En ufak bir eleştiriyi vatan hâinliğine veya fetöcülüğe yormak gibi bir savunma mekanizması geliştiren Ak Parti, liderinin ne hâle geldiğinin bilmem farkında mı? Onlar farkında olsa da olmasa da mesele, hepimizin meselesi. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve onun verdiği her fotoğraf, onun ağzından çıkan her söz, hepimizi ilgilendiriyor. Erdoğan, devleti temsil ediyor ve devlet, hepimizin devleti.

Oğulpınar’daki Hollywoodvâri asker ziyâretini görünce, “Cumhurbaşkanına bu aklı kim veriyor?” diye çok hayıflandım. Manzaradan, ne oradaki aklı başında insanlar ne de gerideki aklı başında Ak Partililer, memnûndular. Peki ses çıkardılar mı? Kimin haddine?

Oysa itirâzımız sanatçıların gitmesine değil, giden sanatçıların kalitesineydi. Mafyamatik işleriyle, kadınları dövmesiyle meşhûr arabeskçilerin, hafif meşreplikleriyle tanınan şarkıcıların arasında Cumhurbaşkanımızı görmekten hoşlanmadık; utandık. Suç mu bu? Memnûn mu olsaydık? “Yakışmış” mı deseydik?

Ayrıca oğullarını asla Oğulpınar’a göndermeyecek olanların, Oğulpınar’daki Mehmetlere “aferin” demesini niye kutsayalım ki?

Oğulpınar ziyâretine çağrılanlara, en başta Âile Bakanı Fatma B.Sayan Kaya’nın itiraz etmesi gerekirdi. Kadın dövmekle meşhûr bir adamın, âile kurumuna zarar veren magazin figürlerinin Cumhurbaşkanı’nın yanında ne işi vardı?

Hayâtı hile olan, bir dahaki yurt dışı gezisini garantilemek isteyen gazetecilerin savunması normaldi. Fakat vicdanlı olduğuna inandığım, İslâm kadınları romancısı Sibel Eraslan’ın ses vermesini, özeleştiri yapmasını bekledim. Giden heyetin içindeydi. Özeleştiri şöyle dursun, romantik bir yazı yazıp uçakla giden sanatçıların meşakkatli yolculuğundan bahsetti.

Sibel Hanım’ın üslûbu böyle. Dersanelerin kaldırılması gündeme geldiğinde de “Küçük oğlum bir gün sırtında epey büyük bir kazakla dönmüştü eve. Dershanede çok terlemiş; öğretmeni kendi kazağını sırtından çıkartarak ona giydirmiş.” yazıları yazarak vicdanlarımızı kanatmıştı. (30 Kasım 2012-Star)

Bu meşakkati çeken sanatçılar içinde felçli olanlar, kanser tedâvisi gören annemiz yaşındakiler varmış. Evet vardı. Tedâviyi de Amerika’da gördüler. Gencecik fidanlar toprağa düşerken buna mı ağlayalım yâni?

Eraslan’ın bahsettiği felçli sanatçı, İbrahim Tatlıses. Anlaşılan Eraslan, felçli adam hakkında Perihan Savaş’ın “Vururdu, hep vururdu. Sâdece bana değil, herkese vururdu.” dediğini bilmiyor.

Seçim ufukta görününce Tatlıses, İzmir’den aday adayı oldu. İzmir mitinginde sahneye çıkarılınca bir hâtırasını anlattı. Oğlu İdo, iki aylıkken üşümüş. Çünkü villada doğalgaz yokmuş. (İdo’nun şansına bakın ki o yıllarda Türkiye’de odun kömür sobaları ve elektrik de yokmuş.)

İdo üşüyünce baba Tatlıses, Belediye Başkanı Erdoğan’ı aramış. “Villamda oğlum üşüyor.” demiş. Hemen villaya doğalgaz bağlanmış.

Ah be İmparator, cemaate yakın olaydın, ne kazaklar gelirdi oğluna!

İdo’nun donarak ölmekten kurtulma hikâyesini, Tatlıses anlattı; Cumhurbaşkanı Erdoğan, tasdik etti ve kalabalık alkışladı.

Hemen sonrasında ortaya çıktı ki İdo, 1992 doğumluymuş. Erdoğan, 1994 yılında belediye başkanı oldu. Hadi İbrahim Tatlıses, felçli ve zihni karışık. Peki Erdoğan, neyi tasdik etti?

Bilemiyorum, belki de Tatlıses’in dili sürçmüştür. Yâni bu hâdise olduğunda İdo, 2 aylık değil de 2 yaşında olabilir.

Diyelim ki böyle...

Tatlıses’e yapılan bu torpilin nesi alkışı hak ediyor anlayamadım. Ama bir dakika... Ünlülerin, lütfedip vatandaş gibi meşakkat çekmesi alkışlanacak bir şeydir değil mi?

Yanlış, yanlışı doğurdu. Kimsenin içine sinmeyen Oğulpınar ziyâretini meşrûlaştırmak adına yapılan bu gösteri, ikinci bir sıkıntıya yol açtı.

Şimdi..

Sibel Eraslan’dan, bu durumu kurtaracak bir yazı bekliyoruz. İdo’nun villada çektiği meşakkatten başlayabilir.

Aslında biz fesatız. Yazıklar olsun bize! Ünlü ve sosyetik sanatçılar lütfedip, merhamet edip halka iniyor ama biz anlayamıyoruz. Koskoca artsist, felçli hâliyle villasını, o lüks hayâtını bırakıp o sıcakta seçime destek vermeye gitmiş. Bu meşakkatten, zihni karışamaz mı? Adamda çocuk bol. İdo değil de Mido’dur belki.

Devâm edin Sibel Hanım/lar! Muhâlefet, sizinle gurur duyuyor.

Sâyenizde, “Uzun Adam” irtifâ kaybediyor.

.......

13 YAŞINDA BOSNA’YA GİDEN GAZETECİ

Sıra dışı bir gazeteci olan Turgay Güler, sıra dışı târih programında Bosna Savaşı’na gittiğini söylemişti. Geçen sene araştırdım. Doğum târihi, Târih Bilinci ve 1000 kitap isimli internet sitelerinde 1982 olarak geçiyordu. Hadi savaşın son yılında gitse bile 13 yaşında demektir.

Emin olmak için gazeteyi aradım. Karşımdaki ses, önce doğum târihini doğruladı; sonra meseleyi anlatınca inkâr etti.

Bu hâdiseyi, isim vermeden yazdım. Anlayan anladı ve adresine ulaştı. Bilin Bakalım ne oldu? Güler’in yazdığı gazetenin internet sitesindeki özgeçmişine “1975 doğumlu” ifâdesi eklendi.

Hâl böyle olunca ya Târih bilinci ve 1000kitap sitesi yalancı ya da Güneş gazetesinin internet sitesi.

Bilemedim. Kafam karıştı. Turgay Güler, açıklasa da bilsek.

Bir de Bosna Savaşı’ndaki fotoğraflarını yayınlasa..

Demem o ki İdo’nun doğum târihi değişirse şaşırmayacağım.