Siyaset kavga olmasın diye vardır. Tek silahı da sözdür. Sözün bittiği yerde kavga başlar. Ancak, sözün de doğru söylenmesi,toplumun sinir uçlarına değil,gönül tellerine dokunması gerekir. Yazık ki bizde böyle bir duyarlılık yok. İman- küfür ayırımı bile verilen oylar üzerinden yapılmaya başlandı. Bugün siyaset borsasında sürümde olan dinin İslam'la hiç bir alakası yok.

Bizim dinimiz bu değil, bu bambaşka bir şey. Bu din,insanlara ahlak,barış,kardeşlik telkin etmiyor,tam tersine insanları ayırıp birbirine düşman ediyor.Sözü yumuşatarak söylemiyor,sivrilterek,insanların ruhlarını,vicdanlarını kanatarak söylüyor. Bu siyaset tarzının da, bu üslubu kullanan siyasetçilerin de artık sahneden çekilmesi lazım. Ülkücü hareketin duayenlerinden bir arkadaşımız bu tarz siyasetin tehlikelerini görerek uyarıcı bir not göndermiş. Bugünkü yazımı ona ayırmayı doğru buldum. Umarım zengin bir tecrübe birikiminin sonucu olan bu uyarılardan ders çıkaranlar olur.

"Önümüzdeki günlerde yoğun bir seçim kampanyası olacak. Maalesef, bizde kampanyalar bir savaş gibi. Her kampanyada yeni hainler,münafıklar,teröristler çıkarıyoruz. Her seçimde biraz daha kamplaşıyoruz. Oysa Türkiye gibi hedef ülkelerde en tehlikeli şey kamplaşmadır, toplumun birbirine ve devlete küstürülmesidir.

Siyaset dini bir faaliyet değil,dünyevi bir faaliyet,hiç bir siyaset ve kadro kendini dinle özdeşleştiremez, onu temsil iddiasında bulunamaz.İslam bize özel bir yönetim formu göstermemiş,adaletle hükmetmeyi ve halka danışmayı emretmiştir. Gerisi propagandadır.Üstelik devlet yönetiminde LİYAKAT DİNDARLIKTAN ÖNCE GELİR.

Diyeceğim şudur: dinle dinsizlik arasında bir tercih yapmayacağız,farklı yönetim anlayışları arasında bir tercih yapacağız. Bazıları milletvekili olacak,bazıları olmayacak,ne dinimiz iktidara gelecek, ne de iktidardan düşecek.Dünyası için mücadele edenlerin seçim boyunca oluşturacakları gerilimin sıkıntısını biz yaşayacağız.

Onun için hiç bir siyaset için kavga etmeye,kamplaşmaya değmez. Küstüren bir siyaset meşru değildir. Biz her partilisi ile kardeşiz,en yüce değerimiz budur. Kardeş kalırsak büyürüz, düşman olursak hep beraber kaybederiz.Siyasi tercihlerimizi söyleyelim, farklı olalım ama hasım olmayalım.Tercihlerimizi edep,terbiye sınırları içinde tutalım,emin olun o zaman kendi hırslarına oynayanlar değil,biz,yani Türk milleti kazanır..."

Bu güzel söz ve temenniler kaç kişinin gönlünde makes bulur bilemem,ama Türk siyasetinde bir üslup sorunu olduğu muhakkak. Sevgi dilini öğrenememiş siyasetçilerin yaydığı nefretin sıkıntısını toplum yaşıyor. Daha dün beş İYİ partili saldırıya uğradı. Siyaset böyle mi yapılır? Nefret dili, topluma verecek bir şeyi kalmamış olanlarla,hasutların dilidir.İnsanlar aşağı düştükçe seslerini yükseltir,korkuları arttıkça bağırırlar. Lakin, korkunun ecele faydası yoktur.