İtiraf etmek gerekir ki -beklenenden çok farklı bir tablo ortaya çıktı.Seçimin iki sürprizi var, birincisi MHP'nin beklenenden ve tahmin edilenden fazla,İYİ partinin az oy almasıydı. Bunun sebeplerinin irdelenmesi gerekir.

Ekonominin dip yaptığı,dövizin ateşinin her geçen gün yükseldiği bir ortamda beklenti daha farklı bir tablonun ortaya çıkmasıydı. Çıkmadı,çünkü başarısızlık medya üzerinden yürütülen mühendislik faaliyetiyle dış güçlere fatura edildi. Devletin bütün kurumları AKP kazansın diye seferber edildi. Medya muhalefete iktidarın onda biri kadar bile kendini ifade imkanı tanımadı,sonuç Erdoğan ve AKP'nin zaferi oldu. Bu bir zafer ama kirli bir zaferdir. Çünkü yarış çok eşitsiz,adaletsiz şartlarda yapıldı. İktidarın kazanması,muhalefetin kaybetmesi için her şey vardı.

MHP bölünmesine ve seçim süreci boyunca doğru dürüst miting yapmamasına rağmen yüzde 11 civarında oy aldı. Bu,1 Kasım ile 7 Haziran seçimleri arasındaki oy farkının İYİ partiye gittiğini,özü muhafaza ettiğini gösteriyor. Hiç bir şey yapmadan bu oy oranını yakalamak MHP için başarıdır.

Seçimin en büyük hayal kırıklığı herhalde İYİ parti oldu,beklenti yüzde 15-16 civarındaydı ama alınan oy yüzde 10 oldu. Akşener yola çıktığında bütün anketler yüzde 20'lik bir oy potansiyeline işaret ediyordu. Seçimin bu kadar erkene alınmasının sebebi bile İYİ partinin alacağı oyların yarattığı korku idi. Ama bu oy oranı aşama aşama düşerek yüzde 10 luk bir orana geriledi.

Bunun bir çok sebebi var. Bir: İYİ parinin dışındaki sebepler,İki ;iç sebepler. Dış sebepler, medya ambargosu ve Akşener için oluşturulmaya çaışılan FETÖ imajıydı. İç sebepler ise Akşener'in Fetö'de boğulması, gittiği her yerde "bana Fetöcü diyorlar " diyerek kendisiyle ilgili oluşturulmaya çalışılan algıya katkıda bulunması, kullandığı dil ve aday seçiminde yapılan yanlışlardı.

Akşener'in toplumdaki imajı milliyetçi/muhafazakar imaj. Parti kurulurken yüzde 20'lik oy oranı bu algı ve beklenti içindi. Ama seçimde kullanılan dil muhafazakar/milliyetçi bir dil olmadı. Merkez sağ bir parti olmak milliyetçi/muhafazakar bir dil kullanmaya mani değil. Nitekim Erdoğan, seçimi milliyetçi/muhafazakar bir dil kullanarak kazandı. Bütün başarısızlıklarını bu dil üzerinden kapattı. Akşener'in kullandığı dil daha çok ulusalcı/sol/Atatürkçü bir dil oldu. O dil bizim dilimiz değil. Toplumun adalet,demokrasi,özgürlük,terörle mücadele gibi beklentileri karşılanamadı. Akşener'in kullanması gereken dili İnce kullandı ve kendi adına başarılı da oldu.Akşener'in kullandığı dil AKP tabanından çok CHP tabanına hitap eden bir dildi. Oysa, AKP'nin hitap ettiği tabana ortak olmadan iktidarı değiştirmek çok zor. Belki bir diğer neden de yeni bir parti olarak henüz bir aidiyet duygusu oluşturamamasıydı. Bunun oluşabilmesi için topluma bir kimlik sunmak gerekiyordu,İYİ parti bunu sunamadı. Aday tercihlerinde yapılan yanlışlar da eklenince böyle bir sonuç mukadder oldu.Bütün bu olumsuzluklara rağmen alınan yüzde 10 oy partileşmek,büyümek,yeni bir hamle yapmak için yeterli bir oydur. Yeter ki gerekli dersler çıkarılabilsin.

İnce için ayrı bir başlık açmak gerekiyor.Başarılı bir performans sergiledi. Toplumun her kesiminin sempatisini kazandı.Partisinden çok daha fazla oy aldı. AKP karşıtlarında ilk defa kazanabiliriz umudunu oluşturdu. Kendisi Kılıçdaroğlu'nun karşısına bir daha rakip olarak çıkmam dese de CHP'yi gelecekte değişimin beklediğini söylemek mümkün.

SP beklenenin altında bir oy aldı,çalışma da yapmadı. AKP tarafından -davaya ihanet- suçlaması ile frenlendi. HDP' beklendiği gibi barajı aştı. Mevcut meclis tablosu ile iktidar partisi artık yasaları uzlaşmalarla çıkarmak zorunda kalacak. Belki de seçimin en önemli sonucu budur. Ülke ve milletimize hayıtlı olsun.