
Serpil Güleçyüz
İNSANLIK SINAVI,GAZZE
İNSANLIK SINAVI,GAZZE
Gazze, uzun süredir uluslararası gündemin en trajik ve tartışmalı bölgelerinden biridir.
Abluka, bombardımanlar, kitlesel göçler ve sivillerin maruz kaldığı insani dram, yalnızca Ortadoğu’nun değil, bütün dünyanın vicdanını yaralamaktadır.
Bir yandan “terörle mücadele” ve “güvenlik kaygıları” öne sürülürken, diğer yandan sivillerin toplu şekilde cezalandırılması, uluslararası hukukun ve insan hakları normlarının ihlali olarak karşımıza çıkmaktadır.
Gazze’deki en büyük sorun, temel yaşam hakkına erişimin engellenmesidir. 2007’den beri uygulanan abluka, halkın temiz su, elektrik, gıda ve ilaç gibi en temel ihtiyaçlara ulaşmasını ciddi biçimde kısıtlamaktadır (UN OCHA, 2023). Çocuk ölümleri, yerinden edilmiş aileler ve yıkılan altyapı, bölgeyi adeta bir “açık hava hapishanesi”ne dönüştürmüştür. UNICEF verilerine göre, bölgede yaşayan çocukların büyük bir kısmı travma sonrası stres bozukluğu ve yetersiz beslenme ile karşı karşıyadır. Bu durum, sadece bugünü değil, gelecekteki nesilleri de etkileyecek bir “kaybolmuş kuşak” riskini ortaya çıkarmaktadır.
Uluslararası insancıl hukuk, sivillerin korunmasını temel bir ilke olarak kabul etmektedir (Cenevre Sözleşmeleri, 1949). Buna rağmen Gazze’de sivillerin hedef alınması, sağlık kurumlarının vurulması ve abluka politikası “toplu cezalandırma” olarak değerlendirilmektedir.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi, Gazze’de yaşananların “savaş suçu” ve hatta “insanlığa karşı suç” teşkil edebileceğini rapor etmiştir (UNHRC, 2021). Ancak uluslararası toplumun hukuki yaptırım mekanizmaları, özellikle büyük güçlerin vetoları nedeniyle etkisiz kalmaktadır. Bu durum, uluslararası hukukun meşruiyetini ve bağlayıcılığını sorgulatmaktadır.
Gazze meselesi yalnızca İsrail-Filistin çatışmasının değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel güç mücadelelerinin de bir yansımasıdır. ABD’nin İsrail’e verdiği koşulsuz destek, Avrupa Birliği’nin parçalı tutumu ve Arap dünyasının bölünmüşlüğü, krizin çözülmesini imkânsız hale getirmektedir. Öte yandan, Türkiye, Katar gibi ülkeler insani yardımlar ve diplomatik girişimlerle öne çıksa da bu çabalar kalıcı barışı sağlamaktan uzaktır.
Filistin meselesi, uluslararası siyasetin çifte standart sorununu en görünür biçimde ortaya koymaktadır.
Bu nasıl bir ırk,nasıl bir devlet ki bir türlü durduralamıyor.
Gazze’de yaşananlar, insanlığın en temel değerlerinin test edildiği bir süreçtir. İnsani dramın önlenebilmesi için öncelikle ablukanın kaldırılması, uluslararası hukukun etkin biçimde işletilmesi ve taraflar arasında adil bir barış sürecinin başlatılması gerekmektedir. Aksi takdirde, Gazze yalnızca bir bölgesel kriz değil, insanlığın ortak vicdanında kalıcı bir yara olarak varlığını sürdürecektir.
Zulme uğrayan her toplum için,ses çıkarılmadığında yarın başka çoğrafyalarda da benzer acılar,kaçınılmaz olur.
Ne demiş Yunus Emre;
"Ne olursa olsun aldırma,yaradan vardır,
Sanmaki zalimin ettiği kârdır,
Mazlumun ahı, indirir Şahı,
Herşeyin bir zamanı vardır."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.