Vedat Çakıroğlu

Vedat Çakıroğlu

Malazgirt Yorumlaması

Muş’un Malazgirt Ovası'nda, Sultan Alparslan komutasındaki Türk ordusunun 50 bin asker, Romen Diyojen komutasındaki Bizans ordusunun ise 150 bin askerden oluştuğu üzerinde genel bir uzlaşı var.

Türkiye Devleti her yıl, bazen çok debdebeli bazen cılız, Türk ordusunun Türk milletine Anadolu'nun kapılarını açtığı zaferini kutlar. Çünkü Malazgirt Savaşı, Türk milletinin tarihinde çok önemli bir dönemeç, çok önemli bir mihenk taşıdır.

Malazgirt zaferinin kazanılmasında çok önemli unsurlardan birinin de Bizans ordusundaki Karadeniz'in kuzeyinden Balkanlara göç yolu ile inen, din olarak Hristiyanlığı benimseyen Kuman, Kıpçak ve Peçenek Türk boylarının Bizans ordusundan Türk ordusu tarafına geçmeleridir. Bu savaş alanında tesis edilen Türk birliğinin savaşın yönünü değiştirdiği üzerinde de bir uzlaşı vardır.

İki ordu bir ovada savaşmak üzere karşı karşıya geliyor ve bir taraftaki bir kısım asker, aynı millî mensubiyetteki savaşacakları ordunun tarafına geçiyor. Tabii, dünya harp tarihi uzmanlarının incelemesi gereken bir durum. Harp tarihinde, Yıldırım Bayezit-Timur 1402 Ankara Savaşı'nda kısmen yaşanmasının dışında bir örneği var mıdır?

Fakat bu durumu bir de sosyolojik açıdan irdelemek lazım.

Bizans ordusundaki Türkler ile Alparslan'ın ordusundaki Türkler, aralarında geçmişten bir bağ olduğunu görmüşler: atlarının kuyruklarının bağlanma şekli, başlarına taktıkları börkler, kıyafetleri, dilleri vesaire.

Geçmiş birliği onları birbirine yaklaştırmış. Farklı coğrafyalarda yaşıyor olmaları, ayrı dinlere inanıyor olmaları, farklı devlet otoritelerinin mensubu olmaları bir araya gelmelerini engelleyememiş ve Türk tarihinin en nitelikli Türk birliği ve milliyetçiliği örneğini Türk milletine yaşatmışlar.

Buradan anlıyoruz ki gerek Bizans ordusundaki Türkler gerekse Alparslan'ın ordusunu teşkil eden Türkler, Anadolu coğrafyasına bir yerden gelmişler.

Türkiye'de son 25 yılda bir sahte tarih üretilmeye çalışılıyor.

Adeta Türk milletinin Malazgirt'ten öncesi inkâr edilmeye, yok sayılmaya çalışılıyor. Hâlbuki güneşin balçıkla sıvanmayacağı gibi bir gerçek var.

Bu gerçek tarihi inkâr, Osmanlı'da denendi. 1517 Ridaniye Savaşı'ndan sonra Mısır'dan İstanbul'a getirilen halifelik ve dolayısıyla gemilerle devleti yönetsin diye getirilen 1800 din uleması, Anadolu'da yaşayan Türkler üstünde 400 yıl yoğun bir baskı kurarak, katliam yaparak, devlet görevlerinden uzaklaştırarak, aptalca fetvalarla Türk kimliğini silmeye çalıştılar. Fakat bir cesur Türk çıktı, Türk milletine, “Siz asil bir milletin mensuplarısınız ve bir adınız var, o da Türk milletidir,” dedi. 100 senedir de milletleşme mücadelesi başarıyla devam ediyor.

Türkiye'de uygulamaya giren sahte tarih üretme çabasını birkaç yıl önce gittiğim Makedonya'da da gördüm. Üsküp'e gittiğinizde sanki Üsküp'ü Türkler hiç yönetmemiş, Türkler orada hiç yaşamamış gibi bir algıyla, heykellerle karşılaşırsınız. Vardar Köprüsü'nün çevresinde sadece Türklerden öncesini anlatan tarih gösterileri var. Yani Makedonya tarihinde 1350 ile 1900 arasındaki yaklaşık 550 yıl yaşanmamış gibi bir propaganda var. Gidip gördüğümüzde sadece güldük geçtik tabii.

Türkiye'de de son 25 yılın hükümeti, Anadolu'daki Türk tarihini Malazgirt'ten başlatmak istiyor. Malazgirt'te savaşan askerlerin geldikleri Orta Asya'yı (Türkistan) yokmuş gibi davranıyorlar. Bazen ağızlarından kaçırıyorlar, “Müslüman olmayan Türk, Türk değildir,” gibi aptalca söylemlerini de duyduklarımız oluyor. Bir iki yıldır Sultan Alparslan'ın adının önüne başka bir olmayan, kendi uydurdukları bir isim de koyuyorlar. TV'lerde Alparslan'ın önüne koydukları isimle reklamlar yayınlıyorlar ki bu algı oluşsun. Hoş, aslında olsa öne koydukları sahte isimden bir rahatsızlığımız yok ama konu uydurma bir algıyla milleti kandırma olunca bir çarpıklık oluyor tabii.

Türk milletinin 1071 Malazgirt'ten önce şerefli bir tarihi var.

Çin milletine Çin Seddi'ni yaptıracak kadar devlet gücü sağlamış, Orhun Yazıtları'nda belirtilen zamanın sosyal devletini oluşturmuş, 40 askeri ile Çin sarayını basma cesaretini gösterecek ve canını verecek bir özgürlük mücadelesini yapacak yüksek karakterin sahibi olmuş, kendi içinde töre (kanun), il (devlet), kurultay (kongre), aksakallılar meclisi gibi siyasi kurumlar oluşturmuş, kendi içinde geleneklerini kurumsallaştırarak kadına toplumsal statü sağlamış, bir kadın lider yetiştirmiş, gereği mutlaka yapılan gelenekler oluşturmuş bir kültür ve medeniyet kurucusu olmuştur.

Tabii, 1071'den önceki Türk tarihini yok saymaya çalışmakla Türk tarihi yok olmaz, olmayacak da.

Türk tarihinde Bilge Kağan, Sultan Alparslan, Fatih Sultan Mehmet, Mustafa Kemal Atatürk çizgisi, Türk milletinin çizgisidir.

Gayrısı, Türk milletini batağa sürükler. Tıpkı Türk devleti olarak kurulan ama Türklüğü inkâr noktasına, sonrasında da ezme, yok etme noktasına gelen Osmanlı'nın batağa sürüklenmesi gibi.

Biz Türk'üz; geldiğimiz yer belli, gideceğimiz yol belli...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Vedat Çakıroğlu Arşivi

Trabzon'da ayin…

24 Ağustos 2025 Pazar 12:22

Kardeşlerin Arasına Sokulan Çiyan...

08 Ağustos 2025 Cuma 03:43

BOP Komisyonu...

05 Ağustos 2025 Salı 23:46

Saflar belirginleşiyor...

01 Ağustos 2025 Cuma 01:55

Zaman zaman kurulan bir saat gibi...

25 Temmuz 2025 Cuma 05:16

Can çekişen Ülkücülük

19 Temmuz 2025 Cumartesi 22:39

Mahalle milleti miyiz?

16 Temmuz 2025 Çarşamba 02:10

Yaşasın Cumhuriyet...

07 Temmuz 2025 Pazartesi 03:58

Kemal Bey'in tehlikeli oyunu…

29 Haziran 2025 Pazar 20:36