Son iki çağın büyük büyük kavramsal ulamaları, önermeleri vardır; özgürlük, şeffaflık, demokrasi gibi… Bu kavramların ağa babası Batı’dır ve bize de oradan intihaldir. Hiç de boş kavramlar değildirler, önemlidirler; meğerki toplumlar anlayıp hazmedebilsin ve sosyal hayatlarına bu mevhumları intibak edebilsinler.

Ben köşemde (el verdiğince) şeffaflık üzerinden kavramların nasıl yapı-bozuma uğradığını, bir nevi postmodern düzeneğin kapitalist eşleşme ve iktidar ile kavramları deforme ederek, farklı yordamlara nasıl evirdiğini irdelemek istiyorum. Bu irdelemede gösterge isim ise Byung-Chul Han’dır.

Byung-Chul Han’ın “Şeffaflık Toplumu” isimli bir kitabı vardır; Metis Yayınları tarafından basılmış ilginç bir çalışma… Chul Han, şeffaflığa ilkesel yaklaşır; fakat anladığı manada şeffaflık kavramına yaptığı gönderme olumsuzdur. Önce, gelin bizim anladığımız mana ile şeffaflığa bir girizgâh eyleyelim. Hani İsmail Türk’ün “Hepiniz ordaydınız” köşe yazısında değindiği ve kurumsal yönetişim ilkesinde önemli saydığımız Kamu İhale Kanunu (KİK) var ya... İşte ondan örnekle de gidelim: Devlet bir iş edimi yahut alım ihalesi yaptığında konunun tarafları ve kamuoyu açıkça bilgilendiriliyor, yani “inform” ediliyor ve taraflara eşit mesafede yaklaşılıyorsa “alın size şeffaflık” derler.

Bu şeffaflık meselesi o kadar basit ve bir o radde zordur haddizatında… Zordur; çünkü kanunlara, açık ve etik toplum ilkelerine uymak gerekir ki bu çetin iştir, vesselam. Kolaydır; yine çünkü “yaptım kanun, bozdum kanun, yine yaptım kanun” sarmalına alırsanız kolaydır işiniz. Kimse bakmaz, etmez; bezer, bıkar ve “hamili kart yakını” için tezgâh işler( gerçi yeni yetmeler hamili kart işini duymamışlardır bile; malum çağ, dijital çağ). Sonra da kimi adamların adı “beşli çete”ye çıkar…

Devam edelim;

Şeffaflık, bir toplumda tam ve eksiksiz bilginin paylaşılmasıdır. Kamu nereye ne kadar harcama yapar, kim tasarruf eder; ne kadar kaçak ve sığınmacı vardır, gerçek enflasyon oranı nedir gibi… Sivil toplum bir şeyler sorar ve sorumlular bu işlerin açıkça hem bilgisini hem de hesabını verirler. Chul Han, “transparanlaşma” diyor ki ondan kavramı ödünç alarak diyeyim ki birilerinin hoşuna gitmeyecek sorular sorarsanız, bizim toplumda kimi ehli kulların edebi el vermediği için mesele anında ahlak meselesine tevil edilebilir; aman dikkat!.. Yani “toplanan vergiler nereye gidiyor” diye sormayın ki hafazanallah iman durumunuz tartışma konusu edilmesin… Yahut bir belediye başkan adayı, diğer belediye başkan adayının (ki kadın bir aday) vatandaşlarla çok sarılmasını konu ettiği gibi bir durumla da karşılaşabilirsiniz; çünkü benim canım memlekette bir mesele nerden nerelere çekilir, aklınız şaşar. Nutkunuz durur ki konu neydi ne oldu anlayamazsınız arkadaş!

Devam edersek:

Demokrasi bizatihi “güven toplumu” demektir değil mi? Neye kime güven; yasalara, yasaları işleten kurumlara, adalete, sivil topluma ve hülasa devlete güven… Kurumların, aygıtların ve işleyen rejimin sıhhatini ancak şeffaflıkla değerlendirebilirsiniz. Yoksa kurumlar insan elinde at oynatılan düzeneğe döndü mü vay o memleketin haline!

Şeffaflık; bilginin (informe hakkının) ifadenin sansürsüz ve manipüle edilmeden yayılmasıdır; yani açık topluma gelinen evre budur. “Basın özgürlüğü” bu alana girer ki bizim gibi dijital medyada yazan çizenler için hayati önemi haiz bir konudur.

Yukarıda sayılanlar (demokrasi, şeffaflık, açık toplum) güzel ideallerdir; sağ olsun siyaset, bu işlerin içine girene kadar... Özür ile kıymetli okur; “kadar”ı fazla; çünkü “kadar”dan önce siyaset bu işlerin içine sütre gerisinden çoktan girmiştir… Enayiliğime doymayayım o vakit, cümlemi düzelteyim ki af ola…

Siyasetin başarısı(!) yani kutsal oylarımız ile demokrasi ve şeffaflık doğmadan, ana rahminden alınmıştır. Bu tehlikeli kavramlar büküldü, kıvrıldı; bir de baktık “şeffaflık ve özgürlük toplumu” teranemiz yerine “gözetim toplumu” sabitemiz kütüğümüze sökülmemecesine çakılmış! İşte Chul Han’ın sıkıntısı da burada başlar, değineceğim.

İdeolojik kafa hesap verilir olma manasındaki “şeffaflaşma” öcüsünü sever, hınçla üzerine abanır; otoriteryan ve dikta kafalar için “küffara saldırı” kadar muazzez bir ülkü halidir bu durum. “Devlet” ululaması ile de meseleler “beka” seviyesine çıkarılınca da derin bir “oh” çekilir; çünkü parti devletinin önü sonuna kadar açılmış olur.  Avam, sabra teskin, şükredici o bildik rutine döndürülür ki asayiş berkemal olur.

Chul Han’ın postmodern yaklaşımı;

Chul Han’ın şeffaflık evresi öncesine dair söyledikleri (anladığımız manada) bizi bağlamaz; ama alt paragrafta değineceklerim esbabında bağlayacaktır. Niye mi bağlamaz? O bir de şeffaf topluma geçiş öncesi “refah devleti” çağından bahseder ki o n’ola? Biz böyle bir devlet ile tanış olmadan Chul Han’ın kastettiği şeffaflığa erdik. Evet, refah bürokrasisi, refah kadrosu ve ekonomisi, refah yandaşlığı çağlarından bahsedilebilir tabii… “Böyle toplumlar, ülkeler olmamıştır ve elan yoktur” diyemeyiz.

Filozof Chul Han’ın söyledikleri bizi bağlar ki

Unutmadan yazalım, Chul Han şeffaflığın bozucu yönlerine vurgu yapmış bir filozoftur. Örneğin insanların özel, bireysel (cinsel tercihleri dâhil) alanının kalmaması ve sınırların hepten yok edilmesi gibi… Hatırladınız mı, 3. paragrafta, bu Koreli yazarın “transparent” yaklaşımına değinmiştik. Adamın derdi şudur:  şeffaflık teranesi ile bireylerin yaşam tarzları, tercihleri, temasları, zayıf yönleri, hastalıkları ve diğer her türlü yakınlıkları şeffaf hale getiriliyor; yani müdahaleye açık kılınıyor. Bu kötü, pis bir istismar sahasıdır ve fena manipüle edicidir. Bir zamanlar yapılan kaset şantajlarını hatırlayın, herkesin gözetlendiği, sus pus kalınan kumpas evrelerini hani… Ucu bucağı da yoktur bu işin, her türlü veriler toplanıp, kimi güvenlik otoritesinin elinde “databank” gibi siyasi erke servis edilmekte ve şantaj dünyasına “hoş geldiniz” denilmek için hazırlık yapılmakta da olabilir. Dünya o radde güvensizdir ve bu mevzudan sebep şikâyet edenler hiç haksız değildir.

Chul Han’a göre;

Nesnelerin ve insanların kapsamlı bir şekilde incelenmesi, onları kapitalist ekonominin kullanımına sunmak için ekonomik bir zorunluluk haline getiriyor. Mesela konuyu dijital ağa getirerek Facebook’u örnek veriyor Chul Han… Özel verilerin bir şirket için (hay de biz iktidarları da ekleyelim) ne kadar değerli olabileceğini ifade ediyor. Han’ın açıklamalarının farkı bunu açıkça politikaya yönlendirmesi ve eleştirisini sertçe yapabilmesidir. Koreli bay, bu işin sistemik baskı halinde şeffaflık toplumunu uyumlu bir topluma dönüştürdüğünü söylemektedir. Alın size postmodern çağın yeni totaliter çizgisi…