“Talat Paşa! Osmanlı İmparatorluğu’nun sadrazamı… Öldürüldüğü zaman ayakkabısının altı deliktir” Erol Şadi Erdinç.

İttihatçılar! O büyük adamlar, siyaseti ne makam mevki ne para için yapmışlardır. Onların derdi gayesi, cendereye hapsolmuş vatanı kurtarmak ideali ve Türklüğü şerefli, Türk Vatanını dört başı mamur kılmaktı… İşte bu mefkûre adamlarının başında şüphesiz Talat Paşa’nın ismi vardır; ruhu şâd olsun! Bugün pek kıymet verilmeyen, aziz hatırası yâd edilmeyen, şimdiki neslin fazlaca tanımadığı, bilmediği Talat Paşa!.. Ne güzel demişti rahmetli Mustafa Çalık Hoca; “bu memleket bir daha Talat gibisini görmedi”.

Talatpaşa

Şehit Sadrazam Talat Paşa

Osmanlı bürokrasisinin son dönem önemli isimlerinden olan Ali Fuat Türkgeldi, “Görüp İşittiklerim” adlı hatıratında Talat Paşa bahsini şöyle geçirir; aktaralım:

Talat, Sultan Mehmed Reşad’ın Sadrazamıdır; Hakan duyar, öğrenir ki Paşanın evi yoktur, koca Sadrazam kirada… Nasıl olur?!. Talat Paşa’yı huzuruna kabul eden Padişah durumdan haberdar edilir, bu konuyu bir vesile açar ve yardım etmek ister. Padişahın huzurundan ayrılan Talat Paşa bir cümle etmemiştir; fakat Mabeyin Başkâtibi olan Türkgeldi’ye “Hakan bana şunları söyledi; fakat sizden ricam ki Hakan’ın bu devletini münasip dille geri çevirelim” der. İşte Talat Paşa, böyle gururlu, şatafattan uzak bir Türk devlet adamı, İttihatçı liderdir.               

1874 Edirne doğumlu Talat, öyle İttihatçı düşmanı soysuzların anlattığı gibi mason artığı, tahsilsiz ve sıradan bir postane memuru değil; hukuk eğitimi görmüş ve emsaline bugün dahi rastlamadığımız derecede sorumlu, vatansever, teşkilatçı ve milliyetçi, büyük bir devlet adamıdır. Bugünün siyasetçileri eğer ki gördükleri işlerde ibret alarak utanmak istiyorlarsa Talat Paşa gibi bir adamın hikâyesine, namusuna, para, mal ve tamah tutkusundan vareste yaşamına bakarak utanabilir.

Talat Paşa’nın üzerinde çok tepinilen Mason locasına kaydının esbabı da masonluğundan mütevellit sayılmaz; çünkü pek çok tarihçi, II. Abdülhamid istibdat ve jurnalciliğine karşı İttihat ve Terakki’nin örgütlenme safahatı ile bu süreci işlettiğini kayda düşmüştür. Yine bugün Türklük ruhuna nefes verenlerin kim olduğuna bakmak istiyorsak Talat Paşa ve Mustafa Kemal gibi şerefli isimlerin, bu büyük liderlerin ülkülerine, mücadele ve fedakârlıklarına bakmayı salık verin kıymetli okur. Haddizatında Mustafa Kemal Paşa’yı en iyi anlamış İttihatçı dev, Talat Paşadır.

Hiçbir millet, savaşa girip, arkadan hançerlendiğinde, buna rıza gösterebilir mi ?Talat

İttihatçıların üç büyük isminden biri olan Talat Paşa, Türk düşmanı Ermeni ve Ermeni sevicilerin irin tutmuş kafalarında bir nefret öznesi olması, Paşa’nın ancak büyüklüğüne işaret ediyor. Evet ki Talat Paşa’nın “tehcir kararı” dün de bugün de doğrudur ve sonuçları açısından “Türk Vatan”ın doğuşuna zemin hazırlamış en hayırlı iştir. Şayet Anadolu’da Türk varlığı devam ediyorsa Talat ve Mustafa Kemal Paşalara ihtiram ve şükran, hepimize vaciptir.

O Talat ki;

Anadolu’da Türklüğün kuvvetinden gayrı bir şey istememiştir… Hatırlayın “Suyu Arayan Adam”ı… O fukara, aç biilaç, cılızlaşmış Anadolu Türklüğünü… Eğer İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin tüm planlarında “Türklük” vurgusu ile çalışma gayreti öne alınmışsa Talat Paşa’nın ismi ilk sırayı paşa paşa hak eder. Akabinde Talat, Cumhuriyet fikrine Başbuğ Mustafa Kemal kadar yakın durmuştur. İttihatçı öncü kadro arasında onun kadar Mustafa Kemal’i kollayan isim de bulamazsınız. Enver Paşa’yı hâl edeceği düşüncesiyle Gazi’ye bilenenlere karşı verdiği cevap nasıl unutulur? “Bu devletin tarihinde bir Anafartalar daha olur, bir Mustafa Kemal lazım olur; ararız, bulamayız”.

Ermeni terörü ile kahpece vurulmasa yine Mustafa Kemal’in yanında durmaya devam ederdi Talat Paşa! Ki şehadetine kadar Gazi Paşa’nın yanında durarak Enver Paşa’dan farklı davranmıştır. Kara Vasıf ile Kara Kemal’in Karakol Cemiyeti olarak Milli Mücadeleye ve Kemal Paşa’ya katkıları olduysa elbet arkada duran ve tembih eyleyen isim, yine Talat Paşa’dır.

Almanya sürgününde dâhi Talat Paşa mücadelesini vermiş bir kahraman! Oraya gelen Rus Bolşeviklerinden Milli Mücadele için katkı sağlamalarını talep etmiş bir devlet adamıdır o… Avrupa siyasetini gözlemleyerek derdest ettiği raporları bizzat Mustafa Kemal’e yollayan da Talat’tır; çünkü Talat Paşa, Milli Mücadele’nin lideri olarak doğrudan Mustafa Kemal’i işaret etmiş ve bunu İttihatçı kadroya çekinmeden söylemiştir. Keza Kemal Paşa’nın Talat’a olan bakışının, diğer İttihatçılara nazaran farklı olduğu da açıktır. Asım Beğ aracılığıyla Ankara’ya yolladığı mektupta, İtalyanların diğer İtilaf Devletlerine göre Anadolu Hareketi’ne mülayim baktığı bilgisini veren de Talat’tır. Kendi tabiri ile “Sarı Paşa”yı, yazdığı mektuplarda “kardeşim” sıfatıyla hitap edecek kadar yakın görmüş, muhabbet beslemiş ve Kemalist-Milliyetçi mücadelenin başarısı için elinden geleni yapmıştır. Asım Beğ aracılığıyla Gazi’ye yolladığı mektubun son cümlelerini aktaralım:

Bizlere gelince, istediğiniz şekle girmek, istediğiniz üslup ile çalışmak, arzu ettiğiniz hususi ve umumi türlü fedakârlığı yapmak, en büyük emelimizdir. Muvaffakiyetinize bütün kalbimizle duacıyızTalat.

“Talat Paşa” dediğimizde böyle vatansever bir Türk’ten bahsediyorum!

İttihatçılar ölür, İttihatçılık ölmez!

Kader ki talihinin yıldız okları siyasette bu büyük Türk’ü apayrı yerlere savurup atsa da Talat Paşa’nın saygınlığı her dem talihsizliğinin önünde tutulmalıdır. Ermeniler tarafından öldürüleceğini bilerek, durmaksızın vatanı için mücadele eden Büyük Türk, zevcesi Hayriye Hanım’a şu cümleleri söyler:

Beni bir gün sokakta vuracaklar. Alnımdan kan akarak serileceğim yere. Yatakta ölmek nasip olmayacak. Ziyanı yok, varsın vursunlar! Vatan, benim ölümümle bir şey kaybedecek değildir. Bir Talat gider, bin Talat yetişir”.     

Talat Paşa, 15 Mart 1921’de Ermeni cani  Sogomon Teyleryan tarafından Berlin’de şehit edildi. Şehadetinde 48 yaşındaydı… Haberi aldığında Mustafa Kemal’in dudaklarından yeis içinde şu cümleler dökülmüştür; “Vatan, büyük bir evladını, inkılap büyük bir teşkilatçısını kaybetti”.

Sogomon Teyleryan

Ermenistan’da anıtı dikilmiş cani, katil Sogomon Teyleryan; ayağının altında duran kesik baş ise Talat Paşa’yı temsil eder.

Talat Paşa’nın naaşı 1943 yılında Almanya’dan getirilerek defnedilmiştir. Cenazenin gelişinde yine bir İttihatçı olan Celal Bayar’ın uğraşısı vazıhtır. Hüseyin Cahit Yalçın’ın cümlesi ile “23 senelik gurbetten sonra Talat, vatanına dönmüştür”.

Buraya dek yazdıklarımda asli amacım, bir kronoloji vermek değildir; fakat bunları bilmeyenler de hesap edilmelidir. İsteyen bu bilgilere anahtar kelimelerle, vurgulu sözcüklerimizle birkaç taramada zaten ulaşır ve habererk.com okurları da şüphesiz, konu bilgiye haiz, mümeyyiz okur kitlesidir. Nazarımda evvel kast, bu ülke tarihi ve isimlerinin önemini nesillere aktarma zaruretini paylaşmaktır. Bilhassa “Z” kuşağı dedikleri nesille haşır neşir bir meslek profesyoneli olduğum içindir bu vurgular… Üzülerek belirtirim ki yakın ve dolaylı çevremde takip edebildiğim birkaç isim istisna, Talat Paşa’nın hatırlandığına dair hiçbir emare görmediğimi sitemle aktarırım. İşte bu göremezlik hâli ki benim için düşündürücü ve üzücüdür. O sebep, bu yazıya kendimi mecburi sevk eyledim. Talat Paşa gibi “dev” isimlerin hata ve sevaplarıyla bu memleketi ne kadar sevdiklerini anlamak, anlatmak meselemizdir. Evet hayat pahalılığı, durmaz enflasyon ve sinirden et gibi gezen kalabalıklar olsak da anlatmalıyız. Anlatmalı, anlamalı ki düne kadar ve elan vahim hata yapanları iyi bilelim ve her hatanın bedelinin ağır olduğunu idrak edelim. Memleket siyasetinin fedakârlık istediğini, mal beyanına ve hesabına dayanmadığını, işadamına dönüşmüş vekillik olmadığını kafalara çakalım!

O Talat ki memleketini diğer tutku ve hevâdan aziz görmüş bir devlet adamı, Türklük sevdalısıdır. İşte ben buna “Ülkü adamlığı, dava adamlığı” derim. Yani aradığımız ruh, bu değil de nedir? Talat, saraylarda zevk-ü sefa ile yaşamamış, haram lokma görmemiş, oraya buraya servet kaçırmamıştır. Hiçbir İttihatçı da öyle değildir! Bu “devlet adamlar”, bu “bayrak adamlar” kan ve ölümle boğuşurken bilmem kim tarikat şeyhinin sefa pezevenkliğini ne arzuladılar ne böyle arzulara yol verdiler! Hiç biri havuzlu saray yavrusu hanelerde ölmedi! Hiçbiri cemaat aş., tarikat ltd. kurmadı! Hiç biri yolsuzluk, ihale ve parti payı bilmedi ve yalnız kendileri gibi inanmışlar ile yol yürümek istediler. Siyaseti bir ülkü için yaptılar ve o ülkü uğruna “adam gibi” ölmesini de bildiler!

Hani müthiş roman “Üç İstanbul”un yazarı Mithat Cemal Kuntay’ın “Tal’at tabutu önünde” şiiri ne güzel anlatır o içimizdeki duyguyu;

Alnındaki ter, bir vatanın döktüğü terken, / Nabzındaki kan belki de bir nesle yeterken, / En sonra, şu torba kemik sen misin? Anlat! / Biz dipdiri verdik seni bir devlete Tal’at! / Takriben adamlık sana yetmezdi, tamamdın; / Sen kitle adam, millet adam, bayrak adamdın. / En sevdiğin insan senin, çıplak olandı, / Şanlar, senin ölçünle palavraydı, yalandı, / İnsanların insanlara verdikleri şanlar! / Göğsünde kalır, kalbine girmezdi nişanlar! / Asla derileşmezdi vezir esvabı sende, / Sen zorla büyüktün, ne kadar istemesen de! / En sonra eğildinse de kurşunla eğildin, / Altınlar akarken de züğürt ölmeyi bildin. / Neymiş sana heykel? Ne demekmiş sana türbe? /Arkanda kalan tertemiz ismin yetişir be!