Cübbeli Ahmet’in hatırlattığı bir bahane: Abdullah b. Sebe

Cübbeli Ahmet Hoca, bir tarihte “Mektûbât Dersleri” diye sunduğu vaazında Cemel Vakası” olarak bilinen konuyu dile getirir. Cübbeli, İslam tarihinde derin yaralar açan bu hadiseyi (Hz. Ali ve Hz. Ayşe hesaplaşmasını), meselen sadette bir kişiye dayandırır; nifak adamı olarak Abdullah bin Sebe. Ne diyor Cübbeli Ahmet, bakalım: “Bu İbni Sebe Yahudisi, adamları (güya) Müslüman olmuşlar, Hz. Ali’nin taraftarı olmuşlar falan… O taraftan adama gittiler, ‘eee şeyin’ Hz. Ali efendimizin tarafına ‘işte neyse’ o tarafı mı ok attılar ya da o taraftan bizim tarafa ok attılar. Gece bazı insanlar yaralandı, şehit oldu. Bu sefer ‘hay de bakalım’ ister istemez kendilerini harbin içinde buldular”. Mevzu bundan ibaret…

Türk Diyanet Vakfı (TDV) İslam Ansiklopedisi, Abdullah bin Sebe’ye dair malumatın tek kaynağı olarak Bürcimî’yi işaret ediyor. Bilinen diğer ismi ile Seyf Bin Ömer. Başta Taberî, Abdullah bin Sebe hakkındaki diğer kaynakların hepsi, kaynağımıza göre Bürcimî’den nakilmiş. Yani Cemel Vakası konu edilirse Abdullah b. Sebe ismiyle malum, nifak saçıcı adamdan tek bahseden kişi, bu tarihçi. Yine İslam Ansiklopedisi, Bürcimî hakkında muhaddislerin (hadis rivayetçileri), cerh ve ta‘dîl âlimlerinin (râvi tenkitçileri) onu hadis alanında zayıflık, yalancılık ve uydurmacılıkla itham ederek, rivayetlerinin büyük çoğunluğuna itibar edilemeyeceğini ileri sürdüklerini aktarıyor. İşin aslı, Bürcimî en az hayal mahsulü Abdullah bin Sebe kadar hakkında az malumat olan bir isim. (Merak buyuranlar, TDV İslâm Ansiklopedisi: cilt (1), 133-134 sf. ila cilt (37), 27-28 sf.).

İslam tarihi kaynakları, hesaplaşmanın ardı sıra Sıffîn Muharebesi ile devam edeceği Cemel Vakası’nda ölenleri binlerle, hatta on binlerle not eder. Bunlar “Asrı Saadet” diye anlatılan tarihi dönemin sonunda olup bitenlerdir. Bir diğer cümleyle Hz. Muhammed’in ölümüyle 25 sene içinde yaşananlardan bahistir. Baktım, Prof. Dr. Muhammed Nur Doğan, ölenlerin sayısını belirtmiş: 13 bin… Hz. Ayşe, yaklaşık 30 bin kişiye kumandanlık ederken Hz. Ali’nin taraftarı olarak 20 bin sayısı veriliyor. Pekiyi neden Hz. Ali’nin karşısında Hz. Ayşe?.. Benî Mustaliḳ kabilesini ziyaretle dönüşte vuku bulan “İfk” hadisesine bakmak lazım gelir. İfk olayından sonra Hz. Muhammed’in, damadı Ali’den görüş alması ve onun “Yâ Resulallah! Allah senin evliliğine bir sınır koymamıştır; Aişe gibi pek çok kadın var” (TDV İslâm Ansiklopedisi, 21. Cilt, 507-509 sf.) cümlesi, elbette Peygamber eşinde derin etkiler bırakmıştır. O halde Cübbeli Ahmet’e bakarsan 50 bin savaşçı Mekke, Medine, Kufe’den çöllerde yol aşıp Basra’da sofra kurmaya gelmişler; ama bir Yahudi dönme, 50 bin Müslüman’a tezgâh kurmuş ve her Müslüman aldanmış; öyle mi?

Efendim, görelim görmeyelim; İslam ve Arap tarihi, öyle ya da böyle insanî ve siyasî hesaplaşmalar tarihidir. Dolayısıyla İslam adına Müslümanlar dün ve bugün tarafgirlikten ve siyasetten beri kalmamış. Bal gibi iktidar hedeflenmiş, kabilecilik “nepotizm” yapılmış, beklentiye göre taraf değiştirilmiş, insancıl duygular baskın gelmiştir; hatta kin bile güdülmüş ve Müslümanlar birbirini acımadan katletmiştir. Biliyoruz ki Hulefâ-yi Râşidîn arasında katledilmeyen tek isim vardır, Hz. Ebubekir; 80 yaşına dayanmış Hz. Osman öldürülürken onu muhasaraya alanlar, evini kuşatanlar da Müslümanlardı.

Cemel, bu tarihindir; Sıffîn ve keza Kerbelâ, yine aynı tarihin gerçeğidir. Sormak gerek; Hz. Ömer devrinin Küfe eski Valisi Talha ve Basra eski Valisi Zübeyr, Hz. Ali’den makamlarına rücu edilmeyi isteyip, olmayınca ne yaptılar? Taraf değiştirdiler... Bu sahabeleri, yaptığı onca entrikaya rağmen gölgesi hariç, kim olduğunu kaynaklarda bilemediğimiz Abdullah bin Sebe mi fiştekliyordu? Cemel’de canlarından olan aşere-i mübeşşere” Talha ve Zübeyr’in istekleri İslami değil, gayet anlaşılır noktada insanî idi, tıpkı Hz. Ayşe gibi… Büyük insan Hz. Ali de vaziyete göre (siyasi) kararlar almış ve onları vali atamamıştı. Demek bu iki cennetle müjdelenmiş sahabenin Hz. Ayşe’nin yanına geçmesi itikadî değil, siyasi bir mesele oluyor.

Tevatür nispetli olsa da Peygamber damadı, büyük sahabe Hz. Ali’ye atfen şu cümleye bakalım: “ Benî Ümeyye soyu (Emevîler) İslam elbisesini giydiler; ama ters çevirerek giydiler”. Oysa Halife Hz. Osman, Benî Ümeyye ailesine mensuptu. O Osman’ı muhasarada kurtaracak gücü olan ve aynı soydan gelen Şam Valisi Muaviye ise kurtarmayı değil, Medine’den halifenin kanlı gömleğinin gelmesini bekliyordu. İktidar hesaplarında (Araplara göre) Arap aklının zirvesi olan Muaviye, Hz. Ali’nin katlinden sonra muvaffak olmuş siyaset dehasıdır. Hülasa anlamalı ki İslam/Arap tarihi, bize derin, ibretlik olgu ve meseleler bırakıyor.

Uzatmamayım; Müslümanlar her olay karşısında bir Yahudi, müşrik parmağı arayıp durmaktadır. Sanırım işin kolayı bu olsa gerek. Oyun kuran değil, oyuna gelen Müslümanlar ne menemdir! Fitneye gelen Müslüman ve o sebeple birbirinin kanını döken Müslüman retoriği ile yola devam edelim, lanet okuyalım hay hay… Şu İran, Suriye, BAE, Mısır, Ürdün ve Suud gibi sayısız İslam ülkelerine bakın ve yüzlerce cemaat, tarikat arasında Abdullah b. Sebe’ye lanet okumaya devam edelim. Öyle ya tarihten anlaşılan başka halt yoktur ve Müslümanların hâli ortadadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Murat Taşdan Arşivi

FETÖ en büyük ihanettir

04 Haziran 2025 Çarşamba 01:28

Ulus gerçeği Türklüktür

29 Mayıs 2025 Perşembe 09:23

Bir milliyetçinin süreç okumasıdır

22 Mayıs 2025 Perşembe 18:22

Meral Danış Beştaş’a Tavsiyemiz

18 Mayıs 2025 Pazar 05:08