Sitemizin yazarlarından Ertuğrul ağabey, 25 Nisan’da yayınlanan https://www.habererk.com/pkk-ve-sdg-kongrelerini-ayri-ayri-topluyorlar makalesinde, ‘’Bu konuda Türkiye’nin talebi PKK kökenlilerin tamamen tasfiye edilerek Suriye’den ayrılmalarıydı. PYD bu talebi kısmen, Suriyeliler hariç, kabul ediyordu. Netice de Suriyelilerin bir kısmı tasfiye edilebildi. Kongrede İmralı’nın çağrısı yani silah bırakma ve fesih desteklenecek.
Taraflar arasında asıl fikir farklılığı Suriye’yle ilgili. Barzanicilerin ağırlıkta olduğu grup Irak’ın örnek alınmasını yani Suriye’nin kuzeydoğusunun özerk olmasını hedefliyor. Apocular ‘’HTŞ Suriye’nin Ak Partisi olacak. Bizde Suriye’nin CHP+ Dem Partisini kuralım. Özerklik bizi sınırlar. Sadece Kürtlere değil, Nusayrilere, Şiilere, Dürzilere, Türkmenlere, Hristiyanlara ve seküler Sünnilere de hitap edelim’’ diye düşünüyorlar. Yanlış anlaşılmasın Şam ile yapılan anlaşmadan bir geri dönüş ya da anlaşmaya bir itiraz yok. Yeni Suriye’de siyasi bir parti olarak faaliyet gösterecek olan SDG’nin yol haritası konusunda fikir farklılığı var.’’ tespitini yapmıştı.
Bu öngörü aynen gerçekleşti. Apocular da Barzani taraftarları da Suriye’de federasyon olmayacağını biliyorlar. Ama bir tabanları var. Özerk bölge talebini seslendirmek zorundalar. Ankara ve Şam’da bu talebe tepki vermek zorunda. Kaldı ki Apo’nun savunduğu ve takipçilerinin gönülsüzde olsa desteklediği tez, SDG’nin Suriye’deki halklarının tamamına hitap etmesi ve merkezi iktidara talip olması.
Federasyon ve özerk bölge talebinde asıl ısrarlı olanlar, Türkiye’nin müttefiki olan Barzaniciler. Bu bir çelişki gibi gözükse de çelişki değil. Zira Barzani Türkiye ile müttefik olunca kimliğinden, tarihinden ve tezlerinden vaz geçmiyor.
Kongre’de Şam ile yapılan anlaşmaya sadık kalınacağının deklere edilmesi, İmralı’nın çağrısının desteklenmesi beklenen ve gerçekleşen olumlu gelişmeler. Bir başka önemli gelişme de önceki SDG kongrelerinin aksine Kandil’e övgüler düzülmemesi ve bağlılık deklarasyonları yapılmaması. Bunun iki nedeni var. Sürece Barzani katıldı ve Barzani hem kendini Kürtlerin lideri olarak görüyor hem de Kandile hasım. SDG’ ye katılan PYD mensupları kendilerini direk İmralı’ya bağlı yani Kandille eşit düzeyde görüyorlar.
Bütün bu olanlar başarılı bir MİT operasyonu. Önce SDG mensupları içinde Araplar çoğunluk haline getirildi. Sonra Suriyeli olmayan PKK’lılar tasfiye edildi. Bu kongre ile yani Barzanicilerin katılımıyla birlikte SDG, PYD’nin yani PKK’nın yan kuruluşu olmaktan çıkarıldı. Bundan sonra hedef Dem Partiyi Türkiye, SDG’yi Suriye partisi yapmak.
SDG, Halep’teki iki mahalle dışında yerleşim birimlerinden çekilmedi. Askeri güçlerin orduya katılımı konusunda gelişme olmadı. Bu vaziyete rağmen bunların olmayacağı gibi bir ihtimal görmüyorum. Zira öyle bir gelişme olduğunda Türk ve Suriye ordularının müdahale edeceği ortada. Amerika çekiliyor. İran ve Rusya zaten tasfiye edildi. Şam’da Esad oturmuyor. Peki bunları SDG’liler görmüyor mu? Elbette görüyorlar ama her adımdan önce hem Şam’dan hem de Ankara’dan taleplerde bulunuyorlar. 19 Mart operasyonu PKK ve PYD’de Ankara’nın elinin zayıfladığı ve daha fazla taviz koparabilecekleri gibi bir hava oluşturdu.
Suriye’de azınlıkların isyanları bitmiyor. İran destekli Nusayri isyanından sonra İsrail destekli Dürzi isyanı başladı. Her iki isyanda bir hafta gibi kısa sürede bastırıldı. 8 Aralıktan beri vurguladığım bir hususun altını çizmek istiyorum: Suriye’de demokrasi olmaz. Demokrasi ithal edilebilen bir şey değil. Bunu batılılar bile anladılar ki Suriye’de Batı ile uyumlu, İslamcı otoriter bir rejim kurulmasını destekliyorlar.
Suriye’de Nusayrilerin varlıklarını sürdürmeleri mümkün değil. Zira diğer etnik ve dini gruplar Esad döneminde yapılan zulümleri Nusayrilerden biliyorlar. Her fırsatta onlara saldıracaklar ve intikam alacaklar. Bu berbat bir şey ama realite. Nusayrilerin bu şekilde yaşamlarını sürdürmeleri mümkün değil. Bir kısmı ülkeyi terk edecek bir kısmı Sünni olacak. Nitekim isyan esnasında ve sonrasında yüz bin dolayında Nusayri Lübnan’a gitti.
Suriye’de en beklenmeyen ve olumlu gelişme, enerji sahalarının işletilmesiyle ilgili olarak Suriye ile Azerbaycan’ın anlaşması oldu. Bu çok doğru bir adım. Önümüzdeki dönemde Suriye’nin petrol ve gaz üretiminin hızla artacağını düşünüyorum. Bu adım İsrail’in enerji sahalarına saldırmasını da imkansız kıldı. Azerbaycan, Doğu Akdeniz’deki Suriye’ye ait zengin rezervlerin işletilmesi konusunda da en güçlü aday konumuna geldi.
Irak’ta, PKK kongresini toplamadı. Belki de birkaç gün önce toplandı ama komu oyuna duyurulmadı. (Netice de bu bir parti kongresi değil.) ‘’Kandil Ankara’dan taleplerde bulunuyor. Ankara’da pazarlık etmemekte direniyor’’ diye düşünüyorum. PKK eğer süreci çok uzatırsa Ankara kaçınılmaz olarak sertleşecektir. Bunu PKK’da biliyor, görüyor. Eskisi kadar güçlü değiller. Türkiye yerine İsrail ve İran’a teslim olmaları makul değil. Türkiye insan gibi yaşamayı öneriyor PKK’lılara. Diğer ülkeler kan, göz yaşı ve ölüm öneriyorlar.
Terörsüz Türkiye süreci başladıktan sonra sürekli gündeme getirdiğim konuya yani PKK’lıların Irak ve Suriye’den ayrılması gerektiğine değinmeden geçemeyeceğim. ‘’Suriye’den zaten ayrıldılar’’ denilebilir ama ayrılanlar ve/veya Irak’ta silah bırakanlar Suriye’ye gidememeli. Irak’ta kalmamalı.
Orta Doğu’da hele de Irak’ta silah bulmak dünyanın en kolay işi. Gelecekte konjonktür değişebilir, farklı gelişmeler olabilir, silah bırakanların bir kısmı ellerine silah alabilir. Nitekim PKK’nın İran kolu olan PJAK silah bırakmıştı. Başörtüsü protestoları sırasında yani silah bıraktıktan on beş yıl sonra yeniden silaha sarıldılar. Başarısız oldular, önceki militan sayısının yarısına bile ulaşamadılar ama silahlandılar.
Siyasi maliyeti olacağı düşünüldüğünden geniş kapsamlı bir af düşünülmüyor. Mümkün olan en az sayıda insanın Türkiye’ye gelmesi ve ele başlarının Avrupa’ya gitmesi planlanıyor. Bu yaklaşımın doğal sonucu çok sayıda PKK’lının Irak’ta kalmasıdır. Bu Türkiye için büyük risktir.
Devlet Beyin ‘’önce ülkem’’ felsefesi bu olayda da geçerli olmalı. Alt ve orta düzey PKK’lılar yapılacak düzenlemelerle Türkiye’ye getirilmeli. Orta-üst düzey ve üst düzey PKK’lılar çok sayıda Avrupa, Afrika ve Amerika ülkelerine taksim edilmeli. Irak ve Suriye’de hiç PKK’lı kalmamalı. Churchill ikinci dünya savaşını kazandı ama seçimleri kaybetti. Tarihe Avrupa’yı kurtaran lider olarak geçti. Seçimleri kaybettiği unutuldu. Tarihe terörü bitiren liderler olarak geçmekten ve asırlarca hayırla yad edilmekten daha güzel ne olabilir?