
Serpil Güleçyüz
Mevlânâ ile Şems’i anlatmak ve anlamak
Mevlânâ ile Şems’i anlatmak, yalnızca iki insanın karşılaşması değil; bir aşkın, bir arayışın ve ilahî bir dile gelişin hikâyesidir.
Onlar birbirine bakan iki göz değil; bir gözün içindeki iki sonsuzluk gibidir.
Aralarındaki bağ, sıradan bir dostluk değil; derin bir manevî yol arkadaşlığı, bir dönüşüm yolculuğudur. Bu karşılaşma, iki ruhun mistik bir kıvılcımla birleştiği, insanın kendini aşarak Tanrı’ya yürüdüğü bir içsel uyanış sürecidir.
İlişkileri zamanla sadece bir dostluk değil; tasavvufî bir aşka dönüşmüştür. Bu aşk, fiziksel ya da romantik bir aşk değil; ilahî hakikate uzanan, “ben” den geçip "biz" olan “hiç” te eriyen bir aşktır.
Mevlânâ’nın şiirlerinde sıkça geçen “sevgili” figürü, çoğu zaman Şems’in sembolüdür. Çünkü Mevlânâ, Şems’i bir bireyden öte, hakikatin aynası olarak görür.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, *Aile Terapisi* adlı kitabında Mevlânâ ile Şems’in ilişkisini spiritüel (manevî) bir bağ olarak değerlendirir. Tarhan’a göre bu ilişki:
"Manevî yol arkadaşlığı, yol dostluğu ve sohbet şeyhliği” biçiminde tanımlanabilir.
Çünkü:
Bağlanma dürtüsü biyolojiktir.
Bağlanma türleri ise psikolojiktir.
Bu bağlamda Mevlânâ ile Şems’in ilişkisi, bizim de savunduğumuz gibi; psikolojik bağlanma türlerinden biri olup mürid–mürşid, baba–oğul, anne–kız ilişkisi gibidir. Bu bir aşk değil; bir ruhsal eğitim, bir varoluş aynalanmasıdır.
Şems, Konya çevrelerince anlaşılamadı hatta tehdit olarak görüldü. Rivayetlere göre ya öldürüldü ya da bilinmeyen bir yere gitti. Bu kopuş, Mevlânâ’nın içsel dönüşümünü tamamlamasına neden oldu.
Artık o, şiirlerinde ilahi bir derinlik, yazılarında mistik bir sükûn taşımaktadır.
Şems’in gelişi, Mevlânâ’nın bastırdığı duyguları ortaya çıkaran, onu kendi iç karanlığıyla yüzleştiren bir ayna işlevi görür.
Bu süreç hem mistik hem de psikolojik bir kırılmadır.
Mevlânâ, kendi özünü Şems’in suretinde bulmuş; kendi benliğini Şems’te eriterek ilahi aşkın tecrübesine ulaşmıştır.
Mevlânâ’ya göre aşk, kul ile Allah arasında kurulan bir köprüdür.
Şems’in gidişi, bu aşkı beşerî boyuttan ilahî boyuta taşımıştır.
Allah, Mevlânâ’nın düşüncesinde “sevgili” dir ve ona ulaşmanın yolu aşktan geçer.
Şems bu noktada bir vesile, bir ayna, bir ruhsal kılavuz olarak belirir.
Mevlânâ der ki:
“Allah’ı ararken, O’nu Şems’in gözlerinde buldum.”
Bu aşk; varlığın özüne doğru, “ben” i eriterek “hiç” te var olarak yürütülen bir mistik birleşmedir.
Mevlânâ ile Şems'in yolculuğu, sadece iki bilge insan olarak değil, iki ruhun, hakikate uzanan ilahi bir yolculukta birleşmesidir. Aralarındaki aşk, mecazi değil, tasavvufidir.
Bu derin bağ hem mistik hem de psikolojik bir dönüşümün ifadesi olarak modern anlayışla yeniden yorumlanmalıdır.
Sonuç olarak;
Mevlânâ ile Şems arasındaki ilişki:
Ruhun başka bir ruhla karşılaşıp kendini aşması,
Sevgilinin suretinde Allah’la buluşması,
Ve insanın kendini kaybederek, kendine ulaşmasıdır.
Bu bağ, dünyevî değil; manevî bir teslimiyetin, aşkın hal diliyle dönüşmesinin ifadesidir.
Kaynakça
1. Mevlânâ Celâleddîn Rûmî, Mesnevî-i Ma‘nevî, Haz.: Abdülbâki Gölpınarlı.
2. Schimmel, Annemarie. Ben Rüzgârım, Sen Ateş: Mevlânâ’nın Hayatı ve Eserleri, Kabalcı Yayınları, 2001.
3. Can, Şefik. Mevlânâ'nın Mesajı, Ötüken Neşriyat, 2000.
4. Tarhan, Nevzat. Aile Terapisi, Timaş Yayınları, 2014.
5. Chittick, William C. The Sufi Path of Love: The Spiritual Teachings of Rumi, SUNY Press,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.