1964 yılında Nobel Edebiyat ödülünü reddettiğinde gerekçesi çok basitti Sartre’nin.
Jüri’yi bu ödülü vermek için ‘yetersiz’ bulan Sartre  “Evimde yer yok...”  demişti. Bir yazarın kendisini ‘kurumsallaştırmaması’ için ödülü reddetmesi gerektiğini düşünen Sartre için ‘Nobel ödülü ile bir kilo patates’ arasında bir ‘fark yoktu’ yayıncısına göre...
2014 yılı Aralık ayında ise Türkiye’de ‘Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’ dağıtıldı.  
Edebiyat ödülünü Alev Alatlı kaptı...
Törende, Erdoğan ailesini duygulandıran bir konuşma yaptı Alev Alatlı ve Emine Erdoğan gözyaşlarına hâkim olamadı...
‘Cumhurbaşkanlığı edebiyat büyük ödülü’nü alan ve Emine Erdoğan’ı ağlatan Alev Alatlı:
 “Dünya 5’ten büyüktür. Beynelmilel medya kartellerinin, muhtelif strateji uzmanlarının nadan dünyalarından büyüktür. Sayın Cumhurbaşkanım siz ve ekibiniz dünyadaki bugün 1.5 milyon Suriyeli’ye kapılarını açtığınız için tarih sizi ayrı bir yere yazacak. Dünya 5’ten büyüktür dediniz ve tüm oligarkları boşa çıkardınız. Bugün George Orwell olsa sizi ayakta alkışlardı. O yetmez Daniel Defoe de kalkar o da alkışlardı...”  dedi...
2011 yılıydı,  “Türkiye paçozlaşıyor”  demişti Alev Alatlı...
Ne demekti ‘paçozlaşmak’?
F. Develioğlu lûgatine hiç almamış kelimeyi. Türk Dil Kurumu ise ‘bir kefal türü’ ve ‘argoda fahişe’ olarak açıklamış. 
Alev Alatlı ‘paçoz’ kelimesine yüklediği anlamları kendisi açıkladı:
“Paçoz, kendi çıkarları için her yolu mubah sayan, küstah, beş para etmez, sokak kurnazı, zevzek, müptezel, basmakalıp, palavracı, rüküş, hoyrat, içtensiz, pespaye, nekes, terbiyesiz, aşağılık, ahlâksız, kalleş” demekti kendisine göre...
2014 yılı Aralık ayında ise ‘paçozlaşan Türkiye’nin Cumhurbaşkanının elinden edebiyat ödülünü aldı Alev Alatlı, Tayyip Erdoğan’a medhiyeler düzerek...
 “George Orwell yaşasaydı sizi alkışlardı”  dedi, kendisini alkışlattı...
George Orwell yaşasaydı Tayyip Erdoğan’ı alkışlar mıydı, bilmiyorum, lâkin Cemil Meriç yaşasaydı eğer Alev Alatlı’yı alkışlamaz ve ‘haram sofralarının artıklarıyla geçinmek’le suçlardı. 
Çünkü,’17 ve 25 Aralık’ta başlayan ‘yolsuzluk fırtınası’nda bahse konu olan sofralar haram sofralarıydı, üstelik Alev Alatlı gibi bu ‘yolsuzluk fırtınası’nın içinde fetvâlarıyla şöhretine şöhret(!) katan bir başka aydınımızın tecviz ettiği sofralardı...
Yolsuzluklarla ilgili tek kelâm etmeyen Alev Alatlı, o sofraların misâfiri olmaktan imtinâ etmedi bir münevver olarak...

***

Yıllar evvel, Cemil Meriç’i anma proğramlarından biriydi.
Konuşmacılar arasında merhumun kızı Ümit Meriç de vardı.
Konuşmasında,  “Cemil Meriç’i anma etkinliklerine ısrarlı dâvetlere rağmen katılmayı reddeden Alev Alatlı’nın da burada olmasını isterdim”  dedi.  
Ve bir soru sordu Ümit Meriç:
“Babamla kayıt cihazıyla uzun mülâkat yapan tek kişidir Alev Alatlı. Günler süren bu mülâkatın kasetleri Alev Alatlı’dadır. Biz bu kasetlerde neler olduğunu bilmiyoruz. Alev Hanım da açıklamıyor. Acaba yazdığı kitaplarda o kasetlerden neler var? Kitaplarıyla bu kasetler arasında organik bir bağ var ise açıklasın, yok ise yine açıklasın”  dedi.
O yıllarda Alev Alatlı’nın ‘Viva la Muarte, Valla Kurda Yedirdin Beni, O.K Musti Türkiye Tamamdır, Nuke Türkiye’ isimli romanları yayınlanmıştı ve ciddi bir okuyucuya ulaşmıştı...
Ümit Hanım’ın sorusu en kibar ifâdeyle ‘mânidar’dı.
“Büyük ustam, fikrimde devrim yaratan insan Cemil Meriç’tir”  diyen Alev Alatlı bu soruya kamuoyu önünde cevap vermedi, fakat Cemil Meriç’i anma proğramlarına da hiç katılmadı.
Ümit Hanım’ın bu sorusunu Sn. Alev Alatlı’ya ilettiğimde şahsıma yazdığı cevap enteresandı.
“O kasetler deşifre edildi ve kasamda kilitli duruyor, benim sağlığımda yayınlanmayacak, yayınlanırsa en başta o hanımefendi olmak üzere pek çok isim mahçup olur”  demişti...
Bunları, Yavuz Bingöl’le birlikte ödül alan Alev Alatlı’yı ‘kaçak saray’da Tayyip Erdoğan güzellemeleri yaparken görünce hatırladım...
Keşke Cemil Meriç’le yaptığı o uzun mülâkatın kasetlerini yayınlasa artık Alev Alatlı...
Kim mahçup oluyorsa da olsun...