
Murat Taşdan
Eurofighter Typhoon ve bir eleştiri
Bugün İngiltere ile bir mutabakat zaptı imzaladık. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve İngiltere Savunma Bakanı John Healey, IDEF platformunda düzenlenen törenle Eurofighter Typhoon savaş jetinin satış niyet protokolünü resmen dünyaya duyurdular. Tercümesi; İngiltere öncülüğünde (şimdiye dek direnen) Almanya, İspanya ve İtalya, Türkiye’ye jet satışına hazırlar. Hay de hayırlı olsun.
Partim MHP’nin fedakarlığı ile ülkenin hayati meselelerinde can suyu verdiği, istikamet çizip desteklediği iktidar partisi, doğru siyasetin yanında elbette kimi konularda eleştiriden muaf değildir. Haddizatında olguya bu çerçevede yaklaşan bir Ülkücü olarak benim de tenkitlerim bulunuyor. Bunlardan başta geleni, iş bu savaş uçağı ve hava savunma sistemi tedarikinde yaşananlardır. Düğüme gelmeden evvela belirtmek isterim ki bazan hedefler, gönülden geçenler ile anlık durumlar (pozisyonunuz) her zaman denk sonuçlar ve avantajlar doğurmaz. Blöf ve kızgınlık hep kazandırmaz. Bu saptamaya şimdi vereceğim örnek ise 2019’da Rusya’dan satın aldığımız S-400 hava savunma sistemi ve devamında yaşanan gelişmelerdir.
Gelin 2009’da başlayan ve bugüne dek gelen süreci kısaca hatırlayalım:
2009 yılında hava savunma sistemi tedariki için (bir nevi ihaleye çıkarak) uluslararası kamuoyunu haberdar eden çağrı, bu hikâyenin başlangıcıdır. Hava savunma sistemlerine ihtiyaç duyan Türkiye Hükümeti, herkesi ve müttefikleri şaşırtan bir kararla Çin FD-2000 hava savunma sisteminde karar kıldığını açıklanmıştı. Bu karara varmada etkenlerin en önemlisi teknoloji transferi ve ortak üretim hedefiydi. NATO ve BATI eksenini dışında tercihe rağmen 2014 senesi Patriot alabilme ihtimali belirmiş ve ABD baskısıyla Türkiye, Çin savunma sistemi alımını sessiz sedasız iptal etmişti. Patriot pazarlığı, bu ya da şu derken hava savunma sistemi tedarikimiz bir türlü gerçekleşmedi. Çok uzatmayım; istenilen sonucu alamayan Türkiye’de tüm yaşananların kırılma noktası 2016 yılı yaşananlar ve sonrası okumalara dayalı tercihlerle ilintilidir. Bir özetle duruma bakalım.
2016’ye varmadan önce kritik eşikleri kısaca hatırlamak lazım gelir: Arap Baharı ve Recep Tayyip Erdoğan’ın bölge denklemine yönelik ideolojik çıkışı, politik hamleleri, Gazze odağında İsrail-Filistin meselesi, AK Parti’nin HAMAS yakınlığı, 2010 ve sonrası önemli konu başlıkları olarak şüphe götürmez olgulardır.
FETÖ denilen soysuzlar güruhu, yani sözde Hoca ile şürekasının darbe teşebbüsü, ABD’nin Batı Bloku dâhil, bu hain teşebbüste aldığı pozisyon muhakkak dönemin karar alıcılarına tesir etmiştir. İç savaşa sürüklenen Suriye’nin kuzeyinde oluşan PKK, IŞİD bahanesi ile ABD öncülüğünde gelişen fiilî durum; hülasa 2010-2016 arası ve sonrası tecrübe edilenler ile S-400 alımı arasında doğrudan neden-sonuç ilişkisi bulunur ki bu uzun mütalaadır.
Yukarıda kısaca değindiğimiz önemli gelişmeler, Recep Tayyip Erdoğan’ın stratejik karar aşamalarında doğru-yanlış, etkiler barındırır. Bu öyle bir etkidir ki 2010 yılında F-35 sürecine katılan Türkiye, 2,5 milyar $ maliyeti olan S-400 alma kararının sonucunda projede devre dışı bırakılmıştır. 10 yıl (2010-2020 arası) 5. nesil savaş uçağı tedarikine göre planlamalarını yapan ve anlaşılan faal alternatif seçenekten sarfı nazar eden Türk Hava Kuvvetleri, “disqualification” sonrası, bölgesel kuvvet çarpanında denge kabiliyetini sarsan bir süreçle yüzleşmiştir. Kuvvet çarpanında denge faktörünü kaybetmenin sonucu ise gelişmeler dairesinde İsrail ve Yunanistan etkisini karşımıza çıkardı.
Bugünkü manzarada İsrail’in mevcut hava gücü ve Yunanistan’ın 2028’de F-35 filosunu envanterine dahil edecek olması ciddi bir sorun. Türkiye’nin açmazı şu ki S-400 ile görülür stratejik üstünlük ve bu sisteme bağlı hava savunma kapasitesinde makas açıcı bir gelişim de gözlenir olamamıştır. O hâlde şu soru akla geliyor; S-400’ün Türkiye’ye bedeli nedir? F-35 tedarikinde müşteri ve üretim bandında paydaş olan Türkiye, aşağı yukarı savunma sanayiine yönelik 20 milyar $’lık katma değerden mahrum kalırken KAAN 5. nesil savaş uçağını geliştirmede inkâr edilemez fayda sağlayacak F-35 tecrübesinden istifade edemedi.
Harp teknolojisinde sevindirici gelişmeler olsa da bugünkü durum, Türkiye’nin hava harp filosu için maalesef bazı handikapları görmeye mania değil. Dolayısıyla savaş uçağı filosu eskiyen Türkiye karşısında Adalar Denizi’nde Yunanistan ve Suriye hava sahasında İsrail ittifakının eli, görece rahatlamıştır. Eğer öyle değil ise ABD’nin sürüncemede bırakmasına rağmen Türkiye’nin F-16 Blok 70 Viper ve F-35 alma ısrarının başka mantıklı sebepleri olsa gerekirdi.
Konumuza devam edelim. Uzun menzilli hava ve füze savunma sistemi 2 bataryadan oluşan S-400 sistemi ile Türkiye sınırlarını tam yetkinlikte koruma ihtimalinin söz konusu olmadığı açık bir tespittir; çünkü coğrafyamız, hava sahamız, 3-4 katı S-400 sistemine ihtiyaç duyar büyüklükte. Türkiye’nin ortalama 10 milyar $ daha vererek bu sistemleri alması ise bir tercih işidir. Tabii sonrasını hesaba katmak şartıyla… Bu sonranın hesabında bilhassa F-35 almamızı istemeyen İsrail, Yunanistan mutlaka bulunacaktır.
Türk savunma sanayiinde gelinen noktayı asla küçümsemeyelim. Sağlanan başarı, Türk mühendislerinin muazzam emeği ve siyasi iradenin kavi duruşu olmadan açıklanamaz. Ak Parti’nin her icraatını eleştirenler olabilir; lakin savunma endüstrisine verdiği destek takdir edilesi ki haksızlık edilmemeli. Haddizatında küçümsemek ne kadar yanlışsa gerçekleri göz ardı etmek de bir o kadar yanlış. Örneğin KAAN, Türk semalarının bağımsızlık savaşında hem gururumuz hem de gücümüzün nişanesi olacak; fakat önünde 10 yıl var. Sabırla, ekonomik destek, bilgi ve üstün mühendislikle kendini geliştirecek 10 yıl...
Eurofighter Typhoon süreci bana şunu anlatıyor: Türkiye geçen 10 yılda ve önündeki 10 yılda olacaklara dair sağlam bir hendese yapmak durumundaydı; sanırım 15 Temmuz sonrası ıskaladığımız şeylerden bir konu, böylece anlaşılır oluyor. Siz, bu bölgede ve uluslararası denklemde bir oyun oynarken karşınızda bulunan güçler ile nasıl hamle yapacağınızı sağlam düşünmek durumundasınız. Tıpkı sürecini kestiremediğimiz S-400’lerde olduğu gibi… İşte Eurofighter Typhoon’a yönelmemizin zorunlu gerçeğinden bahsediyorum. Bu nevi zorunlu gerçekleri hesap etmek, yani öngörü yoksunluğu yaşamamak, hükümetimiz ve Türk genel kurmayı adına önemli bir işaret olsa gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.