Alparslan Güler

Alparslan Güler

Türkler Neden Hanefi ve Şii Oldular?

Abbasi devletinin kurulmasından sonra İslam’ı kabul eden Türklerin sayısı hızla arttı. Bugün Tataristan dediğimiz İdil Bulgarlarının yurdunda, Kafkasya’da ve Türkistan’da, birbirlerinden habersiz şekilde Müslüman olan Türklerin hepsinin tercih ettiği mezhep aynıdır: Hanefilik

Mesela Kuzey Afrika’da ve İspanya’da İslam’ı seçenler Maliki, Yemen’de ve İran’da Müslüman olanlar Şafi mezhebini tercih ederken, Türkler çok çok istisnai olan şahsi tercihler dışında, hep Hanefi oldular. İslam’ı Türklerden öğrenen Hindistan, Afganistan, Çin ve Balkan Müslümanlarının da baskın çoğunluğu Hanefi’dir. Türkler ve İslam’ı Türklerin tebliğ ettiği topluluklar dışında, Hanefiliği kabul eden yok denecek kadar azdır. Yani Türkler olmasaydı Hanefilik yok olan yüzlerce mezhepten biri olurdu.

İmam Gazali’ye kadar olan dönemde mezhepler üç ana başlıkta ele alınırdı: Ehli Hadis (Hanbeli, Şafi, Maliki ve Zahiri mezhepleri), Şii (Caferi, Zeydi ve İsmaili mezhepleri) ve Ehli Rey (Hanefi, Mürcie ve Mutezile mezhepleri) Ehli Hadis mezhepler İslam’ın doğduğu topraklarda ortaya çıktı. Bu coğrafya, peygamberimiz zamanındaki dokusunu koruyordu. Müslümanların hepsi Arap’tı. Dolayısıyla Kuran ve hadisler, sorulara ve sorunlara cevap veriyor, insanlara yeterli geliyordu.

Oysa Hanefilik Irak ve İran’da yani sınır boylarında doğdu. İnsanların çoğu atadan babadan Müslüman değildi. Farklı dinlere, kültürlere ve milletlere mensup olanlar İslam’ı kabul ediyor, eski inançları, gelenekleri ve görenekleriyle İslam’a geliyorlardı. Soruları ve sorunları Hicaz’dan çok farklıydı. Mekke ve Medine büyük birer kasabayken Hanefiliğin yayıldığı Bağdat, Kufe, Nişapur, Rey, İsfahan, Tebriz, Semerkant, Herat ve Buhara birer metropoldü. Hayat daha komplike, sorunlar daha farklıydı. Hanefiliğin güçlü yanı reye yani görüşe yani akla önem vermesi dolayısıyla daha esnek olmasıydı.

Meramımı iki örnekle izah edeyim. Ehli Hadis mezheplerinin hepsine göre, namaz kılmayan kişiler iman etseler bile Müslüman değildir. Zira bu mezheplerin doğduğu Mekke ve Medine’de herkes atadan dededen Müslümandı. Herkes namazını kılıyor, kılmayanlarda bunu saklıyorlardı. Oysa yeni Müslüman olanlar için namaz çok zor bir ibadetti. Namaz kılmayanlara ve/veya beş vakit kılamayanlara ‘’Müslüman değilsiniz’’ dendiğinde kimse Müslüman olmazdı. Nitekim Hanefilikte ‘’Ben Müslümanım’’ diyen herkes Müslümandır. İbadet ile imanın ilgisi yoktur.

İmam Şafinin yaşamı iki döneme ayrılır. Hayatının ilk dönemi Hicaz’da ikinci dönemi Kahire’de geçen İmam Şafi, Kahire’de bir süre yaşadıktan sonra Hicazda verdiği hükümlerin çok yetersiz ve sert olduğunu fark ederek ‘’Bundan önce verdiğim hükümlere itibar etmeyin’’ demiştir.

İmam Hanefi ayetleri bağlamını dikkate alarak değerlendiriyor, çok az sayıda hadisi sahih daha doğrusu hüküm çıkarılabilir kabul ediyordu. Bu yaklaşımın doğal sonucu, insanların hayatına daha az müdahale edilmesi ve geleneklerini, alıştıkları yaşam tarzını İslami bir çerçevede sürdürmelerinin mümkün olmasıydı.

Abbasi Devletinin kuruluşundan itibaren büyük kadısı olan ve kırk yıldan uzun süre görevde kalan İmam Yusuf Hanefi mezhebinin kurucularındandır. İkinci imamıdır. İmam Yusuf’un yeni fetih edilen yerlere Hanefi kadılar ataması doğal olarak İran, Horasan, Türkistan ve Deşti Kıpçak’ta Hanefiliğin yayılmasını kolaylaştırdı.

Türklerin İslam’ı kabulünde büyük rol oynayan tarikatların şeyhlerinin ve mensuplarının Hanefi mezhebine mensup olmaları da Türklerin Hanefiliği benimsemesinde etkili oldu. Ehli Hadis mezhepler, tarikatları, İslam dışı kabul ediyorlardı. Şiilikte, Müslümanların Ayetullah mertebesine gelen din alimlerinden birini Taklit Mercii olarak kabul etmeleri farzdı. Taklit Mercii, şeyhin görevlerini üstlendiğinden, tarikatların Hanefi mezhebini benimsemekten başka alternatifleri yoktu. Ancak İmam Eşari’den sonra Maliki ve Şafiilerin tarikatlara yaklaşımı değişti ve bu mezheplere mensup olanların arasında da tarikatlar yayıldı.

Safevi devletine kadar bütün Türkler Hanefi’ydi. Türk devletlerinin tamamı Hanefi hukukunu benimsemişti. Safevi devletini, Osmanlının uyguladığı merkeziyetçi politikalardan ve iskan siyasetinden memnun olmayan ama Osmanlılarla başa çıkamayan, çoğu göçebe olan Türkler kurdu.

Her devletin bir hukuk sistemi olması gerekir. Safevilik devlet kurmadan önce bir tarikattı ve hukuki mülahazaları yoktu. Safeviler devlet kurunca hangi hukuku uygulayacakları sorunu ile karşı karşıya kaldılar. Sünni mezheplerden birini kabul edemezlerdi zira isyan ettikleri Osmanlı, Hanefi yani Sünni’ydi. Şii mezheplerinin İran’da yaygını olan ve İsmaili mezhebinden daha makul çizgideki Caferiliği benimsediler. Bu benimsemeden sonra yoğun Şiilik propagandası başlatıldı. Zaman zaman baskı uygulandı. Hanefi olan Türkler ve Şafi olan Farslarla Kürtler (Lurlar) zamanla Şiiliği benimsediler.

Türklerin Savefilere kadar olan dönemde, Ehli Beyti çok sevmelerine rağmen Şiiliği kabul etmemelerinde, Şiiliğin muhalif bir hareket olması da etkili oldu. Türkler için devlet çok önemlidir. Türk milletinin oluşumunda devlet en etkili faktördür. Devletsiz kalan Türkler yok oluyorlardı. Oysa Şiilik muhalif bir hareketti. Devletleşmek gibi bir iddia taşımıyordu. Şiiler zulüm çok arttığında Mehdinin geri geleceğine inanıyorlardı.

Safevi döneminde zaten kurulu bir devletin olması ve şaha dönüşen şeyhin devletinin Şiiliği önermesi, Türklerin Şiiliği kabulünü engelleyen en önemli nedeni ortadan kaldırdığından, Caferiliğin kabulünü kolaylaştırdı.

Safevilere kadar Müslüman olan Türklerin tamamı Hanefi’ydi. Safevilerden sonra İran ve Irak Türklerinin büyük çoğunluğu Şii oldu. Bugün 35 milyonu İran’da, 7 milyonu Azerbaycan’da, 5 milyonu Afganistan’da, 2 milyonu Irak’ta ve 1 milyon kadarı Türkiye’de olmak üzere 50 milyon civarında Türk, Şii. Bu nedenle Türk devletleri aynı bugün olduğu gibi laik olmalı, mezhep esaslı olmamalı. Bütün mezheplere ve dinlere saygı gösterilmeli. Farklı mezheplere inanmak Türkleri bölmemeli aksine demografik derinlik kazandırmalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Alparslan Güler Arşivi

Putin’in Azerbaycan ile derdi ne?

08 Temmuz 2025 Salı 10:49

Ortadoğu’da neler olacak?

02 Temmuz 2025 Çarşamba 09:51

Süleyman Demirel kimdir?

18 Haziran 2025 Çarşamba 09:26