.

Onlar bizim yerimize ifade ediyorlar imgelerle.

Konuşmayan, dertleşmeyen, yazmayan, kendimizi cümlelerle ifade edemeyen insanlar olduk.

Yedek pillerimiz ellerimizde robotlar gibi olduk çıktık.(üstüne üstlük bir de pandemi çıktı başımıza )

İçimizdeki insanı hapsederek yaşıyoruz.

Umarım yedek pillerimiz şarjlı değildir.

Hata yaparak, yenilerek yenmeyi öğrenen, hatalarını da güzellikleri gibi görmeyi bilerek, kabul eden insan olmayı özledik..

İşin özü insanca yaşamayı özledik...