Artık iyice kanaat getirdim ki ekmek, su bir az eksik olsun; gam değil, fakat tarihi şuurdan dimağımız her gün nasiplensin. Meğerki bu coğrafyada başımıza gelen melanetlerden ders almakta çok zorlandığımız aşikâr. İçimizdeki Kürtlük meselesi, komşularımızla olan sıkıntılar, vücudumuzdaki iltihabı kurutmamızı engelliyor. Elbette esaslı sorun, başımızda tayin ettiğimiz seçilmişlerin arızalarından kaynaklıdır. Hiç kimse Anadolu ve Balkan Coğrafyasında Türklere, pembe mendil bırakıp, gidecek değildi…

Son barutumuzla bir Cumhuriyet kurduk. Çağında, Azerbaycan ve Trakya Türk Cumhuriyetleri boğulurken; Türklerin teşebbüs ettiği 3. Cumhuriyet Türkiye, Tanrıya şükür varolabildi… Azerbaycan’a soluğumuz, gücümüz yetmemiş, Trakya’yı ise başta Abdülhamit aymazlığıyla Yunan ve Bulgar insafına bırakmışız. Ayestefanos ve Balkan Harbi sürecinde Devlet-İ Ali’nin düştüğü durum, Balkan Türklüğünün yaşadığı acı ve nihayetinde nüfus direncinin kırılması en derin tarihi sarsıntılarımız arasındadır.

Bu ülkeyi bir Evlad-ı Fatihan kurdu; Mustafa Kemal!.. Nasip aldığımız ömürce, Gazi Kemal’e karşı bu memlekette sayılan küfürlerin, yapılan hakaretlerin haddi hesabı yoktur.. kulağımızla neler işittik, gözlerimiz neler gördü; vay vay!.. Türk kadar asil ve şerefli millet timsali yoktur; ama gel ki içinden çıkan soysuz ve hain sayısı da yadırganmaz! Dünyada hiçbir millet kurucu babasıyla uğraşmaz; sahip çıkar, saygı duyar. Biz de ise M Kemal ve İnönü’ye “İki sarhoş” deyü, laf çakan Cumhurbaşkanı nasip(!) oldu… Ne biliyim, şu 15 Temmuz sonrası bir ilahi hidayet gelip de RTE’nin o saplantılı düşüncelerini değiştirmesine vesile olur, diye umut etmek isterim; emareler görmeyi dilerim! Sn. Bahçeli’nin İttifak desteği en azından bu hakta melalimizi gidersin bari…

Bizde beceriksiz politikacı çok olmuş. Mustafa Kemal sonrası dönemi düşünelim mesela… 1920’li yıllarda Sovyet desteğinin önemi inkâr edilemez. Doğan Avcıoğlu vesikalarıyla bir Türk-Sovyet antlaşmasından bahseder. Söz konusu antlaşmaya göre, Türk ve Sovyet devletleri harici ikili anlaşmalarda birbirlerinin rızasını alacaktır.. ve bu süre 20 yıldır. İngiliz çomağı burada devreye girer ve Kafkaslar ’da Sovyetleri sıkıştırmak için Türkiye’ye teklifte bulunurlar; ancak aynı İngiliz oyunu teklifin bir suretini de Moskova’ya ulaştırır… Anlaşmayı uzatmak için Selim Salper, Moskova’ya gitse de Mareşal Molotof kibarca bizim heyete kapıyı gösterir. Kars, Ardahan meseleleri bundan sonra patlak veriyor. Eh.. sonrası ABD’nin kucağına doğru yol alış zati… Mustafa Kemal’in çok önemsediği Sovyet politikası tersyüz olur gider. O zaman ki idare tek parti CHP’sinde.. hani şu AKP’nin söve söve rahatlayamadığı CHP!

İmdi, anlıyoruz ki o dönem bir gaflet hali, bizim ricalin hatasıyla Sovyet ilişkilerimiz çatırdıyor. Pekala, bugün ki zevatları ne edeceğiz; işlerini sual edelim haydi?!. Alın size Suriye belası! Türk Siyasi hayatının görmüş göreceği en zavallı ve sığ kafalı bir dış işleri, bir başbakanı vardır.. ikisinin de adı Ahmet Davutoğlu’dur. Verdiğimiz tarihi örneklere bakınca anlamalıyız; tarih, tecrübe ve strateji idrakte değil ve amil olma vasfına haiz değilse laik ol, ümmetçi ol bir halta yaramıyor!

Güçlü olmak bize farz! “Akıllı olmak” olmazsa olmazımız. Bugün, şu Yunanistan’ın horoz gibi kabarması var ya… Malum sebeplerini yine hatırlayalım mesela… Meşhur Truman Doktrinini hatırlarsınız. ABD iki ülkeye yardım kararı aldığında senatodan Türkiye’ye 100 Milyon dolar, Yunanistan’a ise 300 Milyon dolar yardımı onaylar. Türkiye ile Yunanistan’ın 1/8’e tekabül eden oran farkı, mesele Türkiye olunca görmezden gelinir ve üstüne üstelik Yunanlara daha çok yardım gerçekleşir. Kıbrıs için münhasır bölgede Rumların at oynatmak isteği, elbette geçmiş yapılanlara (Johnson Mektubu) ve 6.Flonun her an gelebileceği beklentisine teşnedir. Kıbrıs’ta “Yes Be Annem” diyenler, biz de Denktaş’ı tefe koyanlar unutulmasın! Annan Planı olsun, diye debelenen bir başbakanımız vardı; adı: Recep Tayyip Erdoğan!  

Geçmişi unutmamak lazım! Lazım da.. ondan ders almak çok daha önemli!

Amerika’nın kucağına oturan hiçbir ülke ihya olmamıştır! Yuları kaptıran da maalesef bizim gafil siyasetçilerimizden başkaları değildir! Bir başka açıdan da DEMOKRASİ kazığı mazlum ülke milletlerine sivriltilerek hediye edilir; alın oturun derler! Esasta AKP iktidarı bize, DEMOKRASİ KAZIĞINDAN başka bir şey değil!

Şu Demokrasi, batılı bir kavram.. ve İngiliz düşünce adamının dediği gibi; kullanım hakları da batılılara ait… Demokrasi eğitim ve bilinç işi. Vatandaş bu mevhumlardan yoksunsa Eflatun’un söyledikleri hatrımıza gelir:

“Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ancak toplumun kendiniyönetecekleri iyi seçebilmesi için yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye, tek bir kişinin mutlak, sınırsız biçimde iktidarı elinde tuttuğu bir siyasal sisteme evrilir. Halk övülmeyi sever. Onun için güzel sözlü demagoglar yetersiz de olsalar başa geçebilirler…

Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği sanılır...
 

Demokrasi bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse, oligarşi, az sayıda kişinin iktidarı elinde bulundurduğu düzen oluşur. Sürdürülürse demagoglar türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar.” 

Mustafa Kemal, demokrasinin işlevsel hali çok partili hayatı denemek istemiştir. Dönemin sosyolojik ve beşeri manzarası karşısında, maalesef bu adımdan geri atmak zorunda kaldığı bellidir. Önce müspet ilimle yoğrulmuş, eğitilmiş kafalar lazım bize. Yoksa sandığa giderek, şu partiye oy vermenin anlamı yok! Müspet ilim ve sağlam tarih eğitimi bir araya gelmedikçe havanda su döveriz. Dizilerde gösterilen Abdülhamit’e hayran kalırız, gider…

Dün ülke uçurumun ağzına gelmişse, bunda sebep; Cumhuriyet’in iddia ettiği asri ve onurlu prensiplere düşman kesilenlerin vebali vardır. Fethullah Gülen hareketine selam edenler, İslamcılardan gayrısı değildir! Doğmatik kalıplarında ilim demek sadece; ayet, hadis, fıkıh ve mecelle ile bir şeriat hükmüdür. Her sakallı kendi meşreplerine meyyal ise Müselmandır. Alın size Ülkenin geldiği hal!

Dün Mustafa Kemal’i anlamayanlar (sözde Atatürkçü, Kemalistler) Türkiye Cumhuriyetini ne hallere soktularsa, 15 yıldır Başbuğ Mustafa Kemal’e sövenler ise daha beter hale sokmuşlardır.  Dün ABD’nin kucağına iten tek parti bürokrasisi ile ABD’nin desteklediği FETÖ’ye ülkeyi teslim etmeye ramak bırakanların AHMAKLIĞI kesindir!

Bizim Türk Milliyetçiliği meşalesinde, ilmi metotları hayata geçirmek mecburiyetimiz hâsıl. Ülkede din boğuluyor.. ki Cumhurbaşkanı bile itiraf etmek zorunda kalmıştır. Eğitimsiz toplum; ancak kalabalıklar hüviyetindedir. Mevcut düzenekte (cehalet) en çok AKP’nin işine ve sonra Kürtçülüğe yarayan bir durum…

Recep Tayyip Erdoğan değişir mi? Bilemiyorum! Burada Türk Milliyetçisi olarak MHP’nin siyasi tercihini analiz etmeyeceğim. İttifak nereye götürür; bakacağız, göreceğiz! Gazi Mecliste (kurucu meclis) gafillere denk gelinmiştir. Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Halide Edip, Dr Adnan Adıvar, Yahya Kemal gibi mümtaz kişiler dahi bazen olguları ve Türk Devrim’inin sistematik gerekliliklerini anlayamamışlardır. Şüphemiz sabittir… RTE hala Cumhuriyet’in faziletlerine ve Türk Milliyetçiliğinin aktif yönünü vaz eden umdelere mesafelidir.

O halde;

Tek durum değerlemeye tabidir. Hayal ettiğimiz ve Ülkü haline getirdiğimiz Türk Milli Karakterinin ihya oluşu ve bu durumun kuvveden fiile geçmesi bir vade işidir. Türk Milliyetçiliğinin kavgası Mustafa Kemal ile başlamış ve el-an devam ediyor! Değişen bir durum yok! İş bu noktada memleketi musallat kalacağı vartalardan en az zararla çıkarmak en umulandır.   

Türk Milliyetçileri iş başına gelerek; ancak disipline ve müspet ilmi hendesesine koyan, ahlak, kültür ve tarih şuurunda kendi harmanlayan bir rüzgarı kasırgaya çevirebilir. O sebep her Türk Milliyetçisi aynı cephede mevzilenmek durumundaydı. Maalesef göremedik! İşte Meral Akşener ve avenelerinin kafası, ne fayda sağlayacak?!. Öte tarafta Devlet Bahçeli’nin RTE’ye desteğinin sonucu n’olacak?!. Önümüzde hiçbir şey belli değil.. o sebep, hakikaten…

TANRI TÜRK’Ü KORUSUN!