Önümüzde çok önemli bir seçim var ve çetin bir propaganda ve medya savaşı bizi bekliyor. 

Medya üzerinden siyasi kampanyalar vatandaşların tercihinde ne kadar etkili olabilir? 

Sanırım en güzel örnek Putin'in dünya siyaset tarihinin en parlak cilalama kampanyasıyla başkanlığa gelişidir.  

Reagan'ın Ey Gorbaçov ülkenin varlıklı, mutlu ve özgür olmasını istiyorsan bu kapıdan gir, aç bu kapıyı, bu duvarı yık (Berlin duvarı) dolduruşundan birkaç yıl sonra ne duvar kaldı ne de koca Sovyet imparatorluğu. Devletin ücret veriyormuş, işçinin de çalışıyormuş gibi yaptığı komünist ekonomik düzenin kaçabilecek bir yeri kalmamıştı. Lakin beterin beteri varmış; Ayyaş Boris Yeltsi'nin yolsuzluk bataklığındaki Rusya. 

Ülke serbest piyasa ekonomisine geçerken elindeki her şeyi  yok  pahasına satışa çıkarırken Sovyet ordusunun silah, üniforma ve madalyaları dahi işporta tezgâhlarına düşmüştü. Ülkenin tüm zenginliklerini yağmalayan mutlu oligark azınlık dışında halkın geneli için perestroyka (yeniden yapılanma) sefalet ve yıkım demekti ve ümitler yerini hayal kırıklığı ile kızgınlığa bırakmıştı. Açıkçası ülkenin nereye gittiğini kimse bilmiyordu.  

16 yıl KGB ajanı olarak çalışmış kimsenin tanımadığı bir adam Kremlin kodamanlarınca sadık bir memur olacağı düşüncesiyle devlet televizyonlarının imkânları kullanılarak yeni Rusya'yı canlandırıp, modernleştirecek, hayranlık duyulup itaat edilecek çar portresi olarak piyasaya sürüldü. Başlangıçta oldukça düşük popülaritesi olan (%2) kısa boylu, sıradan bu adam cilalama kampanyasıyla şarkı sözlerinde olduğu gibi ‘enerji dolu, içki içmeyen, can yakmayan ve asla terk etmeyen bir erkek’ olarak pazarlanıyor, Putin gibi bir erkek istiyorum pop şarkısı listelerde en üst sıraya yerleşiyordu. Ata binerken çekilen kaslı vücudunu sergilediği fotoğrafları troller tarafından kah bir ayının, kah bir kaplanın üstüne montajlanarak güçlü lider imajı pompalanıyordu.  

Hastalıklı ve ayyaş Yeltsin’den bıkmış Rusları etkilemek için Putin’in fazla çaba sarf etmesi gerekmedi. Sadece ayık olması bile yeterliydi. Olaylar görünüşte hiçbir özelliği olmayan bu adamı başkanlığa taşıdı. ABD başkanı Lincoln’ün başkan olmayı düşünüyor musunuz sorusuna verdiği ''Olaylar başkan yapar'' cevabı adeta ete kemiğe bürünmüştü.

Putin İlk seçimden itibaren televizyonun toplumu kontrol gücünü saplantı haline getirip, Rusya’nın yüzde 65’ini kapsayan bir iletişim ağına sahip olmayı kendisine hedef koydu. Bu şekilde iktidarını kalıcı hale getirmeyi planladı. Her ne kadar iktidara saygılı davrandıysa da devlet kanallarından ayrı duruş gösteren özel Rus NTV'si Putin tarafından yutulmaktan kurtulamadı. Gazeteler çok okunmadığı için yazılı basındaki çeşitliliği ilk başlarda kremlin çok umursamadı. 2005 yılbaşında yürürlüğe giren bir yasayla terörist saldırıları bahane ederek seçimle gelen valileri kendisi atamaya başladı. Beş yılın sonunda kendine sadık bir cep parlamentosu oluşturdu. Rusya’nın külfetsiz çakma demokrasisinde bütün televizyonlarda Kremlin’in dikte ettiği metinler okunuyor, seçimlerde birçok kişi aday oluyor fakat sonuç genelde başından ayarlanıyor, mecliste muhalif partiler olmasına rağmen hepsi Putin’in sözünü dinliyordu. 

Putin'in ilk başlardaki söylemleri değişmiş demokrasinin tarihsel olarak Rusya’ya uygun olmadığını açıkça dile getirilmeye başlanmıştı. Yine geleneksel otoriter devlet modelinde yapay bir birlik oluşturmak için dış mihraklar söylemi sürekli taze tutuluyordu. Her türlü rezillik ve sefilliği yaşamış Rus halkı için Putin’ciliğin sihirli cümlesi istikrardı. Kısaca Putin dönemi daha az özgürlük fakat daha çok istikrar demek olup, hiçbir şeye ses çıkarmayan halk sadece emeklilerin bedava ulaşım haklarının sona erdirilmesini protesto için sokaklara dökülmüştü.

Kimsenin tanımadığı sıradan bir adamdan Putin efsanesini oluşturan şey kampanyaların gücüdür.  

Kampanyaların gücü deyince aklıma bir sigara firması CEO'sunun sözleri geldi; Ölümü nasıl satarsınız? Yılda 350 bin kişiyi, günde bin kişiyi öldüren bir zehri nasıl pazarlarsınız? Geniş açık alanlarla, dağlarla, göllerle, deniz kıyılarıyla, genç sağlıklı insanlarla, atletlerle… Ve öylede yaptılar. Sanatçı ve sporcuların rol aldığı reklamlarla yıllarca ölümü insanlara sattılar. 

Yeter ki kampanyan iyi olsun ölümü bile sağlıklı yaşam diye pazarlarsın...