(Sadık Ahmet yazımın ilk bölümüne gösterdiğiniz ilgi ve alakaya teşekkür ederim.)

Bu makalemi babası şehit edildikten sonra Batı Trakya’dan Türkiye’ye göç eden rahmetli büyükbabam Mustafa Güler’e ve rahmetli büyükannem Emine Güler’e ithaf ediyorum.

Bulgar işgalinden beri bundan beteri olmaz diye düşünen ama sürekli durumları kötüleşen Türkler, faşist rejimden daha kötüsü olmayacağına emin olmuştu ki, Kıbrıs müdahalesi oldu. Türkiye’nin harekatına karşılık veremeyen rejim yıkıldı. Demokrasiye geçilince Yunan halkının durumu iyileşirken, Türklerin durumu daha da kötüleşti. Kurtuluş Savaşındaki yenilginin acısını Türk azınlıktan çıkaran dedelerinin yolundan giden Yunanlar mağlubiyetin acısını azınlık mensuplarından çıkardı.

Türkler beterin beteri olduğunu defalarca yaşayarak tecrübe ettiler. Faşist rejimin başlattığı vatandaşlıktan çıkarılma dahil tüm uygulamalar ağırlaştırılarak sürdürüldü. Türkler sokaklarda taciz edilmeye başlandı. Türkiye Kıbrıs’ta yeni hamleler yaptıkça, azınlık üzerindeki baskı arttı. Baskı arttıkça göç hızlandı. 1980’li yıllarda mevcut problemlere müftü problemi eklendi. Lozan’a göre Türklerin müftülerini seçme hakları vardı ama devlet bu hakkı tanımayarak kontrol edebileceği şahısları müftü olarak atadı.

Türkler müftülerini seçti. Böylece partiler vasıtasıyla bölünmüş olan cemaat bir bölünme daha yaşadı. Gerçi baskın çoğunluk atanan müftüleri ve onların aldığı kararları tanımadı ama yine de toplumun arasında fitne başlatıldı. Yunanistan’ın 1981 yılında AB’ye üye olmasından sonra da Türklerin durumunda belirgin bir iyileşme olmadı. Ta ki Sadık Ahmet sahalara inene kadar.

Sadık Ahmet 1947 yılında, 185.000 kişinin öldüğü iç savaş sürerken Gümülcine’nin Sirkeli köyünde doğdu. Türk azınlığın muhatap olduğu ağır koşulları yaşayarak büyüdü. İç savaş devam ederken yaşadığı köy basıldı, insanlar öldürüldü ve dağa kaldırıldı. Celal Bayar lisesinde, Yunan makamlarının engellemeleri yüzünden az sayıda öğretmenin çağ dışı kitaplarla vermek zorunda kaldığı eğitime rağmen Ankara Tıp Fakültesini kazandı. Sadık Ahmet altı yıl süren ortaokul ve lise eğitimi sırasında öğrenci yurdunda kaldı. Bu sayede Batı Trakya’nın her tarafından gelen Türk gençleriyle tanıştı, dostluklar kurdu. Lise ikinci sınıftayken Türklere ait Akın gazetesinde makaleler kaleme aldı.

Bu makalelerden Sadık Ahmet’in Türk azınlığının sorunlarının çözümüne kafa yormaya başladığını anlıyoruz. 1966-1967 döneminde Türkiye’de eğitim aldıktan sonra, Yunanistan’da darbe olmasına rağmen hatta darbe olduğu için memlekete döndü. Demokrasiye geçildikten sonra azınlıkta iyimser bir iklim oluşmuştu. Denkliklerin alınacağı öngörülüyordu. Fakat faşist rejim kurulunca ve baskılar ağırlaşınca bu hayalin bir başka bahara kaldığı anlaşıldı.

Sadık Ahmet doktorluk mesleğini bilinçli olarak tercih etmişti. Doktorluk, halkıyla bütünleşebileceği, köyleri kasabaları istediği gibi ziyaret edebileceği hatta yasaklı Türk köylerine gidebileceği tek meslekti. Batı Trakya Türk azınlığının doktoru yok denecek kadar azdı. Türkiye’de eğitimini tamamladığında Yunanistan’da doktorluk yapamayacaktı. Darbe olduğunda Türkiye’de binden fazla Türk öğrenci vardı.

Sadece biri Batı Trakya’ya döndü. On binlerce Yunan vatanından kaçarken, kendini toplumuna adayan bir yiğit, Sadık Ahmet Yunanistan’a geri döndü. Lider zor zamanlarda farklı yaklaşımlar gösteren insandır. Sadık Ahmet tıp eğitimine sıfırdan başlayarak Selanik Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi. Askerlikten ve mecburi hizmetten sonra Batı Trakya’ya yerleşti. Sadık Ahmet Yunanistan’da üniversite bitirmiş olmasına rağmen uzun dönem ve er olarak askerlik yapmak zorunda kaldı. Yüksek ateş nedeniyle vefat etme riski olan bir Yunan çocuğu kurtardığı için yetkisiz doktorluk yaptığı suçlamasıyla askerliği 4,5 ay uzatıldı.

Böylece Sadık Ahmet Yunanistan tarihine ‘’34,5 ay askerlik yapan Türk’’ olarak geçti. Sadık Ahmet, Batı Trakya’ya yerleştiği ilk yıllarda vatanının köylerini, kasabalarını her karış toprağını tanıdı, azınlığın sorunlarının hepsini içselleştirdi. Sadık Ahmet aynı zamanda Batı Trakya’nın ilk fenni sünnetçisiydi. Doktorluk hizmetinin yanında Türklerin sorunlarını sahiplenmesiyle, dertlilere derman olmasıyla tanındı. Yaşlıların evladı, gençlerin ağabeyi, çocukların Sadık amcası olmayı başardı. Particilik yapmadığından tüm kesimlerce sevildi, benimsendi. 

Yunanistan’ın Avrupa Birliğine üye olmasının doğurduğu fırsatları ilk fark eden Türk, Sadık Ahmet’tir. Liderler hem öngörülü olurlar hem de uzak görüşlü. Yunan devleti dahi aydınlarının çoğunu kaybetmiş, sindirilmiş, bölünmüş ve parçalanmış azınlıktan herhangi bir girişim beklemiyordu. Sadık Ahmet çok doğru bir strateji benimseyerek başlatacağı mücadelenin konseptini ‘’insan hakları’’ olarak belirledi.

‘’Türklerin hakları’’ demedi, ‘’Müslümanların ya da Müslüman Türklerin hakları da’’ demedi. ‘’Batı Trakya Türk azınlığının insan hakları’’ dedi. Bu strateji sayesinde, dava, geniş kesimlere özellikle Avrupa’daki insan haklarına duyarlı çevrelere mal edildi. Sadık Ahmet’in ilk girişimi Batı Trakya Türklerinin haklarını uluslararası kamuoyuna duyurmak için imza kampanyası düzenlemek oldu. Tutuklandı ama vaz geçmedi. On beş bin imzalı mektup Avrupa’ya Yunanistan’da Türk azınlığı olduğunu ve bu insanların haklarının çiğnendiğini duyuruyordu.

Mektupta Türk kelimesinin yasaklanması, Türk kelimesini kullananların cezalandırılması, kamulaştırmalar, vatandaşlıktan çıkarmalar, eğitim hakkının gasp edilmesi ve Lozan Anlaşmasında tanınan dini lideri seçme hakkının kullandırılmaması yer alıyordu. 1987 yılında Selanik’te düzenlenen Demokrasi ve İnsan Hakları konulu uluslararası toplantıda katılımcılara on beş binden fazla vatandaş tarafından imzalanmış kampanya mektubunun İngilizce tercümesini dağıtan Sadık Ahmet  yeniden hapis cezasına çarptırıldı. 1989 senesinde ilk kez bağımsız milletvekili seçilen Sadık Ahmet’in vekilliği resmi makamlarca iptal edildi.

1990 senesinde, daha fazla oy alarak yeniden bağımsız milletvekili seçilen Sadık Ahmet, bir konuşmasında azınlıkla ilgili olarak ‘’Türk’’ ifadesini kullandığından yeniden tutuklandı. Yunanistan, uluslararası kamuoyunun yoğun baskısı nedeniyle Batı Trakya önderini iki ay cezaevinde tutabildi. Ahmet, 1991 senesinde, Dostluk, Eşitlik ve Barış Partisini (DEB) kurdu. Sadık Ahmet’le parlamentoda başa çıkamayan Yunan partileri Seçim Kanunu değiştirerek siyasi partilerin yanında bağımsız adaylara da %3 ulusal baraj getirmişti. (Bağımsız adaylara ülke barajı uygulayan ilk ve son memleket Yunanistan’dır.) Böylece nüfusun %1,5-2’sini teşkil eden Türklerin DEB çatısı altında veya bağımsız olarak Yunan meclisinde temsil edilmesi engellendi.

Sadık Ahmet, %3 ulusal barajı, asimilasyon altındaki Arnavut azınlığı ve uygulanan politikalara karşı olan sağduyulu Yunanları da partiye katarak aşmayı planlıyordu.  Engellemelere rağmen durmayan, durdurulamayan Sadık Ahmet, Lozan Anlaşmasının imzalandığı günün yıl dönümünde, yani 24 Temmuz 1995’te trafik kazası süsü verilen bir suikast sonucunda şehit edildi.

Büyük liderler milletlerinin en çok daraldığı, kan kaybettiği ve ihtiyaç duyduğu dönemlerde çıkarlar. Atatürk, Denktaş, Alptekin, Cemiloğlu ve Sadık Ahmet böyledir. Yorulmuş, bezmiş, birbirine düşürülmüş, zor günler yaşayan Türkler Sadık Ahmet’le taze kan buldular, korkusuz ve mert bir lidere kavuştular. İçine hapsoldukları manevi Ergenekon’dan çıktılar.

Sadık Ahmet ısrarlı mücadelesiyle sadece Batı Trakya Türklerini birleştirmedi, anavatandaki Batı Trakya Türkleriyle, Avrupa ve Türkiye’deki Türkleri de birleştirdi. Batı Trakya davasını aynı Kıbrıs gibi Türk milletine mal etti. Türk devlet adamları dar çerçevede Batı Trakya, geniş çerçevede Dış Türkler davasını onun yardımıyla özümsedi. Türkiye’ye her geldiğinde, hiçbir resmi görevi olmamasına rağmen Alpaslan Türkeş’i ziyaret ederek fikir alışverişinde bulunurdu.

Mücadelesiyle Rumeli’nin her tarafındaki Türklere ve Müslümanlara örnek oldu. Yunanistan’da yaşayan ve vatandaşlık hakkını kaybeden Türklerin baskın çoğunluğu verilen mücadele sayesinde yeniden vatandaş oldu. Parçalanmış aileler birleşti. Yurtdışındaki Türklerin Batı Trakya’yı, Batı Trakya’daki Türklerin Türkiye’yi ziyareti kolaylaştı. Ehliyet ve emlak edinme yasağı kalktı. En önemlisi dünyanın her yerindeki Türkler mücadele azmi kazandı. Ruhu şad olsun.

‘’… Ben bir Türk olduğum için hapse götürülüyorum. Eğer Türk olmak bir suç ise, bunu burada tekrar ediyorum. Ben bir Türküm ve öyle kalacağım.’’  ‘’Selanik günleri benim hayatımın en çapraşık, en karışık duyguların içimde fırtına gibi estiği günlerdir. Bir tarafta muhteşem eserleri görüyor, gururlanıyor, diğer taraftan içine düştüğümüz durumu düşünüyor, hüzünleniyordum.’’ SADIK AHMET